200 yıllık çağdaş edebiyat tarihimizde Nobel'e aday bir edebiyatçı çıkaramayan güzel topraklarımın insanı, cep telefonunun icadı ile birlikte yazar olduğunun farkına vardı nihayet.
Matbaanın icadının birkaç yüzyıl gecikmeli olarak hayatımıza girmesinin acısını şimdi cep telefonlarına mesaj yazarak kapatmaya çalışan insanlarla dolu dört bir yanımız.
Konuşmakta ve iki kelimeyi bir araya getirmekte zorlanan yurdum insanı cep telefonunun tuşları vasıtası ile döktürüyor adeta.
Herkes tek parmak tuş vasıtası ile şair.
'Yağdı Türkcell, çaktı Telsim! Sen de mi şair oldun vesselam..' dercesine birbiri ardına edebiyatçı yetiştiriyor güzel ülkemiz.
Okuma alışkanlıklarımız konusunda Galapagos Takım Adaları'nın, yıllık kitap satışlarınıda Fidji Prensliği'nin bile gerisine düşmüşüz ne gam.
Herkes birbirine cep telefonu vasıtası ile mesaj gönderiyor çatır çatır.
***
Yılbaşından birkaç hafta önceydi.
Televizyonda oturmuş Reha beyi seyrediyor, bir yandan da memlekette neler olmamış onu öğreniyordum ki, cep telefonum acı acı titredi.
Baktım mesaj gelmiş açtım okumak için; şöyle bir satır dizisi çıktı karşıma...
"En iyi yanan odunlar eski odunlar, en iyi şaraplar eski şaraplar, en iyi dostlar unutulmayanlardır. Seni çok özledim..."
İsim misim yok. Numaraya bakıyorum bildiğim bir numara değil...
'Evli barklı mazbut bir köşe yazarına kim gönderir ki böyle bir mesajı?!' diye kendi kendimi yiyorum ama...
Beraber olduğum hatunlar gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçiyor.
Hepsinin elinde cep telefonu var. Hem uygun adım yürüyorlar hem mesaj çekiyorlar.
Yürüyen gurubun önünde ise sopasını havaya atıp tutarak yürüyen eski bir sevgilim var.
Hepsinin yüzlerine bakıyorum ama hangisinin mesajı gönderdiğini anlayamıyorum.
'Ben gönderdim hayatım..
Hayır o mesaj bana ait; özledim seni.
Eski odunum benim!' diye bağırarak kafamı karıştırıyor kaltaklar.
Cep telefonlarını ellerinde sallayarak uzaklaşıyorlar benden; film şeridi bitiyor ve kan ter içinde uyanıyorum kabusumdan.
Kim attı lan bu mesajı bana?...
Bu arada bana Naomi yengeniz ile yazışmamı yasaklayan karımdan tırsıyorum.
Mesajı görürse kıyameti kopartacak. 'Hangi şıllık seni özlemiş bakiyim?!' diye başlayan en az üçyüz cümleyi ardı ardına sıralayabilir çünkü...
Cep telefonumun en ücra köşesinde saklıyorum mesajı.
Telefon numarasını gizlice bir kenara not edip yüzlerce telefonun kayıtlı olduğu bilgisayarımda tarıyorum ama 'numara bilinmiyor' cevabı alıyorum.
Aradan iki hafta geçiyor. Mesaj bir türlü hafızamdan silinmiyor.
En sonunda mesajı geri aramaya karar veriyorum.
Hem kim olduğunu öğrenicem, hem beni özlediğini ilan eden eski sevgiliye 'Kızım ben evlendim. Böyle abuk subuk mesajlar göndermesene' diyicem çünkü...
Arıyorum numarayı; heyecan tavan yapmış durumda... Sonunda numara düşüyor ve sert bir erkek sesi açıyor telefonu...
'Aloo Gani abi nasılsın?! Ben Erdal. Hani Kahpe Bizans'ta oynamıştım ya. Bi arkadaşta buldum numaranızı size mesaj gönderdim aldınız mı?..'
'Ebeninkini!...' diyecektim; diyemedim elbet... Yüzünü bile hayal meyal hatırladım Erdal'ın.
Ankara'dan bir arkadaşımın vasıtası ile beni aramıştı ve küçük bir rol istemişti benden.
Ben de askerlerden birini oyna deyip savmıştım başımdan. İnce ruhlu bir arkadaş desem değil... Aslan gibi adam beni niye özlesin kardeşim durup dururken?..
Belli, ki her tarafa mesaj gönderme manyağı olmuş herif.
'Bu mesaj, gönderdiğim kişiye uyar mı? Uymaz mı? Ayıp olur mu, olmaz mı?' diye düşünmeden sallıyor baba densizliğini uydular aracılığı ile.
***
Mesajlaşmayı oldum olası sevemedim zaten. Cep telefonunun gittikçe küçülen tuşlarına dolma kadar parmaklarla birkaç kez üst üste basarak yazı oluşturmayı bir türlü kabullenemedim. Bu yüzden yılbaşında kimseye mesaj göndermedim.
Ama 'Bankamızdaki 2001 nolu hesaba sağlık ve mutluluk dolu 365 gün adınıza yatırılmıştır' diye başlayan en az 50 mesaj aldım sevgili dostlarımdan.
Bi de vakti zamanında halkın dertlerini dinlediği gün bana görüşmek için randevu verme talihsizliğinde bulunan belediye başkanımız Mustafa Sarıgül'den dört kez mutlu yıllar mesajı geldi sanki tanışıyormuşuz gibi...
Bu sene mesaj senesiydi, neyse ki bitti..
Seneye başka bir yöntem bulun ne olur?
Yeter Yalama...
Bayramda arkadaşlarla konuşurken bankacı bir arkadaşım müşterilerinden birinin adının 'Yeter Yalama' olduğunu söylemiş, epey güldürmüştü bizi.
Bir insanın soyadı Yalama olabilir ama böyle soyadı olan bir ailede çocuğa Yeter ismi konulur mu kardeşim? 'Lan ne sorumsuz babalar var hayatta ya' derken, 30 aralık tarihli Radikal'de, telefon kayıtlarındaki enteresan isimlere ilişkin bir yazı okudum.
Bakın ne isimler varmış hayatta...
Kaymak Bal, Aziz Çubuğuuzun, Rüştü Düzer, Fatma Donukara, Satılmış Dönek, Gülhanım Ellergezer, Behçet Becerir, Kadir Kıllı, Dünya Malıdüzdür, Şehriye Pilav, Herkül Demirtaş, Abdülhalim Pırasa, Muhlis Dünyadagülmez, Kibar Zorba.
2001 model klavye...
Microsoft 2000 için özel olarak tasarlanmış bir klavyedir.
Üzerinde sadece CTR, ALT ve DEL tuşları vardır...
(Bilgisayardan anlayanlar anlamayanlara anlatsınlar...)
Gani Müjde Web-Cam
Bu hafta Ankara'dan zengin akrabam Türkan teyze geldi.
Genel olarak pek sesi soluğu çıkmazdı ama bu kez pek sinirli gördüm Türkan teyzeyi.
Kapının önünde 'Affa Hayır! Rahşan hanım elinin hamuru ile erkeklerin işine karışmasın! Otobüslerde bedava yolculuğa son! Fakirleri kısırlaştıralım! Ekmek yoksa pasta yesinler!' deyip bağırdı ve gitti.
Lucesku'nun tost-iti
Takımda disiplin sağlanacak. Bazı futbolcular çavuş, bazıları da albay olacak. Hagi'ye mareşal rütbesi verilecek.
Kimse kafasına göre izin yapamayacak. Brezilya'da kurban kesmek kutsal bir gelenektir diye kurban bayramında izin isteyen Taffarel'e izin verilmeyecek.
Jardel giderse Galatasaray forması giyilecek. Sahada onun yerine ben de gezebilirim.
Yönetim futbolculara Fatih Terim gibi abilik yapmamı istiyor. Çocuklar antrenmandan sonra geneleve götürülecek.
Bu kadar başarıya rağmen hala kimseyi mutlu edemedim. Hiç olmazsa enflasyonun düşürülmesi konusunda hükümete yardım edilecek.