İstanbul'da yaşamıyorsanız olaya Fransız hatta Endonezyalı kalmış olabilirsiniz ama İstanbul köprülerinden manyetik bir etiketin yardımı ile otomatik olarak geçmeyi sağlayan gişeler hizmete açıldı. (OGS)
Yalnız küçük bir sorun var.
Gişelerden geçen yok.
Çünkü gişelerden geçmesi gereken herkes ülkemizde "teknolojinin ve elektronik bankacılığın öncüsü" Ziraat Bankası'nda kuyrukta.
Niye her banka değil de Ziraat Bankası, şimdi konuya bir es verip onu anlatmak icap edebilir.
* * *
Yıllar önce Seat marka arabamı satmıştım ve adam her nedense parayı dolar olarak ödemişti. O parayla ne yaparım diye düşünürken aklıma banka geldi.
Marmarabank'ın battığı yıllardı sanıyorum. Ortalıkta müthiş bir ekonomik güvensizlik vardı ve radyolarda İzel, Çelik, Ercan'ın şarkıları çalıyordu.
Bu yüzden en güvenilir banka olan Ziraat Bankası'na koşmuştum.
"Kambiyoya yatıracaksın paranı" dedi kapıya en yakın bankoda çalışan ve bankaya giren herkesin ilk sorusunu sorduğu talihsiz şişman memure.
Kambiyoyu babam da biliyordu ama bankada kambiyo yoktu.
Bir aşağı inip, iki yukarı çıktıktan sonra yine başka bir şişman teyzenin örgü aralarında kambiyo işi yaptığını öğrendim.
Şişman teyze söylene söylene geldi ve kambiyo yazmayan kambiyo bankosunda paramı istedi.
100'lük banknotlardan oluşan 150 adet doları tek tek inceleyerek ve seri numaralarını arada bir hohlama marifeti ile yazabilen kötü bir tükenmezkalemle tek tek iki kağıda yazarak paramı kabul etme nezaketini gösterdi.
Yaklaşık 45 dakika süren bu işkencenin ilk 15 dakikasında bankanın müdavimi emekli albaylarla ülke meseleleri üzerine konuşmak ve onların Atatürk üzerine yazdıkları şiirleri dinleme fırsatını buldum.
İkinci 15 dakikada ise kambiyo yeme adetim nüksetti.
Üçüncü 15 dakikada ise kambiyo memurlarını yeme adetim...
O günden geriye Türkiye'nin "en sağlam" bankasından koşarak çıktığımı ve bankanın çıkışındaki korumayı öptüğümü hatırlıyorum sadece...
* * *
İşte manyetik etiket dağıtma görevi bu bankaya verilmişti.
Tükenmezkalemdeki ortağım Birol'a "Hocam şu manyetik etiketler nasıl alınıyormuş? Birini gönder de öğrenelim" dedim.
"Gönderdim" dedi, "Acayip kuyruk varmış"...
"Eeee. Neymiş formalitesi."
"Bankadan veya Ankara'dan bir tanıdık bulmanız lazım" demişler.
İstanbul'daki köprülerden geçmek için Ankara'dan bir tanıdık bulma fikri bana çok inandırıcı gelmedi.
Henüz etiket dağıtmanın ilk günüydü ve biz formları doldurursak manyetik şerit alabiliriz diye düşünmüştüm.
Bizim ofisboy Yalçın'ı helalleşip kuyruklara gönderdim.
(Yazarın kendine notu: Bu arada, Yalçın adlı ofisboyu adından olsa gerek pek seviyorum. "Yalçıın bana demli bir çay getir oğlum" dediğimde aklıma gazetemin Allah uzun ömürler versin Genel Yayın Yönetmeni Yalçın Doğan geliyor. Önümü ilikliyorum).
* * *
Yalçın ertesi gün eli kolu form dolu geri geldi.
Yüzünde Çelik Harekatı'na katılmış bir komandonun yorgun ama gururlu ifadesi var.
Parası peşin ödenen manyetik kartlardan alabilmek için anamızın adını, kan grubumuzu, ortaokuldaki sıra arkadaşımızın adını da içeren formları doldurup Yalçın'la tekrar helalleştik.
Yalçın tekrar o meşhur Ziraat Bankası OGS kuyruklarına girdi.
Kuyrukta geçen saatler içinde Yalçın'dan haber alamıyorduk. Ertesi gün öğle saatlerinde yeniden geldi.
"Belgede eksiklikler varmış abi" deyip ağlamaya başladı.
Köyüne dönmek, koyunlarıyla ve köpekleriyle mutlu bir hayat yaşamak istiyormuş.
Morali düzelsin diye zaman zaman toplantılarımızı yaptığımız Altınoluk Elbis Otel'e gönderdik Yalçın'ı ve çaresiz ikinci ofisboyumuz Derviş'i telef etmek zorunda kaldık. (Yazarın kendisine notu: Derviş'in ismi Salim olarak değiştirilecek).
Derviş iki gün iki gece kuyrukta sabahladıktan ve sıraya önder girmek için üç kişiyi motoruyla ezerek trafik kazası süsü verdikten sonra geri döndü.
"OGS manyetik etiketlerini aldın mı Derviş?"
"Hayır Gani Abi. Bankada etiket bitmiş."
* * *
Yazımın sonunda başlıktaki önerimi tekrar ediyor, Massimo D'Alema'yı da aynı kuyrukta görmeyi arzu ediyor, hepinize mutlu bir hafta diliyorum.