Büyükada’daki toplantının ‘kozmik’ olmadığının gözden kaçırılan küçük bir kanıtı daha var. Ajanlıkla suçlanan STK temsilcileri, tanımadıkları ücretli tercümanı böylesine gizli toplantıda görevlendirmiş. Ne büyük ihmal!
Bu coğrafyanın ikliminde büyümüş çocuklara, sarsıcı ve şaşırtıcı gelmiyor olaylar ve kelimeler.
Mesleği asker veya polislik olmayan 23 yaşında bir çocuk, büyürken babasına, “Şehit olacağım” diyebiliyor.
Öldürülmesinin adı, öldürenlerce kolayca, “cezalandırma” konulabiliyor.
Açıklanamaz bir dil bu.
Dört çocuğunu okutmak için inşaatlarda sabahlayan bir baba, öğretmen oğlunun yolunu gözleyen bir anne.
Hepimizi büyükçe bir adaya hapseden ortak bir yazgı.
Henüz 23 yaşında yaşamı elinden alınan Necmettin öğretmenden geriye kalan üç beş parça eşya.
Ama Hamit Yılmaz şaşırtıyor, Necmettin öğretmenin babası:
“Kürt, Türk, Çerkez, Abaza, ben bunların hiçbirini kabul etmiyorum. Biz insanız. Bir kişinin ölmesi, bütün insanlığın ölmesidir. Bu ölüm Habil ile Kabil’den beri devam ediyor. Bunu en aza indirebilmek en büyük temennimiz. Kalemle tartışacağız, sohbet edeceğiz. Vatanımıza, milletimize ve bayrağımıza saygılı bir şekilde daha müreffeh bir devlet, daha özgür bir ülke istiyorum. Ben Pülümür’e gidip çocuğumun şehit edildiği yerde balık tutmak, Karadeniz’e gelip balık, sütlaç yemek, Edirne’ye gidip piknik yapmak istiyorum. Çocuğum inşallah buna bir vesile olur.”
***
Büyükada’da gözaltına alınan ve “ajan” ilan edilen insanlar da yaşamları boyunca gençlerin ve çocukların yaşam hakkı için mücadele etme iddiasında oldular.
Ne kadar başardılar bu iddialarını elbette tartışılabilir.
Ama hemen hepsi, yıllardır şeffaf faaliyette bulunan, çalışma alanlarında devletle sürekli iletişim halinde olan insanlar.
Bağırarak “ajan” diyorlar ama tutuklanma gerekçeleri “kaos” haberlerinde ısrarla söylenmese de bu değil elbette.
“Terör örgütüne yardım” yazıyor mahkeme kararında.
Hukukla bağını tamamen kesmiş insanlar için manası olmasa da, “ömür boyu hapis” kadar büyük bir fark var arada.
***
Sivil toplum örgütlerinin çalışma alanlarını bilmezden gelenler, elbette biliyor aslında her şeyi.
Türkiye’de STK’lar, uluslararası toplum ve kuruluşlarla birlikte hareket ediyor.
Kimi kadın cinayetleriyle ilgili çalışıyor, kimi çocuk, kimi işkence, kimi yaşam hakkı ihlalleriyle ilgili.
Birçoğunun maddi kaynağı, fonlar.
Bazı fonlar AB’den geliyor.
Bir bölümü doğrudan uluslararası STK’ların buradaki şubesi.
Bir bölümünün üstlendiği projelerin dağıtımı bizzat devlet tarafından yapılıyor.
Meşhur, “AB fonları” zaten bu alanlarda veriliyor.
Bu fonlar, sadece burada değil tüm ülkelerde kaos faaliyeti gibi sunulan toplantılarla, etkinliklerle kullanılıyor.
Amacı bu; hoşa gitmeyeni araştırmak, çağrıda bulunup, raporlamak.
***
O insanların tutuklanma gerekçelerinden biri açlık grevini cezaevinde sürdüren Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için acil eylem çağrısı.
Bu ülkede, 1996 ve 2000’de, cezaevlerinde süren ölüm oruçlarını bitirmek için bizzat devlet tarafından heyetler kuruldu.
2012’deki açlık grevinin bitirilmesi için İmralı’dan çağrı beklendi.
Bu çağrılar bu ülke için neredeyse yaşam pratiği.
Peki Uluslararası Af Örgütü’nün, “kaos yaratmak” amaçlı olduğu değerlendirilen, “acil çağrısı” gizli mi?
Hayır, Af Örgütü, 24 Mayıs’ta internet sitesinden bu çağrıyı yaptı.
Kampanyası halen sürüyor.
***
Tutuklanma gerekçelerinden biri, “ByLock kullananla görüşme” yapılması.
ByLock kullandığı iddia edilen kişi Af Örgütü’nün tutuklu bir yöneticisi.
Büyükada’da gözaltına alınıp tutuklanan Af Örgütü temsilcisi, aynı kurumda çalıştığı kişiyi aramış.
ByLock kullanmadığı sabit.
Tıpkı Cumhuriyet iddianamesinde Kadri Gürsel’in suçlandığı gibi, “kullananla görüşmek” suç unsuru sayılmış.
ByLock kullanmayan biri, ByLock kullandığını bilmediği biriyle, açık, şeffaf hattından görüşme yapmış.
Eğer bu bir suç şekliyse, tüm suçluları bulmak kolay.
ByLock’tan tutuklanan kim varsa, çıkarılsın açık hattan onlarla görüşme yapanlar.
Uygulamada eşitlik sağlansın, kayıtlar herkese açıklansın.
***
Tutuklanma gerekçesinde yer almasa da bazı gazete haberlerinde 24 Temmuz’daki Cumhuriyet gazetesi duruşması için kurulan “WhatsApp grubu” da büyük kaos planının parçası gösterilmiş.
Bir dayanışma, “Nasıl yapalım da ses çıkaralım?” grubu.
Twitter’da açıktan kampanyasını yapıp, özgürlük çağrısında bulunulması eylemleri.
Twitter’da TT olmuş kampanya aşırı gizli denilen.
Gerekçelerden biri sayılan, Türkiye haritası denilen çizim, rutin hak savunuculuğu toplantılarında yapılan, “Nasıl hissediyorsunuz?” testlerinden birine, bir kişinin verdiği yanıt.
Bir bölümü ev aramalarında bulunan, gizli denilen belgelerin tamamı, 2007’den bu yana o kadar çok operasyondan o kadar çok, “süper gizli” belge sızdı ki internette duruyor.
***
Büyükada’daki toplantının “kozmik” olmadığının gözden kaçırılan küçük bir kanıtı daha var.
Ajanlıkla suçlanan STK temsilcileri, tanımadıkları ücretli tercümanı böylesine gizli toplantıda görevlendirmiş.
Ne büyük ihmal!
Gizli tanık ihbarına göre, “gizli haberleşme” konuşulmuş.
Yargının dikkatini çekmemiş olabilir, ancak uzun yıllardır, esnafından işportacısına herkes, telefonunu biraz uzakta tutuyor.
İşkence gibi alanlarda çalışan STK’lar için de mağdur olduğunu iddia edenlerin güvende hissetmesi birincil koşul.
Gerçekten, tam anlamıyla bırakalım da yargı karar versin.
STK’lardan ve çalışma alanlarından hoşlanmayabilirsiniz.
İdeolojilerini ve mali kaynaklarını sorunlu da bulabilirsiniz.
Ancak hakikatin eğilip bükülmemesi kuralı, durduğunuz yere göre değişmez.
Bilindik jargonla söylersek; FETÖ ve diğer örgütlerle mücadeleye de hakikatin eğilip bükülmesi kadar hiçbir şey zarar veremez.