Yaşarken varlığını kimselerin bilmediği Emine Akçay sık anımsanıyor bugünlerde.
Adana’da, sadece 6 liraya aldığı nemli odunlar yanmayınca, son çare eski bir lastik parçasını tutuşturmak isteyen, tutuşmayınca “ah” edip, 6 yaşındaki oğlunun eline saç kurutma makinesini tutuşturup, “kendini ve kardeşini ısıt” diyerek, yan odada hayatına son veren Emine Akçay.
Kocasının, ilk kez sahip olabildiği miras parasını, kimine göre Bulgaristan’daki çeteye kaptırması, kimine göre iş açıp batırması nedeniyle, çaresizliğiyle baş başa kalan Akçay.
O kış o kadar soğuk olmasa, lastik tutuşsa, parasından birazı kalsa, komşulara, belki devlete başvursa... İhtimaller.
Ama asıl Emine Akçay, o kadar yoksul, çaresiz ve yenik hissetmese.
Yoksunluğu erkeklerden de çaresiz yaşayan o kadınlar, bir küçük pencereden ışık görebilse.
***
Gülen cemaati, 2007’den de önce tüm özel yetkili mahkemelerde, dinleme ve tutuklama kararı veren hâkimliklerde kontrolü sağlamıştı.
Bugün FETÖ düşmanlığına hizalanan bazı medya organları için operasyonların başlatılacağı da sır değildi.
Hâkim-savcılarla yazıştıkları ByLock ve türevi programların onlar için sır olmadığı gibi.
Yöneticileri, hızla, çalıştıracak adliye muhabiri arıyor, binalardan, “önemli işler olacak” sesleri geliyordu.
Diğer gazeteciler ise büyük hızla çıkan tek tip haberlere şaşıp kalıyordu.
15 Temmuz’da rolleri olsun ya da olmasın hiçbiri, bir gün olsun özeleştiri yapmadı.
Adalet, sadece kendilerine gerekli olduğunda anımsanmalıydı.
***
Sıkça kullanılan itirafçılık yöntemi, Sarraf, ABD’de bu sıfatla ifadeler vermeye başlayınca, sadece buraya mahsus biçimde “kötü” oldu.
İtirafçılığın doğasında bu var.
İtirafçılar, özeleştiri ve samimiyetle değil, bir çıkar karşılığında anlatırlar.
İnsanlar da insanlığı delik deşik etmiş ABD’nin yargılama makamında olmasına, kendi suçlarını bir yana bırakıp da Türkiye’yi tartışmasına sevinmiyor.
Sarraf konuştukça, ödülleri, yalısı, taze balık tutmaları için dalgıç kiralaması, bayrak önünde konuşturulması anımsanıyor ve yanına kalması canlarını yakıyor.
***
Emine Akçay’ın ölümünün üzerinden 5 yıl geçti.
Peki ne mi değişti; hiç.
Mühim çalışmalar yapan, “hafızakaydı” sitesinin araştırmasına göre babalarının yanındaki oğlu 11, kızı 5,5 yaşında.
Akçay, mermerle donatılmak bir yana, isminin yazdığı bir taşı bile olmayan mezarda, görmediğimiz bir köy mezarlığında yatıyor.
Ve bazıları, büyük bir çukurun içinde, 7 gün, 24 saat, 4 mevsim durmaksızın çalışıp yukarı çıkmaya çalışıyor.
Merdiven yok, bir ip olsun sarkıtılmıyor.
Arada bir atılanlarla yaşamlarını sürdürüp, o çukurdan çıkabilmek için yeniden uğraşmaya başlıyor.
Bazıları ise sıkça tökezlenen daha düz bir araziden, yükseklere bakıyor.
Ve bazıları yükseklerde, yükseklerin aşağıdan anlaşılamayacağını söyleye söyleye bir hayat sürüyor.
Uçurumlar öylesine derin ki ne kadar bağırsanız da geriye yüzünüze çarpan bir yankı kalıyor.