Barış süreci hızla gelişiyor. Belki çok hızlı bir tempoda bu süreci yaşıyoruz.
Sürecin hızını yakalamak, olanları kavramak zor.
Ama, şu gerçeği görüyorum: Hasan Cemal’in doğru olarak saptadığı gibi, “barış süreci olgunlaşıyor”.
Artık, gerçekçi bir iyimserlik içinde, barış sürecine yaklaşabilir, barışın olgunlaştığını görebiliriz.
Silahların susması ve bırakılması bugün yaşanılan bir gerçeklik.
Başarı artık mümkün
Yaklaşık dört aydır silahlar susuyor.
Ölüm yaşanmıyor. Şehitler yok. Operasyonlar durmuş durumda.
Acı yok. Çocuklarımız yaştaki gençlerimiz ölmüyor.
Yaşadığımız her ölümsüz ve acısız gün, konuşmayı, tartışmayı, müzakere etmeyi daha da olanaklı hale getiriyor.
Şiddet ve kutuplaşma yerine, konuşuyoruz, birbirimizi dinliyoruz.
Endişeler, sürece destek, dualar, korkular, aynı mekanda seslendiriliyor.
Şiddet olmadan, öfkelenmeden, susturma, dışlanma olmadan.
Silahların susması ve ölümün yaşanmaması, karşılıklı konuşmayı ve dinlemeyi olanaklı kılıyor.
Barış sürecine ciddi tepkisi olan İzmir’de geçirdiğim iki günde, ölümsüz geçen her günün ne kadar önemli olduğunu gördüm.
Barış sürecine tepki şiddete ve öfkeye dönüşmedi.
Aksine, konuşuldu, endişeler dile getirildi.
İzmir’de konuştuğum arkadaşlara söyledim; bugün konuşuyoruz, birbirimizi dinliyoruz.
Ama, unutmayalım; bunu geçen yıl yapamazdık. Ölümün, acının, cenazelerin olduğu bir zamanda, konuşmak olanaklı değildi.
Bugün konuşuyoruz, birbirimizi dinliyoruz, çünkü, ölüm ve acı yok.
Bunun değerini bilelim.
Ölümsüz ve acısız günler sürdükçe, barışın inşası çok daha olanaklı hale gelecektir.
Silahların susması ve bırakılması bunun için çok önemli.
Bizi birbirimize yaklaştırıyor.
Kutuplaşma, ayrışma yerine, birbirimizle birlikte yaşayabiliyoruz.
Barış sürecine tepkili olanlara sordum: Peki, bu birlikte olma ve birlikte konuşabilme durumu, dolayısıyla, ölümsüz ve acısız günlerin devam etmesi, yazın böyle geçmesi, sonbaharda bu durumun sürdürebilir olma düşüncesinin güçlenmesi, fikrinizi değiştirebilir mi?
Çoğu; “Evet” dedi.
Üniter devlet ve Türk kimliği
Ama, koşullu bir evet.
“Ölümsüz ve acısız geçen günler, kendiliğinden, üniter devlete ya da Türk kimliğine ne olacak sorularına yanıt vermiyor” dediler.
Ben, barış süreciyle, Türkiye’de üniter devletin, demokrasi, farklılıklarımız içinde birlikte yaşamak, ve adem-i merkeziyetçilik ilkeleri temelinde güçleneceğini düşünüyorum.
Barış süreci, üniter devlete zarar vermiyor; aksine, üniter devleti güçlendiriyor ve daha güvenli kılıyor.
Bugüne kadar, retorik ya da söylemde güçlü, ama, gerçekte, kutuplaşmış, sorunlarını çözemeyen, çatışmaya dönük, otoriter, vatandaşlarına ve insanlara hak ve özgürlükler temelinde yaklaşmayan bir üniter devletimiz vardı.
Eğer barış sürecinden demokrasiye geçersek, o zaman, insan haklarına saygılı, vatandaşlarına eşit mesafede yaklaşan, adem-i merkeziyetçiliği benimsemiş ve demokratik bir üniter devlete sahip olacağız.
İstikrarlı, güçlü, güvenli, sorun çözen, adaletli ve demokratik bir üniter devlet.
Aynı şeklide, Türk kimliğine de bir şey olmayacak. Niye olsun ki? Bu ülkede insanların Türk kimliğiyle sorunları yok ki.
Herkes, kendi kimliği içinde, eşit vatandaş olmak istiyor.
Eşit Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, birbirimizle ve devletle ilişkiye gireceğiz.
Ama, kimliklerimizi koruyacağız ve yaşatacağız.
Farklılıklarımız içinde birlikte yaşarken, ortak dilimiz, “eşit vatandaşlık” olacak.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, eşit haklara, özgürlüklere ve sorumluluklara sahip vatandaşları olacağız.
Eşit olmaktan korkmayalım.
Barış süreci, kazan-kaybet süreci değil; aksine, kazan-kazan süreci.
Hepimizin, Türkiye’nin kazandığı bir süreç.