Kaptanı Derya Gani Efendi'nin gezi Notları: 1 Kendilerini hiç tanımıyorum. Kardeş midirler onu da bilmiyorum. Belki dayı yeğen de olabilirler.
Hatta homoseksüel iki sevgili...
Bildiğim tek şey Simpson ve Lawrence beylerin balayı ile bir araya sıkıştırdığım iki günlük tatilimin içine ettikleri.
*
Aslında her şey ne güzel başlamıştı.
Uçuş eğitimi aldığım Bon Air'in balayı hediyesi olarak hizmetimize sunduğu deniz uçağında Ateş Hanibu ile birlikte Bodrum kalesinin önüne inmiş, orada İstanbul'da fırsat bulup da görüşemediğimiz sevdiklerimizle bol bol görüşüp hasret gidermiş ve küçük bir tekneyle Kos'a geçmiş, bay Muratti'nin de yardımıyla bir tek gümrük görevlisi bile görmeden hoop işlemlerimiz tamamlanmıştı. Önümüzde 75 millik bir yol ve sonrasında Santorini adası vardı...
Kos'u umduğumdan hareketli buldum. Bodrum'un adeta bir kopyasıydı.
Eğlence ve çılgınlık dozu yüksek bir adaydı Kos...
Türklerin yaşadığı Platani ise restoranlarıyla ünlü.
Özellikle Arap'ın yeri Yunanlılar tarafından bile çok sevilen ve çok rağbet edilen bir yer...
Kos'ta Türkleri genel olarak seviyorlar zaten...
Biz de adalarla ve adalılarla biraz daha kaynaşalım niyetindeyiz ama Poseidon.ncmr.gr adlı siteden her gün hava durumuna bakıyorum... Santorini yakınlarında kıyamet kopuyor.
Tek kişinin dümenciliği ile gidilebilecek bir hava yok.
Mecburen Kos'tan ayrılıp havanın daha iyi olduğu Patmos'a çeviriyoruz Rota'yı...
Patmos Bodrum kıyılarına bakan üçlünün (Kalimnos, Leros, Patmos) son halkası.
Nemrut bir sahil güvenlik memuru beni üç kilometre ötedeki liman ofisine davet ediyor kibarca...
Bir Türk'ün işini yapmaktan rahatsız bir ifadeyle işini yapıp parasını alıyor.
Ada güzel ama insanları adadaki koyu dindarlığın etkisi ile de olsa gerek çok sıcak değiller bizlere karşı...
Biz zaten Samos'a kaçacak hava kolluyoruz internetten...
Ertesi gün sabahın köründe demiri alırken çat...
Simpson ve Lawrence beylerin yaptığı demir ırgatının plastik parçası elimizde kalıyor.
Demiri elle çekmeye çalışıyorum ama hayatını yazarak kazanan bir adam için değil, Rambo için bile zor bir durum var ortada. Çünkü demir muhtemelen başka bir demire takılmış durumda...
Yandaki İngiliz teknesinin mürettebatı yardımcı oluyor ama ne mümkün. Gerisin geri tornistan yapıp kıyıya yeniden bağlanıyoruz...
Gezimiz bitti Patmos'tayız...
*
Patmos'un görülmeye değer bütün plajlarını ve 50 metre uzunluğundaki ana caddesini geziyoruz günlerce.
Ben vinç gibi ağır bir iş makinasının göbeğine plastik parça yerleştiren Simpson ve Lawrence kardeşleri veya sevgilileri hergün rahmetle anıyorum.
Bu arada yaptığım araştırmalar sonucunda Patmos'ta böyle bir markanın bile bilinmediğini öğreniyorum.
Demiri birkaç kez elle alma ve kırılan parçayı epoksi ile yapıştırma denemelerim de başarısızlıkla sonuçlanınca burada yaşlanıp öleceğimize dair inancım artıyor. Kendime yaşlılık günlerimde bahçesinde soğan ekeceğim bir arsa arıyor, PASOK'a mı, Yeni Demokrasi Partisi'ne mi, yoksa Komünistlere mi oy vereceğimi planlıyorum.
Bu arada Leros adasındaki Lakki Marina yetkilisi bay Angelo'ya ulaşıyorum.
Parçanın resmini çizip ona fakslıyorum. Üç gün sonra parçayı getirteceğini söylüyor rahatlıyoruz.
Bu rahatlıkla psikopatlara binip Samos'a gitmeyi deniyoruz.
Piskopat adalar arasında çalışan deniz otobüslerine bizim Kerem Kupacı'nın taktığı ad...
Ayakları üzerinde örümcek gibi yükselerek her havada gidebilen deniz otobüslerine Psikopat diyorum o günden sonra...
Piskopatla bir saatte alıyoruz Samos'u...
Pazartesi günü: Samos'taki Nurhayat Teyzeler...
Yazara E-Posta: g.mujde@milliyet.com.tr