Muazzam hüzünlü keli-menin kendisi de gösteriyor ki bir hayal kırıklığınızın olması için önce bir hayalinizin olması gerekir.
Bir de hayalinizin olmadığı, olamadığı, artık vazgeçilen bir nokta vardır.
Hayal kırıklığı bile işte o hayalsizlik halinden yeğdir.
***
Göç Vakfı’nın geçen ay yayımladığı bir haberde, Almanya’daki iş bulma merkezlerindeki ayrımcılık anlatılıyordu.
Berlin Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin yaptığı basit bir araştırmaya göre, bu merkezlere yapılan başvurularda, yabancı isme sahip olanlar hem ayrımcılığa uğruyor hem de hakları konusunda yönelttikleri sorulara yetersiz yanıtlar alıyorlardı.
Araştırma, Alman, Türk ve Romen ismini taşıyan 6 hayali kişi oluşturularak yapılmıştı.
İş bulma merkezlerine bu isimlerden gönderilen 408 elektronik postanın tümüne yanıt verilmişti.
Ancak yanıtlar gösteriyordu ki Alman ismi taşıyanlara verilen detaylı yanıtlara karşılık, yabancı ismi taşıyanlara verilenler yanıt bile değildi.
Evlerin yakıldığı, insanların dövüldüğü, açıktan aşağılandığı, gettolara ve ağır işlere mahkûm edildiği bir ortamda lafı mı olur; ama oluyor.
***
Peki, bizde olur mu?
Bizde âdettendir, olaylar, “münferittir!”
Ankara’nın en büyük, vergi rekortmeni, sanata, spora yaptığı yatırımlarla da bilinen dev firmalarından birinin yakın zamanda gazetelerde iş ilanı vardı.
İş arayan üniversiteli sayısı, genç işsizlik oranı malum, çok sayıda kişi başvurdu.
Firmanın zorlayıcı olması zaten bekleniyordu.
Ön görüşme sonrasında elemeyi geçenler ikinci görüşmeye çağrıldı.
İkinciyi geçenler üçüncüye.
Nihayet, bir aday üzerinde uzlaşıldı.
Son görüşmeyi en tepedeki isim yapacaktı.
Güney-doğu’nun büyükçe bir ilçesinde doğmuş, büyümüş, Ankara’da üniversite kazanıp okumuş, o güne kadar bin bir zorlukla iyi işlerde çalışıp kendini sevdirmiş aday heyecanlıydı.
Yaptığı çalışmaları toparladı, olası sorulara ne yanıt vereceğini düşündü, o kurumun işleri üzerinde çalıştı ve görüşmeye gitti.
Özgeçmişi ve çalışmalarını istemeden nereli olduğunu sordu, “işadamı.”
Yanıtı aldığında, duraladı, “Teröristlerin ilçesi değil mi o?” diye sorup, anımsadığı birkaç olayı sıraladı.
Çocuk ne yapacağını şaşırdı.
İşadamı, o ilçede yapılıp edilenler üzerine bir nutuk attı, birlik ve beraberliğin önemi üzerinde durup, çocuğu özgeçmişine bakmadan odadan çıkardı.
Görüşmenin şokunu üzerinden atamayan aday, birkaç gün sonra firmayı aradığında o iş ilanının kapandığını duyacaktı.
***
Hayal kırıklığı yaşayan gencin, ne kadar da “uygun” olduğunu anlatmaya lüzum yok.
İş yapamamasından, az dil bildiğinden, eğitiminin yetersizliğinden bahsedilse, onlarcasını yaptığı bir iş görüşmesi gibi bakıp, üzerinde de durmayacaktı.
Hiçbiri sorulmadı.
Geriye kalan kocaman bir hayal kırıklığı.
“Nerelisin?” sorusundan, cenazesi mezardan çıkarılan yaşlı bir anneye kadar uzanan bir yol var.
Doğduğu yere göre ismine göre duyarlılıklarına, tercihlerine göre insanların etiketlendiği.
Kalp kırıklığıyla başlayıp, hayal kırıklığıyla büyüyüp, hayalsizliğe çıkıyor o yolun hikâyesi.