Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bahçedeki kiraz ağacının dallarına bakıp, o kiraz ağacına ilişkin son anımsadıklarını anlatıyordu.
Küçüktü, hazirandı.
Arkadaşlarıyla erik dallarına, çağla ağaçlarına tırmanmışlar, gözleri yan bahçedeki kirazda kalmıştı.
Kiraz ağacına kolay çıkılmaz, hele ki böyle yaşlısına.
Sahibine yakalanmadan birbirlerine destek ola ola tırmanmalıydı.
Daha bahçeye girerken yakalanmışlardı.
Şimdi o kiraz ağacının altında, bahçenin iyiden iyiye yaşlanmış sahibinin verdiği çayla, cezaevini, açlık grevini, operasyonu, yanı başında ölenleri, bedenine zorla serum bağlanmasını ve hafızasını dakika dakika kaybedişini değil, kirazı nasıl toplayamadıklarını anımsıyordu.
Önüne bahçedeki musluktan geçirilmiş kirazlar geldi.
Her birinin üzerinde su kabarcıkları.
***
Belki de bunca ölümün yaşandığı bir coğrafyada doğaldır henüz ölmemiş bile olana yönelik duyarsızlık.
Cezaevlerinde bedenini açlığa yatıranların neler talep ettiğine, ancak ölüm sınırına geldiklerinde kulak verilir.
Dışarıda çocukları için açlık grevine yatanların dertleri ancak ölecekleri aşamada dinlenilir.
Doğaldır, bu coğrafyada insanların nasıl yaşayabildikleri değil, neden öldükleri ya da ölecekleri merak edilir.
***
Hiç ağır bir açlık grevine tanıklık ettiniz mi?
Büyük bir inançla bedenini açlığa yatıran birinin günden güne eriyişini, sinir sistemini, kaslarını, zihnini nasıl yavaş yavaş kaybettiğini gördünüz mü hiç?
Hiç açlık grevi ya da ölüm orucu eylemine zorla müdahale edilmesi sonucu ya da eyleminin doğal bir sonucu olarak Wernicke Korsakoff’la tanışan birisiyle konuştunuz mu?
Muhtemel ki hayır.
Siz bu hastalığı, “Hasta diye tahliye edildi, halay çekiyor” haberlerinden okudunuz.
“Hani hastaydı, ayakta, geziyor” başlıklarından.
Oysa bu ülkede sesine bir yankı bulamadığından bedenini açlığa yatıran binlerce kişi, eyleminin sonunda Wernicke Korsakoff’la tanışan yüzlerce insan var.
Kimi dün ne yaptığını, kimi 13 yaşından sonrasını, kimi iki dakika önce ne yaptığını, kimi anne ve babasını hatırlamayan, hafızası, sinir sisteminin bir bölümü silinmiş yüzlerce insan.

‘Ölsek herkes gelirdi’

***
Şimdi yerin altından geliyor açlığın sesi.
Zonguldak Kilimli’de kendilerini madene kapatarak birikmiş alacakları, iş güvenceleri için açlık grevine başlayan madencilerin eylemlerinin 11. günü bugün.
“Paralel” denilerek kayyum atanan maden şirketinin ödemediği maaşlar, istifa baskısı bu açlığın bütün nedeni.
Her biri yıllarını verdikleri madenden başka bir ekmek kapılarının olmadığını “şimdilik” biliyor.
Dışarıda valiliğin açıklaması, eylemi bitirirlerse alacaklarının ödeneceğini söylüyor.
“Eylemi bitirirlerse.”
Ya bitirmezlerse?
Aslında ocak ayında almışlar bu eylem kararını.
Kolay değil ki beklemişler nisan ayına kadar.
Önce iş bırakmışlar.
Sonra açlık grevi.
Kayyum atanmadan önce başlamış şirket aslında emeklerinin karşılığını ödememeye.
Açlık grevine başlamadan önce patronlarla bir araya gelmişler.
Çalışırlırsa 4 aya karşılık 2 bin lira önermiş patronlar.
O para bile ödenmeden kayyum atanmış madene.
Sonrası, sonrasında karar vermişler açlık grevine.
Şimdi açıklamalar yapan valilikte görüşecek muhatap bulamamışlar.
Mayısa kadar maaşlarının yatmasını beklemişler.
Oturma eylemi yapmışlar, üç akşam valiliğin önünde yatmışlar.
Sonra bir gün bir canlı yayına çıkmışlar.
“Aman Ankara duymasın”, görüşmeyen kim varsa aramış sonra.
Valilik, kayyum heyeti.
Ne çıkışları verilmiş, ne maaşları, ne iş güvencesi.
Yerin altında açlık grevindeler şimdi.
Eylemi bırakırlarsa neler neler olacağı söyleniyor da mesele o değil, biliyorlar.
Yarın yerin altında, yarın
bir göçüğün altında, yarın
bir toz bulutunun altında kaldıklarında çocuklarına alın terinden başka bir şey kalmayacağını, o alın terini dökecekleri ekmek kapılarının kapanmasının her şeyin bittiği anlamına geldiğini biliyorlar.
O maden şimdi paralel denilenlerin elindeyken de o kişilerin, “paralel” olduğu söylendiğinde de madenin yönetimi el değiştirdiğinde de onlar yer altındaydılar.
Kömür çıkarmaktan başka yoktu dertleri.
O yüzden bu kayıtsızlığa isyanları.
“Ölsek herkes gelirdi, şimdi gelmiyor kimse.”
Biliyorlar ki başka bir kuvvetleri yok bunca devin savaşının içinde.
***
Bahçedeki ağacın kirazlarına baktı.
Dalları, yaprakları canlandırıyordu rüzgâr haziran ikindisinde.
Hatırlamıyordu rüzgârdan başkasını.