Kamber Ateş, görüş kabinindeki annesi Kürtçe konuşmasın, bu yüzden dayak yemesin diye gözleriyle konuşuyordu.
Annesi, oğlunun kaygısını öğrenip gelmiş, günlerce bilmediği dilde ne diyebileceğini çalışmıştı:
“Kamber Ateş, nasılsın?”
Aynı soruyu bir daha sordu, bir daha.
Kamber Ateş’in gözleri dolu doluydu.
* * *
“Sakıncalı” yayınlar yaptıkları gerekçesiyle Mamak’a getirilen Muzaffer ve İlhan Erdost, aracın içinde dövülüyordu.
Dayak faslı bahçede yeniden başlarken İlhan Erdost, bir daha görmeyeceği kızlarını anımsadı:
“Küçük kızımı uyandırmadan geldim, dövmeyin daha fazla.”
Durmadılar.
Mamak’ın bahçesine, kanı örtsün diye olacak, ekilen güller karanlıkla karardı.
İlhan Erdost, 36 yaşında dövülerek öldürüldü, cinayetin adı Mamak’tı.
* * *
Az ileride darağaçları, cellatlar.
“Karıştırılıp-barıştırılmak” istenen, ibret olsun diye, “ipte sallandırılan” Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu ilk infazları.
Mamak’ın hiçbir zaman hesap vermeyen müdürü Raci Tetik’in sesi;
“Mahkumların kaba yerlerine ve avuçlarına vurulması gerektiği konusunda emir verdim. Amacım disiplini sağlamaktır.”
* * *
Kadınlar koğuşunun camlarında çığlıklar.
Bahçede, karın üzerine yatırılan kadının üstündekiler çıkartılıyor, güvenlik gerekçesiyle.
Bir ülke çırılçıplak kalıyor.
Mamak burası, Diyarbakır gibi, Metris gibi zulmün ve işkencelerin simgesi.
12 Eylül’ün en gözde cezaevi.
Ve sonra, 30 yıl sonra Mamak’ın mağdurları adliyeye yürüyor umutla, yargılama yasağı kalkmış, hesap soracaklar artık.
Kamber Ateş de orada, Erdost’un kızları da.
* * *
Hayattaki darbeciler Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın suçlu bulunduğu dava, her ikisi de ölene kadar Yargıtay’ın raflarında bekletildi.
Ölümlerinden sonra, dava için “düşme” kararı verilirken, araya “zamanaşımı” da eklendi.
Yargıtay’a göre, 2010’da kaldırılan, darbecilerin yargılanmasını engelleyen geçici düzenleme, zamanaşımını engellememişti.
Türkçesi; darbecileri yargılamak anayasaya göre mümkün değildi ama zamanaşımı için süre her zaman işlerdi.
Ankara Başsavcılığı, “zamanaşımı işlemez” diyerek Evren ve Şahinkaya hakkında açtığı davayı unuttu, kararı kabullendi.
Mamak Cezaevi’nde işlenen suçlar için de, “zamanaşımı” kararı verdi.
Bedeninde hâlâ işkence izlerini taşıyan Yılmaz Cerek, bu karara itiraz etti.
Zamanaşımı kararı geçen hafta, aynı gerekçeler ileri sürülerek reddedildi ve kesinleşti.
* * *
Cerek, itiraz yolu kalmadığından, geçen hafta Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı.
12 Eylül darbesi, artık, daha önce 12 Eylül’de işkenceyle öldürülen Nurettin Yedigöl için, “İşkence var ama o zamanlar için bireysel başvuru yolu açık değil, bakamam” diyen Anayasa Mahkemesi’nin gündeminde.
Yargı kararlarına, “insanlığa karşı suç, insanlık suçu” gibi kavramlar girecek mi yoksa yine aynı nakarat mı tekrarlanacak, göreceğiz.
Çaresizce AİHM’ye başvuran insanlara, “devletini mi şikâyet ediyorsun?” diye parmak sallayanlar olacak mı, onu da göreceğiz.
Ve o insanların inadıyla, adaletin er ya da geç sağlandığını da göreceğiz.
Nevzat Çelik’in şiiriyle:
“Bir sabah anne bir sabah, acını süpürmek için açtığında kapını...”