Efendim; İbrahim Tatlıses'in ünlü olmadan önce inşaat işçiliği yapmasına benzeyen bir iddiadır aslında ama inansanız da inanmasanız da UFO'ların dünyaya gelip gittiklerine ait ipuçları bütün dünyada bilimsel olarak inceleniyor.
Türkler'in uzay çalışmalarına Hazerfen Ahmet Çelebi'nin başına gelenlerden sonra ara verdiklerini ve bundan daha kolay bir meşgale olan 'banka hortumlamak' konusunda uzmanlaştıklarını biliyordum ama bu kadarını da tahmin edememiştim doğrusu.
***
Mesele şu efendim.. Belki gözünüzden kaçmıştır diye bir kez daha aktarayım.
Sabah gazetesindeki bir haber "Uşak'ta köylülerin bir uzaylı gördüklerini ve uzaylı ile kısa bir taş muharebesine giriştiklerini" anlatıyordu.
Bu haberi okurken yıllar öncesine gittim ve bizim Mehmet Çağçağ'ın çizdiği bir karikatürü hatırladım.
Bu karikatürde bir mahkeme salonu resmedilmişti. Yargıç yüksek sesle idam kararını okuyor, yargıcın söylediklerine sinirlenen mahkum jandarmanın zaptedemediği güçlü kolları ile yere doğru eğilmiş bağırıyordu.
'Taş yok mu lan, taş?!'
İşte bu noktadan yola çıkarak açıkça söylemeliyim ki, bana enteresan gelen bir uzaylının Uşak'ta görülmesinden çok, uzaylı görür görmez kafasının pekmezini elindeki taşla akıtmaya çalışan köylü tipidir efendiler...
Daha da vahimi köylülerin uzaylıyı sevimli hayalet Casper'e benzetmeleri.
Ulan sevimliyse niye taşlıyorsun elin garip uzaylısını?
Hani Türk misafirperverliği?!
Zaten oldum olası inanmam bu kavrama.
Düşünsenize 'Gelin bize koyayım g....nüze' bilmecesi hangi kültürde var...
(Bilmecenin cevabını Yastıktır)
Uzaylıyı görünce onun yanına gitmek, ona bir tas soğuk ayran vermek, dilinden anlamasan bile oturup onunla sohbet etmek varken onunla bir taş savaşına girmek ancak Anadolu'nun her köyüne geleni vergi memuru veya padişahın asker toplayan zabıtası zannedip yaylaya tüyen bezgin Anadolu insanına yakışacak bir davranış porototipidir.
***
İşin daha vahimi ise uzaylının da bizimkilere uyarak taş fırlatması eylemidir ki, bu da Mustafa Topaloğllu'nun "Türklerin Orta Asya'dan sadece dünyanın dört bir yanına değil uzaya da göç ettikleri" iddiasının en güzel kanıtıdır...
Muhtemelen türünün en gelişkin, en okumuş en kültürlü örneği olduğu için buralara gelebilmiş bir uzaylının karşısında birini görür görmez elindeki uzay tabancasını veya ışın silahını kullanacağına taşa sarılmasının başka bir izahı yok zaten...
***
İşin daha da vahimi valinin çizdirdiği robot resimdir.
Elips gözleri, parlak elbisesi ve göğsünde renkten renge giren ışığı ile gezen birini gördüğünüzde uzaylı mı değil mi diye bir robot resme bakma ihtiyacını hisseden insanların ülkesinde yaşıyor olmak nasıl eğlenceli bir duygu anlatamam.
Şimdi daha çok inanıyorum ki; bir Türk ufo'ya bedeldir...
Güreş Milli Takımı için titizlikle yapılan seçmeler gayet başarılı geçti
Seçmeleri bizzat kendi elleriyle yapan Milli Takım antrenörlerinden Selami Altınel, 'Seçmeler sırasında Türk güreşinin çok yükseldiğini gördüm ve mutlu oldum' dedi... Seçmeleri kazanan güreşçiler ise 'Tuttuğun altın olsun ağam' diyerek Selami beyin ellerine sarıldı.
Selami bey ise...
Eskiden eğlence mekanlarına kimin girip çıktığını öğrenirdik gazetelerden.
Laila sayesinde kimin giremediği daha çok ilgi çekmeye başladı anlaşılan ki Kadir Tapucu'dan sonra Cem Özer ve Deniz Akkaya da içeri alınmayanlar arasına girdiler.
Laila'nın kapısı da Viyana kapısından beter mübarek. Kimse içeri giremiyor.
Şimdi diğerlerini bilemem ama Cem Özer sevseniz de sevmeseniz de bu ülkenin önemli bir sanatçısıdır. Sanatçısı diyorum ve teşbihte hata yaptığımı da sanmıyorum.
Cem tanıdığım en iyi oyunculardan biridir. 'Berlin in Berlin' ve 'Usta Beni Öldürsene' filmlerindeki kompozisyonlarını unutmak mümkün değildir.
Dilini tutamaz, zaman zaman abukluklar yapar ama bu Cem Özer'i iteleme ve kakalama hakkını bir meyhane işletmecisine veremez.
Hele bu eski eşinin talebi doğrultusunda yapılmışsa daha da büyük bir ayıptır...