Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Öğretmenim. Daha önce Diyarbakır’da öğretmenlik yaptım. O dönem çok zor bir dönemdi. Öğrencilerimden sekiz tanesi dağa çıkmaya karar vermişti. Çok konuştum onlarla. Yapmayın dedim. Zor oldu, ama onları ikna ettim. Dağa çıkmadılar. Hâlâ onlarla ara ara telefonla görüşüyorum. Dağa çıkmadılar... Hayatta kaldılar... Bugün hayattalar. Bundan çok mutlu oldum. Barış sürecini destekliyorum”.
Böyle diyor, Avrupa Gençlik Derneği Başkanı Hilmi Polat.
“Bir grup hanım Diyarbakır’a gittik. Orada bir grup hanımla buluştuk. Onlarla beraber çok güzel zaman geçirdik. Çok iyi insanlar. Ne bu insanlar, ne de Diyarbakır, medya da gördüğümüz gibi değil. Tam tersi. Orada, birbirimize empati ile yaklaştık. Barış için empati duygusuyla birbirimize yaklaşmalıyız,”
Empati Kadın Derneği Başkanı Nuran Ocak, yaptıkları Diyarbakır gezisini anlatırken bunları söylüyor.
Manisa’dayız.
Çözüm sürecini halkla, sivil toplum örgütleriye, medyayla, ve ekonomik aktörle konuşuyoruz.
Akhisar’a da gittik. Orada çarşı da gezdik. İnsanlara, rastgele, sorduk: “Çözüm sürecine nasıl yaklaşıyorsunuz , ne düşünüyorsunuz?”
Her zamanki gibi, destek kadar, endişeler, korkular ve tepkiler var.
Ama, konuşuyoruz, tartışıyoruz.

Kutuplaşmadan konuşmaya
Sürece destek verenler, empatinin önemini vurgulayanlar, Atatürk ilkelerinin zarar görmesinden korkanlar, Alevilerin sorunlarına ne olacak diyenler, federasyona mı gidiyoruz diye soranlar, her türlü ötekileştirmeye karşı bir anayasa isteyenler, eğitimin önemini vurgulayanlar, emperyalizme karşı çıkanlar: hepimiz, konuşuyoruz, birbirimizi dinliyoruz.
Kutuplaşmadan konuşmaya doğru geçiyoruz.
Dışarıda tepki koyan grup çok az sayıda.
Çözüm sürecinde her geçen her ölümsüz gün, başarı şansı biraz daha yükseliyor.
Barışa dönük güven ve destek artıyor.
Türkiye içinde süreç iyi işliyor.
Toplum konuşuyor, konuşarak ve tartışarak sürece katılıyor.
Konuşmalar ve tartışmalar, istinalar, hariç makul.
Bu kadar acıya rağmen, Doğusu, Batısı, Güneyi ve Kuzeyiyle makulu arayan ve makul konuşan ve tartışan bir Türkiye toplumu var: bu toplum Türkiye’nin sigortası.
Ramiz Köfte, Akhisar’dan çıkmış.
Öğle yemeğini orada yiyoruz.
Köfte çok lezzetli.
Ramiz Bey’in oğlu geliyor, süreci çok önemli gördüğünü ve desteklediğini söylüyor.
Yemek de, “...çözüm sürecinin riski içeride değil, ama dışarıda” diyorum.

Tam da buluşma öncesinde
Obama-Erdoğan görüşmesinde ana gündem maddesi olacak, Suriye sorununu ve Orta Doğu’yu konuşuyoruz.
Reyhanlı katliamı
Masada yanımda oturan grup üyemiz Fadime Özkan televizyon da son haber olarak “Reyhanlı’ya saldırı” yazıldığını söylüyor.
Kısa zamanda, bu insanlık dışı saldırının bir katliam olduğunu yüreğimiz acıyarak öğreniyoruz.
Suriye odaklı bir terör saldırısı.
Tam da Obama-Erdoğan buluşmadı öncesi, Suriye katliam yaparak Türkiye’ye mesaj veriyor.
Ya Türkiye’ye, Suriye’yle bu kadar aktif ilgilenme, başına bunlar gelir, deniyor; ya da, tam zıttı, Türkiye Suriye bataklığına çekilmek isteniyor.
Her iki ihtimal de olabilir.
Her ikisi de, Suriye’den bugün olduğundan daha da tehlikeli bir dönemin başlayacağını bize söylüyor.

Kritik bir dönem
Bana, ilk olasılık, Esad rejiminin Türkiye’ye benle ilgilenme mesajını vermesi, daha anlamlı geliyor.
Çok kritik bir döneme giriyoruz.
Çözüm sürecinin temel riski bu noktada oluşuyor.
Belki bu saldırı tek başına sürece zarar vermeyebilir.
Ama, süreklilik kazanan saldırılar, bugün başarı şansı çok yükselmiş olan çözüm sürecine büyük zarar verebilir. Daha önceki yazılarımda vurguladığım gibi, çözüm sürecinin riski içeride değil, dışarıda.
Ve Suriye, bugün, bu riskin temel alanı.
Manisa’dan, çözüm süreci için daha umutlu, ama, Reyhanlı katliamıyla içimizde büyük bir üzüntü ve Suriye odaklı artan endişelerimizle ayrılıyoruz.
Terörü lanetleyerek, çözüm sürecinin ne kadar önemli olduğunu bir kere daha anlayarak.