MASAMDA oturmuş Hakan'ın Juventus'a gitmemek için reddettiği parayla kaç tane Nataşa hanımı üstüste koyabilirim ve bu kule kaç metre yüksekliğinde olur hesabı yaparak yemek saatini beklerken birden telefon acı acı çaldı.
Yani acı acı çaldı lafın gelişi. Telefon normal olarak çaldı ama beni gazetedeki telefondan sadece Yalçın Doğan Bey'in aradığını düşününce telefonun gerçekten acı acı çaldığına kanaat getirdim.
"Naapıyosun sen orda?"
"Hakan'ın Juventus'a gitmeyerek kaçırdığı parayla kaç tane kara saplı, oynar başlıklı tıraş bıçağı satın alınırdı onun hesabını yapıyordum efendim?"
"Bırak tıraşı da odama gel."
* * *
BU ricayı kıramazdım. Odasına gittim.
Sanki genel yayın yönetmeni olmasından ben sorumluymuşum gibi baktı suratıma.
"Bu dosyayı görüyor musun, bu dosyayı?"
"Evet efendim şirin kırmızı bir dosya."
"Hiç de şirin değil. Bu bir yolsuzluk dosyası."
Bir an yere yıkılacak gibi oldum.
Demek "cenazem var" diyerek gazeteden aldığım çiçek paralarıyla Naomi Hanım'a kamyonlar dolusu gül gönderdiğim ortaya çıkmıştı.
"Biraz abartmışlar efendim" dedim, sesimi ve alt dudağımı titreterek "Küçük bir iki kabahatimiz oldu ama bu dosya büyüklüğünde olması mümkün değil."
"Bu sana ait bir dosya değil geri zekalı. Ekonomik Reform Today'in yolsuzluklarla mücadele sayısı. Metin Toker bulup getirmiş. Çok beğendim ve tercüme ettirdim. Al şunu bayram için eğlenceli bir yazı dizisi yap."
"Benim bayram için daha eğlenceli bir planım vardı efendim."
"Nedir?"
"Bodrum'a gidecektim efendim..."
"Ya bunu yaparsın, ya da Bodrum'a gidip Ali Şen'in bahçesindeki köpek kulübesinde tamamlarsın ömrünün geride kalan kısmını..."
"Dosyayı müsadenizle alayım efendim."
* * *
DOSYAYI bana verdi. Daha doğrusu suratıma doğru fırlattı ama ben havada yakaladığım için bu davranışını genel yayın yönetmenimin zaman kazanmaya yönelik bir davranış biçimi olarak yorumladım.
Lanet olası dosya adeta Orhan Pamuk kitapları kalınlığındaydı.
Dosyanın okunması ancak bayrama kadar biterdi, ama kurban bayramına...
Ama bu tür müesseselerde genel olarak patronun dediği oluyordu. Ve yeni bir patrona yalvarmaktansa eskisine itaat etmek dünya görüşüme daha çok uyduğu için yazı işlerindekilerin "Bayramda nereye gidiyorsun lan", "Güneş yağını almayı unutma. Antalya'da denize giriliyormuş" türündeki yakışıksız esprilerine aldırmadan dosyayı karıştırmaya başladım.
Dosyada OECD, OAS, WTO gibi kuruluşların "uluslararası rüşvet ve yolsuzluğa" karşı verdikleri savaşlar ve örnekler anlatılıyordu.
Dosyayı alıp odama çekildim ve karşıma bir Bodrum kartpostalı koyarak rüşvetin ve yolsuzluğun kitabını yazmaya koyuldum.
Alişan, delikanlılığın kitabını yeniden yazmıştı, bana da rüşvetin kitabını yeniden yazmak düştü.
Yarından itibaren bu sütunlarda...
Yarın: "Çorba parasına limon sıkan uluslararası anlaşmalar"
Yazara E-Posta: g.mujde@milliyet.com.tr