Hatay, Reyhanlı ilçesindeki Cilvegözü sınır kapısında patlayan tahrip gücü yüksek bombalarla yine sarsıldık. Yine, ölen insanlar...
Suriye sınırındaki risk ve güvensizlik ortamı giderek güçleniyor.
Türkiye, terör sorununu bitirmeye çalışırken, terör saldırıları da artıyor.
Hem Ortadoğu’nun, hem Türkiye’nin, bugün yaşadığımız çok önemli “eşik”te, barış, istikrar ve güven yolu zor, engebeli ve saldırılara kırılgan gözüküyor.
Niye şimdi?
Cilvegözü sınır kapısında yapılan terör saldırısını, tek başına değerlendirmemeliyiz.
Paris’te, PKK’lı üç kadının öldürülmesi; Ankara’da, ABD elçiliğine yapılan canlı bombalı saldırı ve Hatay, Cilvegözü sınır kapısında yapılan saldırı.
Altı haftada üç büyük saldırı.
Bu dönemde Türkiye, bir taraftan, PKK’nın silah bırakması ve barış kapısının aralanması temelinde çok önemli “İmralı Süreci”ni yaşıyor. Diğer taraftan da “Suriye sorunu”, Esad rejiminin gücünü ve desteğini koruması nedeniyle, Türkiye için her geçen gün daha riskli hale geliyor.
Terör bir “yöntem”; saldırıyla verilen “mesaj”, saldırının yarattığı tahribattan daha önemli.
Mesaj doğru okunmalı; saldırının ne amaçla yapıldığını bize söylüyor.
Bu saldırı, İmralı sürecinden ve Suriye sorunundan bağımsız düşünülemez.
Şüphe yok ki; PKK’nın silah bırakması, böylece, Türkiye’nin hem kendi içinde, hem de bölgesinde güçlenmesi istenmiyor.
Amaç, Türkiye’yi güçsüzleştirmek ve kendi içinde istikrarsızlaştırmak.
Hem PKK sorunu, hem de Suriye sorunu, Türkiye’nin kırılgan noktasını, yumuşak karnını oluşturuyorlar.
PKK sorunu devam ettikçe, Türkiye’nin yeni anayasadan birlikte yaşamaya ve demokratikleşmeye geçiş yapması çok zor.
Suriye sorunu, aktif Türkiye dış politikasını “çıkmaza” sokuyor, manevra alanını daraltıyor.
Türkiye, Esad hemen gitsin istiyor; ama bu olmuyor.
Türkiye, insani temelde, Suriyelilere kapısını açmış durumda ve çok değerli, ahlaki bir iş yapıyor; ama sayılar, 250.000’i geçmiş ve daha da artacak gözüküyor.
Türkiye, Suriye muhaliflerini destekliyor; ama bu konuda, başta Amerika, uluslararası toplumdan destek alamıyor.
Türkiye yalnız bırakılıyor.
Cilvegözü saldırısı, İmralı süreci ve Suriye sorunuyla bağlantı gözüküyor.
Bu saldırıyla, Suriyelilere “Türkiye’ye gitmeyin” deniyor; “Esad rejimi hala güçlü” mesajı veriliyor; Türkiye, kışkırtılıyor.
Ama, esas mesajın, İmralı süreci-Suriye sorunu ekseninde Türkiye’nin zayıf düşürülmesi ve istikrarsızlaştırılması olduğunu düşünüyorum.
Çok taraflılık
Türkiye’yi kırılgan yapan iki sorun var; en temeli, son dönemde, Türkiye dış politikasının, gücü ve kapasitesini abartarak, tek taraflı ve Türkiye-merkezli hareket etmesi; ikincisi de Suriye sorununda, ilke düzeyinde haklı olunmakla birlikte, Esad rejiminin gitmesi sürecine çok angaje olunması ve bunun sıklıkla güçlü bir şekilde dillendirilmesi.
Cilvegözü saldırısı, aktif Türkiye dış politikasını, “yöntem”, “öncelikler” ve “kapasite” temelinde tekrardan yapılanma gerekliliğini bir kere daha ortaya çıkartıyor.
Türkiye, tek başına hareket etmemeli. Çok taraflı ve ittifaklara dayanan dış politikasına geri dönmeli.
Gerek İmralı süreci, gerekse de Suriye sorunu ve genelde de tıkanan Arap Baharı süreci için, Türkiye-AB ilişkilerini yeniden canlandırmanın çok önemli olacağını düşünüyorum.
Tekrardan İsrail ile konuşmaya başlamanın da yararlı olacağı ortaya çıkıyor.
Zaten, Başkan Obama, yapacağı İsrail gezisinde bu konuya önem verecek.
Canlanmış AB süreci ve yeniden konuşulmaya başlanmış İsrail ile ilişkiler, Türkiye’ye hem İmralı sürecinde güç verecektir, hem de Türkiye’yi bölgesinde, tüm taraflarla konuşan sorun çözücü aktör konumuna geri döndürecektir.
Bugün, teröre karşı mücadele, kırılgan ve yumuşak karnı olmayan bir Türkiye gerçeği ve algısını gerekli kılmaktadır.