Mısır’da 3 Temmuz günü, bizim 27 Mayıs darbesine benzer bir darbe oldu.
Darbe, Mısır’ı büyük bir istikrarsızlığa ve belirsizliğe itti.
Darbeyle birlikte, altını çizelim, Tahrir Meydanı’nı dolduran kalabalık ve kalabalığın Cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı haklı eleştirileri ve protestosu da darbe yemiş oldu.
Eleştiriler ve protesto meşruluklarını ve geçerliliklerini kaybettiler. Darbe, eleştiriyi ve protestoyu rehin aldı.
Çünkü, seçilmiş bir hükümetin siyasi ve ekonomik kötü toplum yönetimine karşı hiçbir eleştiri ya da protesto, o hükümete karşı darbeyi meşrulaştıran neden olamaz.
O nedenle, Mısır’daki darbeye yaklaşılırken sorulması gereken birinci soru, “niye Tahrir Meydanı’nda çok büyük bir kalabalık, seçildikten bir yıl sonra Mursi’ye karşı toplandı” olamaz; aksine, “darbeye karşı net tavır alarak, nasıl Mısır’da en hızlı şekilde seçimler yoluyla sivil yönetime geçilebilir?” olmalıdır.
Her darbe gibi, Mısır darbesi de, hemen istikrarsızlık ve insan trajedisi yaratmaya başladı.
8 Temmuz sabahı, Mursi’nin ev hapsinde bulunduğu düşünülen yerde Mursi taraftarı göstericilere açılan ateşte 52 ya da 53 kişi öldü. Tutuklamaların sayıları giderek arttı. Müslüman Kardeşler, darbeye karşı daha da güçlü halk direnişi çağrısı yaptı.
Bir önceki yazımda, darbe sonrası Mısır’ı şekillendirecek üç olasılıktan bahsetmiştim:
Mısır; ya, iç savaş riskini güçlendiren çatışmalara doğru savrulacak, ki bu en istenmeyen gelişme;
Ya, hızla seçime gidilerek, tekrardan sivil yönetime dönülecek...
Ya da darbe rejimi, ilk iki olasılığın risklerini göğüsleyemeyeceğini düşünerek, kurulacak teknokrat hükümet yönetimini zamana yayarak uzatmaya çalışacak.
Maalesef, en istenmeyen olasılık güçleniyor: Mısır’da, iç savaşa gidebilecek çatışma ortamı giderek ortaya çıkıyor.
9 Temmuz’da, ordunun Mısır için hazırladığı yol haritasından, ilk önce anayasa çalışmasının yapılacağını ve seçimlerin de en erken 2014 yılı sonuna doğru olacağını, hatta bunun bile garantisi olmadığını öğrendik.
Askeri yönetim Mısır’ı kısa zamanda sivil yönetime bırakmak istemiyor. Çatışmalar ve ölü sayıları arttıkça, darbenin vahimliği daha da ortaya çıkacak.
Mısır, “İç Savaş”, “Cezayirleşme” (Fehim Taştekin, Radikal, 8 Temmuz) ve ordu ile askeri yönetime karşı “Halk Devrimi” olasılıklarıyla karşı karşıya kalacak, yönetilemez bir duruma savrulacak.
Suriye krizinden sonra, Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasının bölgesel güçlerinden ve kilit ülkelerinden biri olan Mısır’da çatışma ve iç savaş olasılığı, Arap Baharı’nı, bölgeyi ve Türkiye’yi çok olumsuz etkileyecektir.
Bu nedenle de, bugün Tahrir Meydanı’na niye kalabalıkların toplandığı tartışması geride kalmış bir tartışmadır.
Çok vahim bir Mısır tablosuyla karşı karşıyayız.
Mısır’ı ve Mısır’da askerin siyasi ve ekonomik ağırlığını bilenler için tartışma konusu, “Mısır’ın nasıl en hızlı bir biçimde, ve Müslüman Kardeşler’in de olacağı bir yapıda, seçimlere ve sivil yönetime götürülebileceği” sorusudur.
Tam da bu noktada, Türkiye’nin tavrı ve konumu çok önem kazanmaktadır. Mısır’da olanları darbe olarak tanımlayıp, darbeye karşı net tavır almak, ahlaki ve siyasi temelde çok önemlidir; ama, darbeyi yüksek sesle eleştirmek yeterli ve etkili strateji olmayacaktır. Suriye ve Irak ile sorunlu ilişkilerden sonra, Mısır darbesi, Türkiye’nin Ortadoğu ile ilişkilerine çok ciddi zarar verebilir ve “Türkiye modeli”ni bölgede bitirebilir.
Tam aksine, eğer Türkiye doğru adımları atarsa da, Ortadoğu ve Arap Baharı için “Türkiye modeli” çok daha önem ve değer kazanabilir.
Şüphesiz ki, ikinci olasılık için, sadece doğru dış politika yönetimi değil, ülke içinde de, demokrasinin pekişmesi için çok önemli olan, (a) Çözüm süreci ve demokratik reform (b) Yeni ve demokratik anayasa ve (c) Türkiye- AB ilişkilerinin canlandırılması adımlarının atılması gereklidir.
Bu konuya, gelecek yazımda devam edeceğim.