Önce ışıklar karardı...
Sahneye bir perde indi ve Hamiyet Yüceses perdeden "Her yer karanlık" şarkısını söylemeye başladı.
Şarkının ortalarına doğru perde kalktı ve Sertab'ın sesini duyduk...
"Her yer karanlık"
Ve sonra telefonum çalmaya başladı.
Sızmışım... Telefonu açtım Allah uzun ömürler versin Genel Yayın Yönetmenimiz Yalçın Doğan...
"Ankara'ya gidiyorsun."
"Söylenenlerin hepsi yalan efendim. İnanın ki sınav sorularını ben çalmadım."
"Onun için değil salak bugün Meclis açılıyormuş. Git oralarda dolaş bakalım."
"Giderim gitmesine de Naomi Hanım'ı bekliyordum. Buralardaymış..."
"Nerdeymiş?"
"Dubai'ye gelmiş efendim. Belki uğrar diye 38 saattir evde bekliyordum..."
Sesini yükseltti...
"Demek gitmek istemiyorsun. O zaman rica etmek zorunda kalırım ama."
"Hayır hayır lütfen rica etmeyin hemen gidiyorum..."
* * *
Meclis koridorlarında dolaşıyorken buldum kendimi.
Bir sürü lacivertli adam öpüşmekten yanakları ter ter olmuş dolaşıyorlar kulislerde.
Ortalığa yoğun bir lacivert renk hakim.
Mehmet Ali gelse beyazlarına bakacak kimseyi bulamaz Meclis koridorlarında.
Tam bu sırada Yıldırım Akbulut ilişiyor gözüme.
Az ekmeğini yemedik adamın. Gidip elini sıkıyorum.
Meclis Başkanı olursa yaşadık...
* * *
Ortalıkta dolaşan yeni milletvekillerine baktıkça Türk adaletinin ne kadar ıslah edici olduğunu anlıyor insan.
Cinayetle suçlanan, yargılanan ve hapiste yatan katillerin kimisini ıslah etmekle kalmamış Meclis'in yarısını dolduracak şekilde de Meclis'e göndermişti...
* * *
Birden kalabalık bir grubun ortasındaki Mesut Yılmaz'ı gördüm...
Koşar adımlarla önümden geçti gitti...
Kondisyonu zayıf ANAP milletvekilleri ise dilleri bir karış dışarıda Mesut Yılmaz'ı izliyorlardı...
Filmlerde Hülya Koçyiğit'in bindiği trenin arkasından Hamburg'a kadar koşan yeni milletvekili Ediz Hun Abi bile soluk soluğaydı...
* * *
Salona girdik...
Herkes askeri ve mülki erkanlara bakarken benim gözüm Ali Rıza Septioğlu'ndaydı...
Meclis'in en yaşlı üyesi sıfatı ile oturumu yönetecek olan Septioğlu, "Sayın cilalı taş devri mensupları" diyerek salonu selamlayınca anlaşıldı ki yaşı, nüfus kağıdında göründüğünden de eski...
Türkçeyi "Jukranlarımı sunarim sayin milletvaakilleri" diyerek ve arap bacı vurgusu ile konuşan Septioğlu giriş konuşmasını kağıttan ve harf harf okuyarak tamamlayınca yemin törenine geçildi.
* * *
Basın locasında Merve Kavakçı kavak çiçeği gibi açılacak mı? Başını açmazsa başına bir iş gelecek mi? O salona türbanla girerse diğer milletvekilleri "Aç, aç, aç" diye bağıracak mı gibi tartışmalar sürerken Türkiye'yi 2000'li yıllara taşıyacak milletvekilleri de kağıda bakarak yemin ediyorlardı.
Parti içinde demokrat olmayı beceremeyen DSP demokrasiyi koruyup kollayacağına,
Laik Cumhuriyet'ten hazzetmeyen Fazilet Partililer demokratik ve laik Cumhuriyet'i koruyacaklarına,
Çete tetikçilerine şerefli diyerek sahip çıkan Doğru Yol Partililer hukukun üstünlüğünü savunacaklarına,
Kurucusu "Anayasa bir kez delinirse noolur?" diyen ANAP'lılar Anayasa'nın üstünlüğüne,
İnsan haklarına ve onun savunucularına demediklerini ve yapmadıklarını bırakmayarak iktidar olan Milliyetçi Hareket Partililer de insan hak ve hürriyetlerine sahip çıkacaklarına dair yemin ettiler.
Onlar çarpılmak üzere yemin ediyorlarken Sertab'ın nefis yorumuyla söylediği şarkı çınlıyordu kulaklarımda...
"Her yeeeeer karanlııııık. Pür nur o mevkii"...