Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hiç katliam gördünüz mü?
Hayır, öyle sosyal medyadan önünüze düşen, televizyonda yayın yasağından hemen önce yayınlanan görüntüler değil.
Hiç bütün bir meydanın nasıl kan kokabildiğini gördünüz mü?
Başından ayrılmazlarsa ölülerinin uyanabileceğini, çok sarılırlarsa o kadar özlemeyeceklerini, yeterince orada kalırlarsa kendilerinin de ölüp o acıyı yaşamayabileceğini düşünenleri izlemek zorunda kaldınız mı?
Daha birkaç dakika önce halay çektiği arkadaşının parçalarını, “Deliller kaybolmasın” diye toplamak zorunda olan gençlerin gözyaşına tanıklık ettiniz mi?
O gençlerin birkaç saat sonra, “’Bu meydan kanlı meydan’ diye halay çekiyorlardı, demek ki kendileri planladı” kötülüğüne yanıt vermek isteyip de nasıl boş gözle baktığını gördünüz mü?
Kan ve insan parçalarıyla dolu, yerde kıvranan yaralılarla dolu, yardım isteyenlerle dolu bir meydana kilometrelerce öteden bile hissedilen biber gazının sıkılabilmesine inanabiliyor musunuz peki?
* * *
Ankara Garı-10 Ekim katliamına ilişkin İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin yaptığı ön incelemenin sonucunda hazırlanan raporlardaki skandalları gördük beraber.
IŞİD’in eylem yapabileceğinin defalarca bildirilmesine rağmen nelerin yapılmadığını.
Gar Meydanı’nın önünde nasıl hiçbir önlemin alınmadığını.
Kilometrelerce uzaktan, üzerine canlı bomba yeleği giyen saldırganların nasıl Ankara’nın kalbine rahat rahat gelebildiğini.
Müfettişlerin gelen istihbaratların neden ilgili birimlere bildirilmediğinin soruşturulması gerektiğini bildirmesine rağmen valiliğin bunu nasıl geri çevirdiğini.
Savcılığın da soruşturma izni verilmemesi kararına nasıl itiraz bile etmediğini.
Savcılık ve valiliğe göre, Ankara Emniyeti zaten özel önlem almıştı, görevlendirilen personel sayısı artırılmıştı, tedbirlerde eksiklik yoktu, istihbarat bilgileri de genel nitelikliydi, somut ve özel bir istihbarat bulunmuyordu.
Yine valiliğe göre, gelen somut istihbaratlar ise bir partiyle, yani HDP’yle ilgiliydi, barış mitingi ise DİSK, KESK, TMMOB, TTB tarafından düzenlenmişti.
Yani valiliğe göre, ölenlerin üzerine örtülen HDP bayrakları da manasızdı, zira mitingi düzenleyenler listesinde sadece sıraladığı meslek örgütleri, sendikalar yazılmıştı.
Yani kana bulanmış bayraklardan, miting öncesi çağrılardan anlam çıkartmak da anlamsızdı.
Bırakın somutunu, istihbarat gelmesine bile gerek yoktu ki.
HDP’nin Diyarbakır mitinginden, Suruç’ta Kobani’ye oyuncak götürmek isteyen gençlerin öldürülmesinden sonra artık herkes neler olabileceğini tahmin de ediyordu.
Ancak valilik, “Alınacak her türlü önleme rağmen canlı bombaların eylemlerinin engellenmesinin çok zor olduğu dikkate alındığında ön inceleme yapılan görevlilere atfedilecek bir kusur olmadığı kanaatine varılmıştır” yorumunu yaptı.
Savcılığa göre bu gerekçeyle soruşturma izni verilmemesi kitaba uygundu.
Takipsizlik kararı da mevzuata uyduruldu.
* * *
Ama kapatılan dosyanın bir yönü daha var.
Katliamdan hemen sonra alana atılan gaz bombaları.
Orada olanlar, patlamadan hemen sonra gördüler olan biteni.
Onca insan yerlerdeyken, onca insan yakınına, arkadaşına, o hiç tanımadığına yardıma koşmaya çalışırken, “polise saldırıda bulunuldu” denilerek bütün bir alanın üzerine biber gazı sıkıldı o gün.
Savcılığın kapattığı dosyada bu da vardı.
Suç duyurusunda, yaralıların taşınması yerine polisin gaz sıktığı ve bunun durumu daha da kötüleştirdiği vurgulanıyordu.
Ancak hem müfettişler hem valilik hem de savcılık polisin olabildiğince müdahaleden kaçındığı gerekçesiyle bunun soruşturulmasına gerek olmadığına karar verdi.
Müfettiş raporuna göre yaralıların olduğu bölüme sadece bir polis gaz bombası atmıştı.
Gaz bombası ve püskürtmeli gaz kullanan polislerin sıktığı gazın dumanı, birinci patlamaya 97, ikinci patlamaya sadece 55 metre mesafedeydi.
Yine rapora göre polisler, yaralılara olan yakınlıklarını bilmiyorlardı zira alana yeni intikal ediyorlardı, nasıl anlayacaklardı?
Telsiz konuşmalarına göre, polisler olabildiğince geç müdahalede bulunmuş, olabildiğince geç gaz sıkmıştı.
Ambulansların gelebilmesi için de müdahalede bulunmak şarttı.
Bir de Adli Tıp raporu var.
Adli Tıp, gazdan kaynaklı ölüm olmadığı yönünde görüş bildirmiş müfettişlere.
Doğru, canlı bomba öldürdü insanları.
Ama yerde son nefesini verenler de sonbahar yerine akciğerlerine biber gazını aldı.
Değil mi, eylemcilerin son nefesi de böyle olmalıydı!
* * *
Türk Tabipleri Birliği’nin raporunda ise yaralılara müdahale etmek için çırpınan sağlık görevlilerinin anlatımları var.
Polisi gaz sıkmamaları için nasıl uyardıkları, 15-20 dakika, gaz bulutu kalkmadan müdahalede nasıl, “bulunamadıklarını” anlatıyor doktorlar.
Çağdaş Hukukçular Derneği’nin, karara yaptığı itirazda görüntüler de özetleniyor.
Alandakilerin üzerine nasıl gereksiz gaz sıkıldığı, plastik mermiyle nasıl atış yapıldığı, nasıl bir muamelede bulunulduğu.
Zaten alanda olanlar da biliyor, polisin sonrasında buna tepki gösterenlere karşı nasıl itirazda bile bulunamadığını.
Hiç katliam gördünüz mü?
Hiç gaz bulutundan yerde yatanların seçilemediğini.
Biz gördük, “kör olduk.”
Hiç ummazdık böyle ölünebileceğini.