Gazetemiz büyük bir gazetecilik olayına imza attı.
ABD Başkanı Barack Obama, Washington Temsilcimiz Pınar Ersoy’a röportaj verdi. Pınar, Milliyet’te tanıştığım diğer genç arkadaşlar gibi, çok başarılı bir performans gösteriyor. Her şey bir yana, gençlere niye güvenmemiz ve yol açmamız gerektiğini, bir kere daha Obama röportajıyla herkese gösteriyor.
Amerikan Büyükelçisi Ricciardone, gazetelerin Ankara temsilcileriyle yaptığı bir toplantıda, Türkiye yargı sistemini eleştirdi. AK Parti ve Başbakan Erdoğan’ın Ricciardone’ye tepkisi çok sert oldu. Başbakan, çeşitli yerlerde yaptığı konuşmalarda, “iç işlerimize karışamazsınız”, “Türkiye şamar oğlanı olarak görülemez” vurgusunu yaptı. Kızgındı. Mesajları sertti.
Başkan Obama’nın röportajı, Başbakan Erdoğan’ın sert Amerika eleştirisiyle yaklaşık aynı zamanda yapıldı.
Röportajla eleştiriyi yan yana koyalım. Görüyoruz ki, Başbakan’ın sert tavrına karşın; Obama, yumuşak ve insani bir yaklaşımla başlıyor; Amerikan Büyükelçiliği’ne Ankara’da yapılan terör saldırısında ölen Mustafa Akarsu’nun “fedakarlığı”nı övüyor.
“Mustafa Akarsu’nun fedakarlığı, Türklerin ve Amerikalıların her gün ortak güvenlik ve refahımızı arttırmak için nasıl yan yana çalıştığının hatırlatıcısı... Bize taziyelerini ileten Türk liderlere ve vatandaşlara müteşekkiriz... Birlikte durduğumuz için daha güçlü ve güvendeyiz”.
Dahası, Obama, Türkiye ve liderleriyle, Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül ile birlikte çalışmaktan çok memnun olduğunu belirtiyor; Türkiye’yi “küresel aktör”, liderlerini de “küresel liderler” olarak görüyor.
Türkiye-Amerikan ilişkilerinin, çıkar ve güvenlik temelinde “örtüştüğünü” vurguluyor.
İkinci Obama döneminde de, Amerika Türkiye’ye, “kritik bir müttefik” ve “stratejik ortak” olarak yaklaşacak.
Stratejik mesajlar
Obama bence en önemli mesajını, PKK’nın silah bırakması için “barışçıl çözüm” noktasında veriyor. Obama, Amerika’nın bu sürece destek verdiğini açık ve net olarak ortaya koyuyor. Bu destek, sadece PKK’nın silah bırakması temelinde olmayacak; aynı zamanda, Kürt sorununa demokratik ve refah temelli çözüm için de devam edecek. Amerika’nın Ortadoğu bölgesine bakışında PKK’nın silah bırakması tercihi var.
PKK’nın silah bırakması olasılığının yüksek olduğunu, Obama röportajıyla daha net görebiliriz.
İkincisi, Suriye sorununa yaklaşımda da, Türkiye’ye verilen önemi görüyoruz. Obama’ya göre, Amerika ve Türkiye’nin Suriye sorununa yaklaşımları örtüşüyor. Türkiye’nin katkılarını takdir ediyor. Esad’ın eninde sonunda gideceğini vurguluyor. Ama, bu nokta da Türkiye’nin Esad’ın gitmesinin “en kısa zamanda olması gerektiğini” sürekli vurguladığını söyleyelim. Obama, Suriye ve Esad’ın gideceği zaman konusunda muğlak.
Üçüncüsü Obama, Patriot füzelerini, koruma amaçlı, Türkiye’nin talep ettiğinin altını çiziyor.
Dördüncü ve çok önemli bir nokta; Obama, İran ile sorunun diplomatik çözümünden yana. Ama, nükleer silaha sahip bir İran’ın bedelinin yükselen enerji fiyatlarından daha ağır olacağını da net olarak ortaya koyuyor. Obama’ya göre İran, sadece bölge ve İsrail’e değil, Türkiye’ye de bir tehdit. Yani, İran’a sert güç kullanma olasılığı masanın dışında değil.
Son olarak, Obama, başkanlığının ikinci döneminin ilk dış ziyareti olarak İsrail’e gidiyor. Bundan önceki yazımda belirttiğim gibi, Obama, İsrail’den ve de Türkiye’den, ilişkilerin normalleşmesini ve konuşmaya başlamalarını isteyecek. Suriye ve İran sorunlarının çözümü için Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi önemli. Obama, normalleşmeyi zorlayacak gözüküyor.
Bakalım, bu röportaja, başta Başbakan olmak üzere, karar vericiler nasıl yaklaşacaklar.