Adı Ebrar Küçükbey. 15 yaşında. Fatih Ortaokulu 8. sınıf öğrencisi. 23 Nisan’da üç öğrenci, üç öğretmen, bir veli, Şırnak, Uludere’ye, Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu’nu ziyaret için üç günlüğüne gitmişler.
Çözüm süreci görüşmeleri için Kütahya’dayız.
Ebrar’ın ablası Hilal de buradan Uludere’ye gitmiş. Hilal sınıf öğretmeni. O önayak olmuş bu ziyarete, Kütahya ile Uludere arasında başlayan bu sıcak ilişkiye.
“Bizi çok sıcak karşıladılar” diyor Ebrar.
“Her şey çok güzeldi. Bizi evlerine davet ettiler, evlerinde misafir etmek istediler.
Orada çok zor şartlarda okuyorlar. Okullarına ulaşım çok zor. Bir sürü eğitim ihtiyaçları var. Ama okumayı, okula gitmeyi çok seviyorlar.
Onların okuma şartlarını ve okula gitme şevklerini görmek bize de şevk verdi”.
Ebrar ekliyor: “Oralar ve bu insanlar hiç bize TV’lerde gösterildikleri gibi değil. Bizler kardeş gibiyiz. Bazılarıyla mektup kardeşliği kurduk. Onları buraya davet ettik. Bu ilişkiyle, ülkemizdeki Doğu-Batı ayrımını ortadan kaldıracağız”.
Kütahya’da, bu güzel kızın, Ebrar’ın içtenlikle anlattıklarını dinlemek sürecin başarılı olacağına dair umutlarımı artırıyor.
Keşke, çocuklarımızın içtenliği, sıcaklığı, ötekini kucaklama iyeliği başta bizleri yönetenler olmak üzere, hepimizde de olsa diyorum.
O zaman, çözüm sürecinin başarısı ve olumlu sonuçları üzerine düşüncelerim daha da netleşir.
Ama öyle değil.
Belirsizlik ve endişeToplantı yaptığımız salona dönüyorum.
Burada da sürece destek var.
Fakat belirsizlik ve endişe salondaki havaya hakim.
Bir gece evvelki yemekte de endişe ve korku vardı.
Sürekli şu tür tümceler kuruluyor ve sorular soruluyor.
Süreç çok hızlı gelişiyor ve büyük bir belirsizlik var.
Ne olacak sona geldiğimizde?
PKK’ya, lideri Öcalan’a ne verildi ya da ne verilecek?
Terörün bitmesine karşın ne diyet ödeyeceğiz?
Bizim Kürtlerle sorunumuz yok, niye helalleşiyoruz?
Biz ne olduğunu bilmiyoruz, diyorlar.
Endişeliyiz; federasyona mı geçeceğiz, yoksa eyalet sistemi mi olacak, yoksa Öcalan serbest mi kalacak?
Belirsizlik ve endişe birbirine karışıyor.
Bizden endişelerini giderecek açıklamalar bekliyorlar.
Süreçle ilgili düşüncelerimizi açıklıyoruz.
Dikkatle dinliyorlar, notlar alıyorlar.
Çoğu ile diyalog temelli bir fikir alışverişi oluşuyor.
Ama bizim söylediklerimiz, çok doğal olarak, endişeleri tümüyle gidermiyor.
Bu nedenle, Sayın Başbakan’a, Ak Parti üst yöneticilerine, toplumun sürece güvenini artıracak açıklamalar yapma görevi düşüyor.
Topluma net olarak bir bedel ödemek yok denmesi, gizli bir anlaşma ya da pazarlık yok denmesi gerekiyor.
İzmir, Denizli ve Kütahya gezilerinden sonra, bu tür bir açıklamayı yapmayı Sayın Başbakan’dan rica ediyorum.
Böyle bir açıklama çok faydalı olacaktır.
CHP de dahil olmalıHepimiz biliyoruz. Çözüm süreci hepimizin, Türkiye’nin yararına. Başarı şansı da yüksek.
İzmir, Denizli, ve Kütahya gezilerinden sonra şu gerçeği de net olarak görüyorum: Eğer CHP sürece dahil olursa, çözüm, barış, silahın değil fikrin konuşması ve artık ölümün olmaması çok daha yüksek bir olasılık kazanacaktır.
CHP’nin sürece dahil olması toplumun endişelerinin giderilmesini ve belirsizliğin güvene dönüştürülmesini sağlayacaktır.
CHP, Ak Parti’yi eleştirsin, yeni anayasa sürecinden başkanlığa, yargıdan demokrasiye eleştirilerini yapmaya devam etsin, ama çözüm sürecini de desteklesin.
Bu, CHP’nin Türkiye’ye, topluma, hepimize karşı sorumluluğudur.
Ve bu sorumluluk sadece siyasi değil, ahlaki de bir sorumluluktur.
CHP çözüm sürecine aktif olarak katılmalı ve başarı için elini taşın altına koymalıdır.
Ak Parti-CHP birlikteliği, sadece bu konuda olsa bile, başarının anahtarıdır.
Toplum olarak, birey olarak, bunu CHP’den bekleyebiliriz diye düşünüyorum.
Bu desteği de Sayın Kılıçdaroğlu’ndan rica ediyorum.
Ebrar’ın Uludere izlenimle-rine hepimiz kulak vermeliyiz.