Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gerek Başbakan Sayın Erdoğan’ın yeni anayasa yazım süreci için mart sonunu son tarih olarak göstermesi, gerek de CHP milletvekili Birgül Ayman Güler’in, sonra BDP milletvekili Sırrı Sakık’ın “kimlik” ekseninde yaptıkları etnik milliyetçi, hatta “kültürel ırkçı” açıklamalar, “Nasıl bir vatandaşlık anlayışı?” ve “Farkılıklarımız içinde birlikte yaşayabilmemizi sağlayacak ortak dil ne olabilir?” sorularını siyasi ve kamusal tartışma gündeminin göbeğine oturttu.

Bireysel bir eşitlik çağrısı
Bu sorular bağlamında, ben, Fuat Keyman olarak ve bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, şu çağrıda bulunmak istiyorum;
Ben, benden farklı kimliklerle, dinsel, etnik, kültürel, cinsel düzeylerde, “kardeş” olmak istemiyorum.
Çünkü biliyorum ki; kulağa hoş gelen, “Hepimiz kardeşiz” çağrısı, kolayca, bu ülke tarihi içinde, bugüne kadar, otoriter ve dışlayıcı siyasi ve ideolojik söylemlere de hizmet etmiştir;
Etnik kardeşlik, Türklerin Kürtlerden, Kürtlerin diğer kimliklerden; Din kardeşliği, Sünnilerin Alevilerden ve diğer dinsel kimliklerden; Kültürel kardeşlik, bölgelerin ve kentlerin diğerlerinden; Cinsel kardeşlik de, erkeklerin kadınlardan, erkek ve kadınların eşcinsellerden “üstünlüğü” anlamına gelebilmiştir.
Erkek kardeşler töre, namus adına, kız kardeşlerini, aileler de eşcinsel çocuklarını öldürebilmişlerdir.
Ben, benden farklı olanlarla, “etle tırnak gibi” olmak da istemiyorum.
Çünkü biliyorum ki; yine kulağa hoş gelen, “Bizler et ve tırnak gibiyiz” sözü de, bugüne kadar, ölümü, şiddeti, dışlanmayı, ötekileştirmeyi engelleyemediği gibi, tam da aksine, bu süreçleri gizlemek için bir “maske” olarak da kullanılmıştır.
Ben, farklı kültürel kimlikleri tanırken, onlarla, hem “ilke” hem de “uygulama”da “eşit” olmak, “eşit Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak” istiyorum. Devletle ve diğer kimliklerle ilişkimde, eşit haklara, özgürlüklere ve sorumluluklara sahip olmak ve bu temelde de, bana yaklaşılmasını istiyorum.
Yeni anayasa süreci içinde de, “eşit Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” çağrısını yapmak istiyorum.
Biliyorum, ancak; Türkiye, kardeşlik ya da etle tırnaklık dilini değil; aksine, eşit vatandaşlık dilini, ilke ve uygulamada yaşama geçirdiği zaman, demokratik bir ülke olacaktır.

1921 ve 1924 anayasaları
Bu çağrının, bugün yeni anayasa için mümkün olduğunu da biliyorum.
Çünkü, ulusal Kurtuluş Savaşı ve hemen sonrası, azgelişmiş, fakir, eğitimsiz, sanayisi olmayan bir geleneksel tarım toplumunda hazırlanmış 1921 ve 1924 anayasaları uygulamada sorunlu olsalar da bu vatandaşlık anlayışını, ilke olarak, içeriyorlardı. Vizyoner ve ileri görüşlüydüler.
1924 Anayasası’nın 88. maddesi şöyle diyor: “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur”. Bu madde, Türkiye’de dinsel ve ırksal farklılıklar bulunduğunu, ancak ‘Türklük’ sıfatının dinsel ve ırksal bir anlam taşımadığını, coğrafi (Türkiye ahalisi) ve siyasi (vatandaşlık bağı) anlamına geldiğini vurgulamaktadır. Atatürk de aynı yıllarda, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” şeklindeki tanımıyla, aynı yaklaşımı bir başka düzlemde ortaya koymuştur; “Milliyetin esası ırk değil, siyasal sadakattir”.
1920 başlarında bunu başarabilmiş bir Türkiye, 2010’larda da kimlikler arası üstünlük, hiyerarşi, eşitsizlik anlayışını savunanlara tavır alarak, bugün ve yarın için, eşit Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını “ortak dili” olarak kabul edebilir, etmelidir de.