Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Telefona bir daha baktı.Mesajın ulaştığı gözüküyordu ancak yanıt yoktu.
Sonra, onlarca mesajın ardından gece 03.30’da mesaj nihayet geldi karşıdan:
“Seni daha sonra arasam olur mu?”
Biraz rahatladı ama bir gariplik vardı.
Ne “sevgilim” demişti, ne “canım”; dümdüz, kupkuru bir mesaj.
Yine de nişanlısının anne ve babasına haber verdi.
“Rahat olun, bana mesaj geldi.”
Sabaha karşı anlayacaktı telefonun otomatik mesaj gönderdiğini.
Darbe girişiminde ilk hedef alınan yer olan ve diğer tüm hedeflerin aksine bütünüyle yok edilmesi amaçlanan Ankara Gölbaşı Özel Harekât Merkezi’ndeki polislerden Hakan Yorulmaz, ikinci bombalamada hayatını kaybetti.
Sabaha kadar nişanlısına, “Gitme demedim mi, ne olursun bir kere aç telefonunu” diye mesaj gönderen Gülhan Aygün ile anne ve babası, sabah morgda buldular cenazesini.
Amirinin üzerine kapaklanması sayesinde, vücut bütünlüğü kalan az sayıda yaşamını yitirmiş polisten biriydi.
***
Bunları o kederli kadının anlatımlarından öğrendik.
Çok değil, 3-4 sene önceki yargı düzeni söz konusu olsa bütün özel mesajlaşmaları okuyor olacaktık.
Gülen cemaatinin ne de kozmik, ne de sırlarla dolu, ne de bilinmezlerle kaplı olduğunu anlatan “eski FETÖ’cüler” olmayacaktı.
Onların hedef aldığı isimlerin çocukları, anneleri, babalarının özel fotoğrafları, hedef alınan kişinin, sevgilisinin, eşinin en mahrem görüntüleri, konuşmaları birer suç unsuru gibi yazılıyor olacak, yazmayanlar potansiyel suçlu olarak görülecekti.
Ve aslında eksiksiz herkes, bütün bunları kimin yaptığını bilirdi.
Hangi kurumun, hangi okulun ellerinde olduğunu, kimin cemaatçi olduğunu, kimin nerede işe girip giremeyeceğini bildiği gibi.
***
Darbe girişiminin ardından binlerce kişinin ifadesi alındı.
Ve hâlâ karanlıkta kalan sorular var.
Özel Harekât Merkezi’ni en ağır bombalarla vuran darbeciler, Beştepe’yi, MİT’i, Çankaya Köşkü’nü niye bu şekilde vurmadı?
TSK ve Emniyet başta olmak üzere örgüt mensupları bitirilebildi mi?
Darbecileri kim yarı yolda bıraktı? Kim neden vazgeçti?
***
Kesin bilgilere ulaşmak en azından bu aşamada çok kolay değil.
Ancak yargı makamlarında oluşan düşünceler var.
Soruşturma makamları neden özel harekâtın vurulduğu ve diğer sayılan yerlerin vurulmadığı sorusuna, “Kullanacakları yerleri vurmak istemediler, engel olabileceğini düşündükleri özel harekâtı ise yok etmeyi en baştan planladılar” yanıtını veriyor.
Darbe gecesi Beştepe’nin aynı şekilde bombalanmaması ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın suikast sonucu ya da yakalanarak etkisiz kılınabilmesi durumunda, Akıncı Üssü’nde yapılacak basın açıklamasından sonra darbe yönetiminin burayı yönetim merkezine dönüştürme düşüncesiyle açıklanıyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, MİT’in uçaklarla vurulmaması da darbecilerin yine buraları ele geçirme isteğine bağlanıyor.
***
Darbe girişiminin başarısız olmasında harekete 03.00 yerine 21.00’de geçilmek zorunda kalınmasının etkili olduğu daha önce de söylendi.
Peki, MİT’e gelen istihbarat Kara Havacılık Okulu’yla sınırlı olmasına, generallerin büyük bölümünün darbeden habersiz, günlük aktivitelerini sürdürmesine rağmen, darbeciler neden bütünüyle açığa çıktıklarını düşünerek sınırlı olanaklarla harekete geçti?
Bu noktada da bilinenler ve bilinmeyenler var.
Bilinenler, harekete geçmemeleri durumunda İzmir’deki savcılık soruşturması kapsamında darbecilerin bir bölümünün zaten tutuklanacağı, kalanların da YAŞ’ta tasfiye edileceği.
Bilinmeyenler ise öyle anlaşılıyor ki uluslararası bağlantılar ve darbecileri yarı yolda bırakan darbeciler.
Darbe girişiminin yurtdışındaki bazı merkezlerce bilindiği, bu merkezlerden bir bölümünün darbeyi engelleme eğiliminde olduğuna yönelik dış basında bazı bilgiler paylaşıldı.
Özellikle İncirlik’te yaşanan bazı gelişmelerin darbeye destek vermeye hazır bazı ülkelerin “Dur bakalım” şeklinde tutum değiştirmelerine yol açtığı da konuşuluyor.
12 Eylül’ün kodları bile tam çözülememişken, bunları bütün çıplaklığıyla bilmek çok mümkün değil.
Ancak darbecilerin önceden söz aldıkları bazı darbeciler tarafından yarı yolda bırakıldığı, hatta pusuya düşürüldüğü, böylece yola yarım yamalak çıkmak zorunda kaldıklarını söylemek yanlış olmaz.
Darbe girişiminde etkin rol oynamış askerlerin ifadelerinin bütününde ortaya çıkan iki eğilim var.
Ya “Darbeyi bilmiyordum, görev için geldim, emir komuta zinciri içinde olduğu söylendi, bu yüzden emirlere uydum” deniliyor ya da “Bütün gece gelişmeleri izledim, kışladaydım ama hiçbir şeye karışmadım” ifadeleri kullanılıyor.
İtirafçılığı seçenlerde bile ihtiyatlı bir bekleme hali var.
Darbeye katıldığı kesin olan isimlerin ifadelerinin birçoğunun önceden “tembihlenmiş” bir konsepte oturtulduğu görülebiliyor.
Bütün bu manzara, soruşturmanın gerçek hedeflere yönelmemesi, başka yönlere sapması durumunda sıkıntılı süreçlerin yaşanabileceğini gösteriyor.
Bir diğer sıkıntı da boşalan kadrolar için yürütülen savaş.
Ankara kulislerinde özellikle Emniyet ve yargıda başrolde bulunmak isteyenlerin, en kritik görevleri alabilmek için büyük bir mücadeleye giriştikleri konuşuluyor.
Cumhurbaşkanlığı, iktidar ve muhalefetten gelen uyarılara rağmen sürekli olarak, “köşede bekleyenlerin” yine köşede bekletilmek istendiği dillendiriliyor.
***
Acının ideolojisi yoktur.
Uzun bir süredir bu coğrafyada insanların ortaklaştığı tek duygu acı.
Şimdi bir olanak var.
Zira birlikte bir hayatı kurmak, sadece aynı olumsuz duyguya sahip olarak değil, o duyguları paylaşarak ve paylaşımı büyüterek mümkün.