Mahsum Mızrak, 2006’da Diyarbakır’da kafasından gaz fişeğiyle vurularak yaşamını yitirdi... Mızrak’ın ölümüne neden olan fişeğin kaybından kimin sorumlu olduğu bulunamadan, aynı olaylar sırasında kafasından gaz fişeğiyle vurulan Enes Ata’nın failleriyle ilgili dava, olaydan yıllar sonra açıldı. Ata’yı vurduğu iddia edilen polisler de aynıydı...
En kestirme yoldan anlatalım:
Mahsum Mızrak, 2006’da Diyarbakır’da kafasından gaz fişeği ile vurularak yaşamını yitirdi.
Kafatasından neredeyse bütün olarak çıkartılan gaz fişeğinin kim tarafından ateşlendiğini bulmak yılları aldı.
Uzun uğraşlar sonunda 3 polis hakkında dava açıldı.
Polislerden hangisinin gaz fişeğini ateşlediği 3 polisin tüfekleriyle eşleştirilerek anlaşılacaktı ki adli emanette bulunan, Mızrak’ın kafasından çıkartılan gaz fişeği çalındı.
Yerinde alay eder gibi adli emanete konulmuş, gaz fişeği ile alakasız bir mermi vardı.
Mızrak’ın ölümüne neden olan fişeğin kaybından kimin sorumlu olduğu bulunamadan, yine 2006’da aynı olaylar sırasında kafasından gaz fişeği ile vurulan Enes Ata’nın failleri ile ilgili dava, olaydan yıllar sonra açıldı.
Ata’yı vurduğu iddia edilen polisler de aynıydı.
3 polis, iki çocuğun ölümünden de sorumlu tutulduğundan davalar birleşti.
Geçen Haziran’da yapılan duruşmada, tıpkı Mızrak’ı öldüren fişeğin kayboluşu gibi, Ata’yı öldüren fişeğin de adli emanetten çalındığı anlaşıldı.
Üzerinden aylar geçti, bu olayla ilgili de sözümona ayrı soruşturma açıldı.
Ancak ne adli emanet sorumluları, ne ilgili savcı, ne kolluk görevlilerinin bir teki hakkında bile soruşturma izni istenmediği, kimsenin olaydan sorumlu tutulmadığı anlaşıldı.
Kanıtların güven içinde saklanması için oluşturulmuş adli emanet, çocuk ölümleri söz konusu olduğunda yol geçen hanıydı.
***
İhtimal ki devlet şiddetinin bütününü “meşru” görüyorsunuz.
İhtimal ki devlete karşı suç işleyene karşı yapılanların hiçbir kurala tabi olmadığını düşünüyorsunuz.
İhtimal ki sadece devlet şiddetinden bahsedenlere ağırca sözler söyleyip, “asıl onların çoluk çocuğu nasıl öldürdüğünü anlatsanıza” şeklinde cümleleriniz var.
İhtimal ki birileri bu cümlelere karşı bir şeyler söylediğinde, “Su testisi su yolunda... Bizi niye bulmuyor bunlar?” diye soruyorsunuz.
İhtimal ki devletin her şartta kendi oluşturduğu hukukla bağlı olması sizi hiç ilgilendirmiyor?
***
Enes Ata, bir başka iklimde doğsa, o gün teyzesinin evine sağ salim ulaşacaktı.
Daha 8 yaşındaydı ve annesi sadece rüyalarındaydı.
Okuldan çıktığında kendisini büyüten teyzesinin evine gider, babası işten çıkana kadar yemek yer, ödevlerini yapar, teyzesiyle televizyon izler, arkadaşlarıyla oyun oynar, akşam babası geldiğinde elini tutup maceralarını anlata anlata yatağına dönerdi.
Bilmediği annesini bazen yatağında özlerdi.
Diyarbakır Vakıf İlköğretim Okulu’na kaydolmuş, 1. sınıfı bitirmek üzereydi.
Gördüğü her tabelayı, her gazete başlığını, televizyondaki her alt yazıyı heceleye heceleye okumaktı uğraşı, ne garip değil mi, diğer çocuklar gibiydi.
O gün okula gitti, kapalı olduğunu öğrenince, uçuşan gaz fişekleri, boğucu puslu hava ve mermi seslerinden koruna sakına teyzesinin evine yöneldi.
“Annemin kokusu geliyor” dediği teyzesinin evi, yeryüzündeki bütün kötülüklere karşı güvenliydi.
Sokağa doğru adımlarını atacaktı ki, kafasına gaz fişeği isabet etti.
Manasızca bakıp, doğrulmaya çalıştı.
Kalkamıyordu, nefessiz kalmıştı küçük bedeni.
Enes Ata, 8 yaşında, Diyarbakır’ın bir kimsesiz sokağında öylece ölüverdi.
Hikayeler bilindik; önce polislerin kimlikleri belirlenemedi, sonra soruşturma izni verilmedi.
İdare mahkemesi soruşturulmama kararını kaldırınca, yine polislerin kimliklerini vermemek için bin dereden su getirildi.
Nihayetinde, o gün o bölgede gaz tüfeği kullanan 3 polisin ismi belirlendi.
***
İşte o 3 polis, zaten sanıktı.
14 yaşında, aynı bölgeden geçerken kafasından gaz fişeği ile vurulup morga kaldırılan, ailesinin öldüğünden bile haberinin olmadığı, günlerce tüm karakollarda, hastanelerde, civar kentlerde aradıkları, sonra morgda olduğunu öğrendikleri Mızrak’ın öldürülmesine ilişkin davanın sanıkları.
Mahsum, o iklimde değil de bir başka dünyada doğmuş olsa yaşayacaktı.
Ve belki Diyarbakır’da doğmuş ve ölüsü morgda unutulmuş bir çocuğun ölümüne olağan ve hak edilmiş bakacaktı.
***
İki çocuğun davaları ortak, ikisinin de dosyasından ölümlerine neden olan gaz fişekleri çalındı, iki hırsızlık vakası için de hiçbir adım atılmadı.
Gaz fişekleri bulunamazsa, her ikisine ayrı zamanlarda o fişekleri ateşleyen bulunamayacak.
Ve inanın, ne o gaz fişekleri, ne de onları çalanlar bulunacak.
İhtimal ki elektriğinizin birkaç saat kesmesi çok öfkelendiriyor sizi.
Bir yerlerde ise sürüyor bitmeyen bir devlet dersi.