Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ezidi kadın, gözünün önünde tecavüze uğrayan ve öldürülen kızını geride bırakmış, gözyaşlarıyla iz bıraka bıraka Türkiye’ye kadar yürümüştü.
45 derece sıcağın altındaki yürüyüş boyunca aklında ne sıcak, ne susuzluk, ne gelecek vardı.
Sadece yardım edemediği kızı ve büyüdüğü evin önüne boylu boyunca yatan cansız bedeni.
Bir yaşam kurmanın artık anlamı var mıydı?
Kurtarabildiği diğer çocukları vardı, onları korumalıydı.
***
Savaş, öyle her zaman, sanıldığı gibi sizden hep uzakta sürmez.
Bir gün kapınıza gelir savaş.
Cenazeler de hep başkalarının değildir, bir gün bir tabutun ya da defnedemediğiniz bir cenazenin ardında, en çok sıkıldığınız zamanları özlersiniz.
Bu yüzden savaşı bilenler ve görenler, savaş istemez.
Bir sabah, öylesine uykuya uyuduğunuz bir sabah, bütün yaşantınız değişir.
Tıpkı, okumak için gittiği Şam’da Suriye hükümetinin, “Savaşa katıl” baskısı ve evindeki savaş nedeniyle ülkesini bırakmak zorunda kalan genç Suriyelinin yaşadığı gibi:
“...İzmir’de kaçakçıların neredeyse hepsi karşıya geçecekleri kiraladıkları evlerde barındırıyordu. Kaçakçıya iki kişi için 2300 dolar ödeme yaptık. Bir gece kız arkadaşımla beni arabayla Dikili’ye götürdüler. Kıyıya doğru karanlıkta yürüdük. 33 kişiydik. Aramızda çocuk olmamasına sevindim. Botu aramızda daha önce hiç bot kullanmamış ama biraz mühendislik bilgisi olan bir Suriyelinin kullanmasına karar verdik. Adayı görüyorduk, yüzme bilmiyordum. Boğulanların cansız bedenlerini gösteren resimler gözümün önündeydi. Can yeleğimi giymiştim. Yanıma bir de araba tekerleği almıştım. Yol boyunca korku içindeydi insanlar, bazıları dua ediyordu. Dalgalar biraz büyüyünce korktum. 2 saatlik yolculuktan sonra Midilli’ye vardık. Aynı gün gemiyle Atina’ya gönderildik. Sonra Makedonya’daki kampa doğru yola çıktık. Sonra Sırbistan sınırına. 3 bine yakın mülteci vardı burada. Toprak zeminde yağmur altında 2 saat uyuduk. Hırvatistan’a otobüsle yola koyulduk. 4 saat sonra buradaki kamptan da ayrıldık. Slovenya’dan geçerek Macaristan sınırına vardık. Macaristan Başbakanı’nın mülteci karşıtı açıklamalarını biliyorduk. 1 saat yürüyerek Avusturya’ya vardık. Salzburg’da bir gece kaldık ve Almanya’ya giriş yaptık. Şimdi Almanca öğreniyorum, Suriye’de hukuk okumaya başlamıştım, burada da uluslararası hukuk okumak istiyorum. Güvende olduğumu hissediyorum.”
***
Bu anlatımların Suriye’den kaçış, tanıklıklar, Türkiye’de yaşananlar boyutu da var.
CHP’li Veli Ağbaba, Zeynep Altıok, Mustafa Balbay, Nurettin Demir, Selina Doğan, Muharrem Erkek, Özcan Purçu, Sezgin Tanrıkulu ve Elif Doğan Türkmen, Türkiye’de neler yaşandığını günlerce saha çalışması yaptıktan sonra, “Sınırlar Arasında” adıyla kitaplaştırdılar.

Haberin Devamı

Savaştan kaçarken

Suriyeli gencin nasıl sınırlarını aştığı anlatımıyla başlayan kitap, kamplarda ve mültecilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde olup bitenleri, evrensel ilkeleri, bu ilkelere ne kadar uygun hareket edildiğini, güncel rakamları içeriyor:
- Nizip Kampı’nda temizlik işçisi E.E., 8 ila 12 yaşındaki çocukları 1.5-2 bazen 3.5 TL karşılığında kandırarak cinsel istismarda bulunmuş. Davası sürüyor. Valiliğe, AFAD’a sorduğunuzda, “Adli bir vaka” yanıtı alıyorsunuz. Sanık E. E., yaşananları ifadesinde kabul etmiş. Birçok çocuk lavabo ve tuvaletlerde yaşanan istismarı defalarca anlatıyor. Kampta 30 hareketli, 55 sabit kamera var ancak hareketli kameralardan 8’i, sabit kameralardan 6’sının arızalı olduğu, istismarın arızalı kameralar bölgesinde olduğu belirtiliyor. Çocuklardan sadece yüzde 8’inin ailesi şikâyetçi olmuş, olayın ihbar edilmesinden 20 gün sonra üç çocuk kamptan çıkmış ve bir daha haber alınamamış.
- Nizip’te halk, kentte cinsel taciz, fuhuş ve istismarın alenen yapıldığını, küçük yaştaki Suriyeli kızların ikinci eş olarak verildiğini, ilçedeki parkta Suriyeli kadınların alenen satıldığını, çocukların aralarında olduğu 2 bine yakın kişinin yarım yevmiyeyle mevsimlik işçi yapıldığını anlatmıştır.
- Cevdetiye Konaklama Tesisi’nde ise 9 bini aşkın kişi kalıyor. Kampta kişi başına düşen alan üç metrekare. Çoğu çadırda iki üç aile birlikte barınmak zorunda.
- Kamptaki Bayırbucak Türkmenleri, Suriye’de Türkmen oldukları, Türkiye’de Suriyeli oldukları için kötü muamele gördüklerini, ayrımcılığa tabi tutulduklarını belirtiyor. Muhtarların tümü, kamp yöneticilerinin, güvenlik görevlilerinin mültecilere kötü davrandığını, aşağılayıcı sözlerle hakaret ettiklerini söylüyor.
- Muhtarlara göre, boşalan çadırlara geçecek kişiler torpili olanlar ve para ödeyenler arasından belirleniyor.

Savaştan kaçarken
- Aşkale kampında 20 yaşındaki Dilo Derviş’in 31 Aralık 2015’te boyu uzunluğunda ranzaya kendisini asarak nasıl intihar ettiği sorusu hâlâ yanıtsız. Dilo Derviş’in salıverilmesi emrine rağmen kampta tutulduğu ve sonraki tarihte intihar ettiği biliniyor.
- Mültecilere 30 liraya mendil, 50 liraya terlik satıldığı, yetersiz gıda verildiği, kötü şartları protesto edenlerin tecride alındığı anlatılıyor. Kamptaki 80’e yakın kişinin ise çatışma bölgelerine geri gönderildiği iddiaları mevcut.
- Yozgat’a yerleştirilen Ermeni sığınmacılar dini kimliklerini, hangi millete ait olduklarını sakladıklarını, evde Ermenice, dışarıda Arapça konuştuklarını, dini ibadetlerini yapabilirlerse gizli yaptıklarını anlatıyor.
Hangi fedakârlıklarla ev sahipliği yaparsanız yapın ya da başka ülkeler kapılarını nasıl kapatırlarsa kapatsınlar düzeltmenin yolu olumsuza yüzünü çevirmemekten geçiyor.