Mursi’ye ve Müslüman Kardeşler’e karşı yapılan darbe, Arap Baharı sürecini yaşayan Mısır’ı çok kritik bir eşiğe getirdi.
Zaten kutuplaşmış Mısır, tümüyle ikiye bölündü. “Darbe yoluyla Mursi’nin gitmesini destekleyen Mısır” ile “Mursi ve Müslüman Kardeşler’i destekleyen Mısır” olarak cepheleşti.
Darbe, Mısır’ı, çok büyük bir risk ve belirsizlik sürecine savurdu.
Peki, darbe sonrası Mısır’ı ne bekliyor?
Mısır, üç olasılıkla yüz yüze: Ya kutuplaşma ve cepheleşme derinleşerek iç çatışmaya doğru gidecek; ya hızla seçime gidilerek, tekrardan sivil yönetime dönülecek ya da darbe rejimi, ilk iki olasılığın risklerini göğüsleyemeyeceğini düşünerek, kurulacak teknokrat hükümet yönetimini zamana yayarak uzatacak.
İlk olasılık hiç istenmeyen bir olasılık. Bölgesel güç ve kilit ülke konumunda olan Mısır’da iç savaş, sadece ülke içinde büyük bir insan trajedisi ve istikrarsızlık yaratmakla kalmayıp, tüm Arap Baharı coğrafyasını çok olumsuz etkileyecektir. İç ya da dış, hiçbir aktör, iç çatışma olasılığını istemez, göze alamaz. Ama, dünya pratiklerinden biliyoruz ki, darbeler istikrar değil, aksine büyük istikrarsızlık, hatta çatışmalar yaratıyorlar.
İkinci olasılık, kısa bir süre içinde yapılacak bir seçimle Mısır’ın sivil yönetime hızla dönmesi. Bu, istenen ve olması gereken olasılık. Ama, Mısır’da muhalefetin zayıflığı ve dağınıklığı, yapılacak seçimleri Müslüman Kardeşler’in kazanma olasılığını arttırıyor. Kendisine karşı darbe yapılan Müslüman Kardeşler’in, ne kadar Mursi yönetiminin yaptığı hatalardan gerekli dersleri alacağını ve “sorun çözücü ve toplumu kucaklayıcı bir yönetim anlayışı”nı benimseyeceğini bilmiyoruz. Müslüman Kardeşler’in kısa zamanda değişmesini beklemek gerçekçi olmayabilir. Hatta, darbe kızgını Müslüman Kardeşler’in sert, tepkici ve kutuplaşmayı derinleştirici muhalefet yapacağını beklemek, daha gerçekçi olabilir.
Bu nedenle, her ne kadar, hızla seçime giderek sivil yönetime dönmek istense de, büyük bir olasılıkla, Mısır’da üçüncü olasılık yaşama geçecek gibi gözüküyor.
Darbeyle atanmış Cumhurbaşkanı altında ve süresi uzun olabilecek “teknokrat hükümet yönetimi”yle Mısır yönetilecek.
Altını çizeceğimiz gerçek şu; darbeyle gelmiş bir teknokratik askeri rejimin, Mısır’ın çok zor ekonomik ve iyi yönetim sorunlarını çözebileceği çok şüpheli.
Çünkü; Musri yönetiminin gitmesini isteyen iç ve dış unsurlar, “28 Şubat postmodern darbesi” türü bir darbe istiyorlardı. Ama, Mısır’da, “27 Mayıs türü sert bir darbe” oldu.
Mısır’ı çok zor günler bekliyor; gelecek çok belirsiz ve riskli.
Darbe ve yarattığı belirsizlik, Arap Baharı’nı da çok olumsuz etkileyecek. Bu olumsuzluk, sadece, darbeyle Suriye’de Esad rejiminin rahatlatmasıyla ilgili değil. Çok daha önemlisi, demokrasi, ekonomik refah ve onur mücadelesi anlamına gelen Arap Baharı uzun bir duraklama dönemine girebilir, hatta geriye gidebilir. Arap Baharı ülkelerinde, otoriter rejimlere ve insan hakları çok sınırlı illiberal demokrasilere dönüş olabilir.
Bu temelde de, Mısır darbesi, Arap baharına ve demokrasiye yapılmış bir darbe olarak da okunmalıdır.
Mısır darbesi, Türkiye’yi de olumsuz etkileyecektir. Mursi’yi destekleyen Türkiye ile Mısır’ın yeni yönetimi arasında sorunlar çıkabilir. Suriye krizinden sonra Mısır kriziyle de karşılaşan Türkiye, aktif dış politikasında çok zorlanır. Eli rahatlayan Esad rejimi, Irak merkezi rejimi, yeni seçim yaşamış İran ve özür dileyen İsrail, hepsi farklı yerlerden Türkiye’yi zorlayacaklardır.
Dahası, Suriye krizine eklenmiş Mısır darbesi, çözüm sürecini de olumsuz etkileyebilir. Tüm bu sorunlar süreci rehin alabilir, provokasyonlara kırılgan hale getirebilir.
Başta Başbakan Erdoğan ve AK Parti hükümeti tüm bu olasılıkları hesaba katmalı ve Mısır sorununa doğru stratejilerle yaklaşmalıdır.
Mısır’da ‘ama’sız ve kategorik olarak karşı çıkmamız gereken sert ve tam teşekküllü bir darbe oldu. Önümüzde çok belirsiz ve risklerle dolu bir süreç var.