Kalabalık coşku dolu, yüzler gülüyor, umut her yere yayılmış gibi. Barış kokusu yayılıyor etrafa.
Sanki tarih değişiyor.
Alışılagelmiş “çatışma” tarihi bitiyor, yeni bir tarihin başlama umudu var.
Bu tarihin adı koyuluyor; demokrasi ve siyaset yoluyla barışın inşası.
Diyarbakır’a, memlekete bahar geliyor sanki.
Bunca yıldan, bunca ölümden, bunca acıdan, bunca gözyaşından sonra; artık barış mümkün, artık başka bir Türkiye mümkün. Artık yarına, geleceğe güvenle bakabileceğimiz bir yaşam mümkün.
Birlikte yaşama kültürünün güçlü olduğu, silahın yerini siyasete bıraktığı, ötekileştirmenin, dışlamanın yerini demokratik müzakerenin aldığı bir yarın mümkün.
Nevruz, bu yıl, artık geriye dönülmez bir süreci başlatıyor.
Ortak duygu, barış, birliktelik, beraber olarak güçlenme ve bütünleşme.
Dinlediğim herkes umutlu.
Barışın mümkün olduğu dillerde; baharın bereketi, barışı ülkemize getirecek gibi.
İnanması aslında zor.
Bunca yıldan sonra, bunca çatışmadan ve cenazeden sonra, gerçekten barış mümkün mü?
Yoksa, hayal dünyasında mıyız?
Yoksa, naif bir iyimserlik içinde miyiz?
Yoksa, bazı şüphecilere göre, aldatılıyor muyuz?
Türkiye’de, barışı sağlayabilir miyiz?
Böyle bir gücümüz ve kapasitemiz var mı?
İnsan, bu soruları sormadan da edemiyor.
Ama bugün, Nevruz kutlamaları ve Diyarbakır’daki insanların coşkusu ve umudu, sanki, “Zor ama mümkün” diyor. “Bu sefer mümkün”.
Öcalan’ın barış çağrısını dinliyorsunuz, sonra, metni okuyorsunuz...
Farklılıklar içinde birlik ve bütünlüğe dayalı “Biz” anlayışı,
Misak-ı Milli içinde birlikte yaşamak ve güçlenmek,
Bölgesel ve tarihdaşlık temelinde bir Demokratik Modernite Sistemi içinde yer almak,
İşbirliği içinde hareket etmek,
Tüm Türkiye için demokrasinin güçlenmesi.
Ateşkes ve çatışmasızlık ortamının kurulması;
PKK’nın silah bırakması.
Öcalan’ın konuşmasının çözümlenmesini yarınki yazıya bırakalım.
Bugün, barış için umudum biraz daha arttı.
Zor, riskli, sorunlu ve de kırılgan bir süreci yaşayacağımızı biliyorum.
İnce kırmızı bir çizgi üzerinde yürüdüğümüzü de biliyorum.
Ama en önemlisi, bugün barışın gerçekten mümkün olduğunu da biliyorum.
Bugünden itibaren her aktör kendisini bu gerçeğe göre konumlayacaktır.
Eğer, bu tarihsel sürecin dışında kalmak istemiyorsa...