Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

‘Ruşen oğlum, sen nasılsın’

30 yıl sonra Tıp Fakültesi’ni bitiren Ruşen koğuş arkadaşı Kamber Ateş’i unutmamıştı...

O günden tam 32 yıl sonra çekilen bu fotoğraf, kimin kazandığının resmidir.
Ve zulme uğrayanların 32 yıl sonra çektirecekleri fotoğrafın sureti.
* * *
Mamak Askeri Cezaevi’nin dayak ve nem kokan görüşme kabininde o çekingen ses yankılandı...
“Kamber Ateş nasılsın?”
“İyiyim anacığım” diyebildi Kamber, annesinin Kürtçe cümlelerinden ürkerek.
Farklı tondaydı annesinin sesi bu kez:
“Kamber Ateş nasılsın?”
Sonra bir kez daha:
“Kamber Ateş nasılsın?”
Gözleri doldu Kamber’in.
“Annen görüşüne gelecek” mektubundan sonra Türkçe bilmeyen, Kürtçeden başkasını bilmeyen annesinin gelişinden korkmuştu.
Ya Kürtçe konuştuğu için annesini döverlerse, ya annesinin gözünün önünde kendisini döverlerse.
“Gelme” diyemedi.
Mevsimlerin olmadığı, bütün ayların kan ve soğukla geçtiği Mamak Askeri Cezaevi’nin, sadece ayağa kalktıklarında birbirlerinin yüzlerini görebildikleri ve ayağa kalkmalarına bile izin verilmeyen o görüş kabininde, annesi sarılıyordu oğluna ikisi oğlunun ismi, 3 kelimeden ibaret Türkçesiyle:
“Kamber Ateş nasılsın?”
O da biliyordu oğlunu dövebileceklerini, çalışmıştı Türkçeye.
Bir kez daha, bir kez daha sorup, baktı oğlunun gözlerine.
Oğlunun çektiklerini soktu gözlerinden kalbine.
Mamak’ın yaralı kuşların bile iyileşmeye yakın öldürüldüğü koğuşunda anlattı Kamber Ateş, görüşü, mahpus arkadaşı Ruşen’e.
Her günü soğuk 1983’ün o soğuk gününde Ruşen Sümbüloğlu aldı kalemine eline, öyküsünü tarihe bıraktı o görüşün, adını Kamber’in annesi koymuştu zaten işte:
“Kamber Ateş nasılsın?”
Sümbüloğlu, tıp fakültesi öğrencisiydi 12 Eylül’de.
Gözünün üstünde kaşı vardı, paylaşmayı beynine öğretmiş bir kalbi.
Tutuklandı, ver elini Mamak Askeri Cezaevi.
Cezaevinde işkencenin hakça pay edildiği günlerde, yoldaşları, koğuş arkadaşları, yakın arkadaşı Kamber Ateş ve diğerleri.
Ve sonra sıkıyönetimden üniversiteye gönderilen iki satır yazı:
“Anarşisttir, kesin ilişiğini.”
Üniversite hazır oldaydı.
* * *
Zaman geçti, zulme uğrayanlar zalime direndi.
Cezaevinin ihtişamlı komutanı adresinin bulunamayacağı bir huzurevi ararken, Ruşen Sümbüloğlu, 30 yıl sonra geri döndüğü Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi.
Koğuş arkadaşları hâlâ yoldaşı, yakın arkadaşı hâlâ Kamber Ateş’ti.
Darbenin lideri öldüğünde ise yaptıklarını gözyaşlarıyla alkışlayanlardan pek azı cenazesindeydi.
3 Temmuz 2015 günü, yani birkaç gün önce, Sümbüloğlu’nun acil servis doktoru olarak atandığı Zara Devlet Hastanesi’nin kapısında iki gölge belirdi.
Seçimde vekil adayı da olan Kamber Ateş ve annesiydi.
İpek annenin dili, anadili anlamayanlar şaşıracaktır, hâlâ Kürtçeydi.
Bildiği kadar Türkçeyle, Türk oğlu Ruşen’e sarılıp sesleniverdi:
“Ruşen oğlum, sen nasılsın?”
Ruşen ve Kamber’in gözleri nemlendi.
Sümbüloğlu’nu üniversiteden atanların ismi ise bu fotoğrafın başköşeye iliştirildiği o büyük tarihte hiç de mühim değildi.
* * *
Aynı günlerde Ankara Valiliği’nden Ankara Üniversitesi’ne o fotoğraftaki insanların hikâyesini anımsatan bir yazı gitti.
Başlığı: “Yasa dışı hesapların tespit edilmesi.”
Ekinde 60 sayfalık Twitter mesajları vardı.
Valiliğin hangi mahkeme kararına dayanarak izlediği belirsiz, gerçek sahiplerini Twitter’dan öğrenemediği hesaplardan atılmış mesajlar.
“Olsa olsa” denilerek oluşturulmuş akademisyen listeleri.
2015 yılında valilik talimatıyla soruşturma başlattı üniversite 6 öğretim üyesine.
Valilik üniversiteyle ilgisiz “Cumhurbaşkanı’na hakaret” gibi gerekçeler ileri sürecekse de listedeki tweet’lerde IŞİD ve Türk Hizbullah’ı karşıtı mesajlar, Özgecan Aslan’ın ölümünden sonra açılan “Yasta değil isyandayız” etiketli paylaşımlar, Ethem Sarısülük’ün ailesinin yargılanmasına ilişkin fotoğraflar, Berkin Elvan’a ilişkin mesajlar, Birleşik Haziran Hareketi’nin 13 Şubat’ta düzenlediği okul boykotu da vardı.
Hocalar tweet’le bölünmez bütünlüğü bozmuşlardı, düzeni değiştireceklerdi, devlet otoritesini zaafa uğratmışlardı.
Aynı tarihlerde ODTÜ’den de YÖK’e bir yazı gitti.
Eğitim Sen’in üniversite temsilcisi işten çıkartılırken, bunu protesto eden öğretim üyelerinin eylemine müdahale eden hocayı engellemek, “eğitimi engelleme” sayıldı.
İki öğretim üyesinin dosyası daha “ihraç” için YÖK’e yollandı.
* * *
Zaman değişiyor ama değişmiyordu sözcüklerle baş etmeye çalışma yolları.
Fotoğrafı dün Zara’dan neşeyle gönderen Sümbüloğlu’nun kenarına iliştirdiği o yazı:
“Zaman birikmiş, hasret birikmiş, bir hastane kapısında İpek annenin kanatları altına sığınan iki oğlun hüznü ve sevincine dönüşmüş. Zulme inat ve umut için kenetlenmişler bir kez daha.”