Babasının tabutunun yanına konulmuş küçücük bir tabutla dünyaya veda eden İrem Çiftçi, bir parkta karşılaşsa dünyanın bütün çocuklarıyla, öylece sessizce oynardı oysa. Bebeklerin dili ve kutsalı yoktur zira. Onlar oynarlar, yemek yerler, uyurlar, ağlarlar ve gülerler. Misal; 3 aylıkken öldürülen Miray bebek, ölümü de bilmez henüz yaşamayı bilmediği gibi
“Şehit” yazıyor bayrağa sarılmış küçük tabutunda.
4 yaşında, “şehit”, “terör”, “çatışma” nedir bilmeden, bu dünyanın gülüşlerden ibaret olduğunu sanarak, kendini en güvenli hissettiği yerde, evinde ölüverdi İrem bebek.
Ne bilsin bombalı araç neydi, saldırı neydi, öylece gidiverdi.
Babasının tabutunun yanına konulmuş küçücük bir tabutla dünyaya veda eden İrem Çiftçi, bir parkta karşılaşsa dünyanın bütün çocuklarıyla, öylece sessizce oynardı oysa.
Bebeklerin dili ve kutsalı yoktur zira.
Anlaşabilmeleri için daha kutsal kılınmış bir dili konuşma zorunlulukları da.
Onlar oynarlar, yemek yerler, uyurlar, ağlarlar ve gülerler.
Misal; 3 aylıkken öldürülen Miray bebek, ölümü de bilmez henüz yaşamayı bilmediği gibi.
Ölümün, kendisini her şeyden koruyacağını düşündüğü babasıyla, evinde bulması İrem bebeği.
Ve “Bunu da söyleyeceksin, tam da böyle söyleyeceksin” baskılarına da gerek yok.
Bebekleri öldürenlere, o ölümlere sevinene, o bebeğin kimin çocuğu olduğuna göre üzülene bir şey demeye de gerek yoktur çünkü.
Onlar, sizinle aynı dili konuşmazlar, söylediklerinizden de utanmayacaklardır bilin ki.
***
Biliyor musunuz, henüz “şehit”, “terörist”, “vatansever”, “hendek” nedir bilmeyen İrem bebek büyüyebilse, bugün yaşananları düşünecekti.
Nerede ve nasıl duracağını bilemeyiz elbette ama düşünecekti.
Bir lojmanda büyümesini, diğer polis çocuklarını, parkta, okulda karşılaştığı diğer çocukları.
Savaşı, ölümü ve acıyı düşünecekti.
Tıpkı Miray bebeğin düşüneceği gibi.
Karşılaşsalar, akıllarına hiçbir şey düşmeden oynayacak çocuklar, belki ayrı ayrı yerlere düşeceklerdi.
Ama yaşayacaklardı en basiti, bizim bütün bu bebekler ölürken utanarak de olsa hâlâ yaşayabildiğimiz gibi.
Çatışmaların başladığı 1980’li yıllardan bu yana 800’ü aşkın çocuğun öldüğü yazıyor güvenlik raporlarında.
Failleri bilinmeyen, kimin yaşamlarını çaldığı asla öğrenilemeyen, kimsenin ölümlerinden dolayı hesap vermediği çocuklar, bebekler.
Büyüyebilseler, bütün gençlikleri ölümleri izlemekle geçecekti.
Çocukların, gençlerin ölümlerine alışacaklardı.
Durmaksızın aynı cümlelerin kurulmasına.
Büyük sözlere ve yanında çok küçük kalan itiraflara.
İkiyüzlülüğe alışacaklardı, bu coğrafyada her şeyin samimiyetsizlik üzerine kurulduğuna.
Büyüyebilselerdi.
Büyüme şansları olmadı oysa.
“Olur böyle şeyler” diyor durmadan birileri.
Birileri ailelerine göre ayırt ediyor ölen bebekleri.
“Yaşasaydı, terörist olurdu” yazan var misal bir bebek için.
Bir bebeğin ölümünü kutlayan.
Bir bebek öldüğünde, o günü daha iyi geçirdiğini yazan.
Yaşasalar, kendileri de göreceklerdi o nefreti.
Birilerinin durmadan daha kötü, en kötü duruma düşmesi için uğraşanları, birilerini durmadan şikâyet edenleri, birilerinin ölümünü dileyenleri, komşusunun kapısını işaretleyenleri.
Bebekleri ayırt edenler var, daha ne olsun ki.
İrem bebeği de uğurladık.
Daha önce Miray bebeği, Muhammed Tahir bebeği uğurladığımız gibi.
Tunca Bengin
İsrail teröründe neredesiniz?
23 Aralık 2024
Abdullah Karakuş
‘Benim teröristim iyi’ çıkmazı
23 Aralık 2024
Hakkı Öcal
Suriye’de barışı önlemenin yolu: YPG’yi korumak
23 Aralık 2024
Eren Aka
Belediyelerin borç tartışması bitmiyor!
23 Aralık 2024
R.Hakan Kırkoğlu
2025 size ne getirecek? Yengeç | Jüpiter ile şans ve bolluk sizinle olacak
23 Aralık 2024