Ve kadınların aslında her yaştan, her meslekten, her eğitim düzeyinden erkeklerce, insan gibi görülmediği bu topraklarda, elbette kız çocuklarını bekleyen bir kader vardı... Gerektiğinden fazla dokunan, gerektiğinden fazla yaklaşan o ellerin sahibi çok tanıdıktı
Onlarca hikâye sızıyor 8 Mart’larda, gazetelerin kadınlara daha geniş yer açtığı sayfalarına.
“Rızasıyla”, “sesini daha yüksek çıkartmadığı için”, “tahrikte bulunduğundan” kadınların başlarına gelenler, tam da gününde okunup geçilecek öykülere dönüşüyor sayfalarda.
Oysa ki hikâyeler daha değerli.
Ve çoğu zaman sızamıyor bile mahkeme tutanaklarına.
Sıradan hayatların sırları, duruyor akıllarda.
Ve yeniden ve durmadan yaşanıyor bu topraklarda.
Sessiz bir çığlık karanlık duvarlarda, susturulmuş bir yalnızlık sıcak bozkırlarda.
Kadınların neredeyse hepsinin zihninin bir yanında, söylenmeyen, söylense de fısıldanan bir karanlık hikâye, o hikâyelerin son bulacağı günler için, duruyor, öfkelendiriyor.
Bütün o olan biteni, kendisine yapılanları anladığında henüz sokaktakilerin, evdekilerin kendisini “erkek gibi” diye işaret ettiği, alaycı bir gülümsemeyle çağırdığı yaştaydı.
Küçük, çirkin, zayıf bir kız çocuğu.
Ama bir kız çocuğuydu işte.
Ve kadınların aslında her yaştan, her meslekten, her eğitim düzeyinden erkeklerce, insan gibi görülmediği bu topraklarda, elbette kız çocuklarını bekleyen bir kader vardı.
O kaderle tanıştığında, önce ne olduğunu anlamadı.
Gerektiğinden fazla dokunan, gerektiğinden fazla yaklaşan o ellerin sahibi çok tanıdıktı.
Namustan, şereften, ahlaktan durmaksızın bahseden o eller, sürekli bacaklarında, her uyuduğunda yatağındaydı.
Anlatmayı denediğinde kimse duymadı.
Durmaksızın okudu
Kimin başına ne gelebileceğini gayet iyi bilenler ve anlayanlar, susturmak için sustu.
Ama o susmadı.
Mademki kimsenin kulakları çalışmıyordu orada, sesinin duyulabileceği yerlerde olmalıydı.
O yaşında büyük kararlar verdi, öfkesini büyük bir mücadeleye çevirdi.
Zaman ağır ilerliyordu.
O sırada iyi tanıdığı dağların ardındaki bilmediği kentlerde, ilçelerde, köylerde diğer kız çocukları için zamanın ağır ilerlediği gibi.
Biraz daha kadındı artık, kız çocukluğundan, kadınlığa geçiyordu.
Kısacık kestirdi saçlarını.
Mademki bir planı vardı, gizli kalmalıydı, kimse onu tanımamalıydı.
Hâlâ, eskisi gibi, “erkek gibi” olunca, daha az el uzanabilirdi yarınlarına.
Okumaya, durmaksızın okumaya başladı.
Durmadan çalıştı, birileri gelip elektrikleri kesince çalıştı, biri gelip tekmeyle defterlerine vurduğunda çalıştı, biri gelip tokat attığında çalıştı.
Birileri durmadan yaralarken kalbini ve dört yanını, karanlığın içinden çok sevdiği kocaman yürekli bir adam çıkıp, elini uzattı.
Bir dershanede sınava hazırlanacaktı.
“Bir kıza o para değmez, evlendirelim” diyenlere inat, oralardan büyük okullara giden ilk kadın olacaktı.
Okurken de hep yüreği ağzındaydı.
O okullardaki bütün kadınların fahişe olduğunu söyleyenler, okumaya gerek olmadığını nasıl olsa evleneceğini anlatanlar, uzaktan kendisini sürekli izleyen kısık ve kızgın gözler hep yanıbaşındaydı.
Sevdalandı, gizlice yaşadı.
Umutsuzluğa kapıldı, içine attı.
O karanlığın içinde boğulmamak için belki şimdi boğulmalıydı.
Büyük bir planı vardı.
İlk bulduğu işe girdi
Mezun olduğunda geri dönmemek için hemen iş bulmalıydı.
Yolun yarısını büyük yaralarla da olsa atlatmıştı.
Bulduğu ilk işe girdi.
Dönmesi için yapılan baskılara karşı, sabırla, inatla direndi. Bazen oyaladı, bazen anlattı, çoğu zaman ağladı.
Diğer yandan para kazanacaktı. Bir kazansa, kendini koruyacaktı.
Müdürü, olağan saatlerin dışında iş verdiğinde önce sebebini anlamadı.
“Ne kadar da güzel” olduğu fısıldandığında küçüklüğündeki canavar hortladı.
Çantasını alıp çıkarken, ne kazandığı üç kuruş para, ne vaat edilen güzel yarınlar umurundaydı.
Çalıştığı onlarca değişik işten kazandıklarını koydu üst üste, yapmak istediği işleri yapacaktı.
Unutulmuş sanıyordu kendisini ya, hâlâ kısık gözler aslında yanıbaşındaydı.
Korktu yeniden, ahlakı ile ilgili konuşuyorlardı hâlâ yüksek perdeden.
En çok sesi çıkan hâlâ ne kadar tanıdıktı.
Girdiği sınavları kazandı, çalışması için gösterilen yerlerdeki duvarları tırnaklarıyla kazıdı.
“Öteki” olduğu için giremediği kadrolardan, listelerde oldukları için kazananlar hep el salladı.
Ama nasıl yıkmışsa kocaman bir duvarı inatla, yıkabilirdi sürekli listelerde olanların yarattığı karanlığı.
Yılmadı.
Bir yandan çalışıp, eğitimi ve ruhuyla ilgisiz işlerde, bir yerden boğuşup sürekli, “güzelliğinden” bahsedenlerle, devam etti yoluna.
Ve bir gün giriverdi apansız istediği bir kuruma.
Artık parasını kazanabiliyor, artık uzaktakilere meydan okuyabiliyor, artık kendisi gibi kızların elinden tutabiliyordu.
Yolundan bir sürü kız yürüyordu.
Önüne çıkan her engeli eski engeller gibi sanıyordu ya, o büyük kaygı işine de yarıyordu.
Özgürlüğün ne olduğunu, sokaklarda dans ettiği gece anladı.
İlk kez maviyi o gözlerle seyrettiğinde, elinden alınmak istenenlerin büyüklüğünü.
Ve gücü yettiğince, elinden tutacağı kızların hüznünü.
Ve karanlığı susturdu
Hikâyeleri dinlemeye başladı, daha ağır, daha korkutucu, daha içinden çıkılmaz korkunçlukla tanıştı.
Onların kaderlerini hikâyelerle değiştirmeye çalıştı.
Küçük kızların elleri uzandı ellerine.
Büyük kadınların kederleri ve çaresizliği.
Artık o karanlık odada kendisini korkutanların korkulu rüyasıydı.
Büyük ahlakların ve erkekliğin amansız düşmanı.
Artık susturabiliyordu karanlığı.
Hikâyesinin çok değeri yoktu aslında kendisine göre.
Çok ama çok şanslı doğmayan her kadının olağan hikâyesi işte.
Küçük kızlara anlatırken pembe hikâyeleri, güzel yarınları.
Bilmiyordu, ne kadar büyük ve muhteşem bir hikâyenin öznesi olduğunu bile.
Tunca Bengin
İsrail teröründe neredesiniz?
23 Aralık 2024
Abdullah Karakuş
‘Benim teröristim iyi’ çıkmazı
23 Aralık 2024
Hakkı Öcal
Suriye’de barışı önlemenin yolu: YPG’yi korumak
23 Aralık 2024
Eren Aka
Belediyelerin borç tartışması bitmiyor!
23 Aralık 2024
R.Hakan Kırkoğlu
2025 size ne getirecek? Yengeç | Jüpiter ile şans ve bolluk sizinle olacak
23 Aralık 2024