Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DGM’lerin kapatıldığı dönemde Adalet Bakanlığı yapılan haberlere tepkiliydi.
Gazetelerde sadece tabelanın değiştiği yazıyor, bakanlık ise dev bir reform yapıldığına inanıyordu.
Özel yetkili mahkemelerin yarattığı enkaz, haberlerin doğruluğunu kanıtladı.
Dün de Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un haklarının ihlal edildiğini karar vermesinin hemen ardından özel yetkili mahkemelerin tarihe karıştığına yönelik yasaya Cumhurbaşkanı Gül onay verdi. Onay kararı jet hızıyla Resmi Gazete’de yayımlandı.
Ama umutlanmaya gerek yok. Zira sorunun mahkemelerin hangi tabelayı taşıdığında değil, özel yetkiler tanınmış hakim ve savcılarda, zihinlerin bir yerinde duran özel yetkilerde olduğu ortada.
“Özel yetkili” tabelaları indirilirken, benzer yetkileri taşıyan ağır ceza mahkemelerin hükümranlık süreleri başlamış olacak yargıda. Ve bir dönemin mağdurlarının sırtına vurulurken şefkatlice, yeni mağdurlara “hoşgeldin” denilecek. Vazgeçilemeyen özel yetkiler, “olmuş” gibi yapılan demokratikleşme adımları, hükümetlerden bağımsız süren giden devlet zihniyeti böyle olduğunu gösteriyor.

Tazminat yeter
Başbuğ hakkında AYM’nin verdiği karar da bu sistemin çalışma biçiminin tipik bir örneği.
Eski Genelkurmay Başkanı’na aylardır haklarının ihlal edildiği söyleniverdi bir anda.
AYM’nin iki temel gerekçesi var.
Birincisi, yıllardır Türkiye’nin AİHM’de mahkum olmasına yol açan, ardı ardına demokratikleşme ve yargı paketlerinde yeniden düzenlenen “matbu gerekçe”.
Yani, sadece Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki klasik gerekçelere dayanılarak tahliye talebinin geri çevrilmesi.
Şöyle diyor Anayasa Mahkemesi:
“Özgürlükten yoksun bırakmanın hukuki olmadığı iddiasının mahkemesince etkili bir şekilde incelenmeden reddedilmesi...”
Türkiye’deki mahkemeler ve Yargıtay da defalarca benzer yorumları yaptı aslında. Ve verilen tazminatlarla haklar geçiştirildi.
Tıpkı devletin “matbu gerekçeyi” sürekli mahkum eden AİHM kararlarına karşı, “Tazminatı öderim, gerisine karışmam” yaklaşımı gibi.
Başbuğ için de ayrıntılı bir tahliye talebinin reddi kararı kaleme alınarak, bu tespit geçiştirilebilir.
Ancak aynı kararın devamında, “Mahkûmiyete ilişkin gerekçeli kararın açıklanmamasından dolayı Yargıtay önüne götürülememiş olması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği kapsamında anayasanın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine...” deniliyor.
Anayasanın söz konusu hükmü ise, “Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir” ifadesini içeriyor.

15 günde yazılacak
Ergenekon davasında karar 5 Ağustos 2013’te verildi.
O günden bugüne de bu kararın gerekçesi yazılmadı.
Bu yüzden dosya Yargıtay’a gönderilemedi. Tahliye talepleri de, “hükümlü” statüsü nedeniyle geri döndü.
Yani Başbuğ yönünden kuşku yok, hak ihlalilin giderilmesi için tahliye şart.
Ancak onay kararıyla bu kararı kimin vereceği tartışmalı hale geldi.
Yargıtay mı, nöbetçi ağır ceza mahkemesi mi?
İş Başbuğ’un tahliyesiyle de bitmiyor.
Ergenekon davasının tüm sanıkları için aynı hak ihlalinin bulunduğu, tespit edilmiş oldu.
Yani Danıştay saldırısının tetikçisi Alparslan Altan ile Cumhuriyet’e bomba atanların da aynı hakları ihlal edildi, Tuncay Özkan’ın da Doğu Perinçek’in de.
Hukuk bunu söylüyor.
Gül’ün dün onayladığı yasaya göre 15 gün içinde gerekçeli kararların yazılması zorunluluğu bulunuyor.
Ve dosyaların ağır ceza mahkemelerine devredilmesi.
Bütün bunlar olurken, yetkili kılınacak ağır ceza mahkemesinin ya da Yargıtay’ın kritik kararlar vermesi gerekiyor.
Bakalım, Başbuğ dışındaki sanıklar için top taca mı atılacak?
Daha önce Diyarbakır ÖYM’nin BDP’li vekiller için yaptığı gibi her biri için ayrı Anayasa Mahkemesi kararı gerektiği mi söylenecek?
Yani, “ben yaptım” oldu kararları bir kez daha belirleyici mi olacak?
Her koşulda adaletin sağlanamayacağı sonuçlardan karar verenlere göre en hafif hasar yaratacak olan biri seçilecek.
Ve hukuk devleti olduğumuz yönündeki açıklamalar bundan sonra da sürüp gidecek.