Hay dilimi eşek arısı soksun. İyi ki bir televizyon programına konuk olmayı kabul ettim. Bütün gece sokakta kaldım. Telefon etmekten kapı yumruklamaya... Ne yaptıysam bir türlü eve giremedim
Mesut Yar’ın gece yarısı başlayıp sabah namazında biten programı “Burada Laf Çok”a aylar önce, sanıyorum bir sarhoşluk anında evet demem yüzünden başıma geldi bütün bunlar.
Hayır Mesut’ta laf çok ama “bende laf yok abicim” desem de kıramıyorum sevgili dostumu. Çaresiz “Dilimi eşek arıları soksun” diye söylenerek evden çıktım.
İşte böyle bir ruh haliyle evden çıkarken de anahtarlarımı almamışım.
Programa gittim, güldük, eğlendik saat 2.00 civarını pek güzel ettik. Arabama atlayıp eve doğru giderken ceplerimi şöyle bir yokladım ve fark ettim ki anahtarlarım yok. “Neyse” dedim, “en kötüsü zili çalarım” diye kendimi rahatlatıyorum yol boyunca. Eve varmadan bir telefonla arayayım ki kapı ziline gerek kalmasın dedim. Çevirdim numaraları, kapı duvar telefon. Açan yok.
Tahminen Belma’nın çocuklarla uyuduğunu düşündüğümden Ecesu’nun telefonunu çaldırayım bari dedim, onu çevirdim yine kapı duvar.
Başka çare yok deyip zili çalmaya başladım.
Hayır işin kötüsü, nasıl olsa eve varınca üstümü değiştirirken hallederim diyerek stüdyoda tuvalete de gitmedim. Yani üriner bölgede bir sıvı hassasiyeti de söz konusu.
Benzinciyi kandırıp tuvalete girebildim
O aralar evin telefonu geldi aklıma. Pek bi kendi halinde çalıyor ama gece karanlığında duyulur diye bir de onu deneyeyim dedim. Ona da cevap gelmedi.
Bir yandan “Bunların hepsi zehirlendi mi, n’oldu?” diye düşünüyorum, bir yandan da “karım çocukları alıp evi mi terk etti acaba?” gibi düşüncelere gark oluyorum. Bunları düşünürken “Gardiyan, açın kapıyı, ben masumum” modunda kapıyı yumruklarken buldum kendimi.
Telefon kapının tam önünde çekmediği için koridorda telefonu çevirip cama koyuyor sonra kapıya koşarak bir elimle zili çalıyor, bir elimle kapıyı yumrukluyorum ama nafile. Sıkıştım kahrolası hassas bölgelerimden bu arada.
Koridordaki saksılarda hacetimi halledeyim dedim ama kapının önündeki kamera her şeyi Pronet adına kabak gibi kaydediyor. İzleme merkezine malzeme olmayalım bu saatte diye vazgeçtim. Yandaki asansör boşluğuna giderim dedim o da mümkün değil.
Evden çıkıp yakınlardaki bir benzinciyi, depoyu fulliycem vaadi ile kandırıp, hacetimi halledip geri döndüm.
Anahtar kilidin içinde kırıldı
Belma, kapı yumruklama, Ecesu, kapı yumruklama, ev telefonu, kapı tırmalama döngüsü kaçıncı tura girdi hatırlamıyorum ama saat de 3.30 oldu bu arada. Sabah da Fox TV ile minik bir toplantılı kahvaltımız var.
Bir otele gitsem dört saat için değmez. En iyisi ofise gidip koltuğun üzerinde kestireyim dedim ama baktım cebime, ofisin anahtarı da yok.
Yardımcım Turan’ı aradım. “Turan sokakta kaldım, bana ofisin anahtarı lazım, yeni taşındığın evin adresini ver, GPS’ten bulup geliyorum anahtarı almaya” dedim.
Gecenin üç buçuğunda Kavacık’taki evi bulup aldım anahtarı Turan’dan, geldim ofise ama binanın ana giriş kapısına verdiği anahtarlardan hiçbiri uymuyor. Kapının önünde acemi hırsız gibi debelenmem dikkat çekecek diye korkup tekrar aradım. “Gani Bey anahtarlığın içinden basınca çıkan başka bir gizli anahtar var ana kapıyı o açıyor” dedi bizim Rizeli.
Çevirdim anahtarı klik, ohhh...
İttim kapıyı sert bir klik daha duydum. Anahtar kırıldı kilidin içinde iyi mi... Yukarı çıkıp yatsam alt kapı açık. Yatmasam benim kıçım açık... Nasıl olsa alarm var deyip çıktım ofise.
Kurdum alarmı, yatıcam ama üstüme serecek bir polar battaniyem bile yok. İndim Tükenmezkalem’in ofisine. Oradaki prodüksiyon malzemelerinden üstümü örtecek bir şeyler arıyorum ama yok anam yok. Bol miktarda kadın elbisesi var sadece.
Hayır, üstümü örtüp, uyuyup kalsam sabah kadın elbiselerine sarılıp yatarken bulunan bir Gani Müjde ile ilgili nasıl söylentiler çıkar varın siz hesaplayın gayrı. Sonunda bir bornoz buldum üstümü örtecek ama bu kez de deri koltuğun yastıkları yüzüme yapışıyor. Bir havlu buldum, deri yastığın üzerine sardım özenle. Zaten sabah 7.30 oldu.
Esneyerek doğruldum koltuktan.
“Allah canını almaya Mesut” dedim.
Yola çıktım Elif’i aradım. “Bundan sonra altı ay beni hiçbir programa konuk olarak gönderme. Ha gideceksem de oda-kahvaltı dahil olsun. Çekemem her seferinde bu stresi” deyip kapattım.
TV programı yapan dostlarımın dikkatine yani...
İlla asılacaksan İngiliz sicimi ile asıl
Bizim Cüneyt Çakır için yazılmış sanki bu cümle. Türkiye’de adamı asmak için ip aradık, bulamadık ama İngilizler halletti bu işi. Cüneyt Çakır abimiz İngiltere’de yönettiği maçta attığı oyuncu yüzünden İngiliz sicimi ise asıldı.
Cüneyt Çakır gibi değerli bir hakemi Türkiye’de çukurlara itemedik ama İngilizler hiiç acımadılar. Öyle bir yaygara kopardılar ki değil hakem Cüneyt Çakır, yedi düvele yiğitliği ile nam salmış Kara Murat Cüneyt Arkın olsan nafile.
Bütün boşanan erkekler gay mi?
Çevremde yaygın bir durum bu. Kadın arkadaşlarımdan kim kocasını boşasa, aynı tartışmanın içine sokuyor ayrıldığı kocasını. “Bizimki de pek seyrek uğrardı”dan tutun da, “erkek arkadaşları ile olan ilişkisi pek bir manidar”a kadar bir sürü kıllandırıcı söylenti yayıyorlar ayrıldıkları kocaları ile ilgili.
Açık açık “Bizim herif elden gitti. Kocalarınıza sahip çıkın” diyenini bile gördüm.
Kadın bunu iki nedenden yapıyor aslında. Koca gittiyse ondan intikam almak için. Kendisi gittiyse gidişine haklılık payı yaratmak için...
Hele bi tanesi var “İktidarsız” dedi çıktı işin içinden. Her gördüğümde bakıyorum, aslan gibi de çocuk, üzülüyorum içten içe. Aradan bir sene geçti, bizim “iktidarsız” koca başka bir kadınla tanışıp iki tane aslan gibi çocuk yapınca rahatladım ancak.
Artık temkinle yaklaşıyorum boşanmış kadınların eşleri ile ilgili çıkartıkları söylentilere.
“Rahmetli Zeki Müren için de diyorlardı” deyip geçiyorum.