Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

2004 yılındaki başkanlık seçimlerini George W. Bush kazandığı zaman, New York Times yazarı Thomas Friedman, “Bush kazandı, ama, Amerika ikiye bölündü. Artık iki Amerika var ve bu kutuplaşmayı çözmek, seçim sonrası Bush yönetimi için en zor sınav olacak” diye yazmıştı. Bu önemli saptamayı not almıştım.
Sekiz yıl sonra Amerika, 6 Kasım 2012’de, Demokrat Parti adayı Başkan Barack Hüseyin Obama ile Cumhuriyetçi Parti adayı, giderek sert ve şahin bir muhafazakara dönüşen Willard Mitt Romney arasındaki başkanlık seçimlerinde, çok daha bölünmüş, çok daha kutuplaşmış ve siyasetin sorun çözme değil, aksine rakibini yok etmeye dönük yapıldığı bir ülke konumunda.
Seçimler üzerine çıkan her yazı, her yorum, konuştuğum herkes, “Amerika hiçbir zaman bu kadar bölünmemişti, bu kadar kutuplaşmamıştı” saptamasını yapıyor. Kutuplaşmış iki Amerika, iki siyaset, iki vizyon arasında, seçmen tercihini yapıyor, oyunu veriyor.
2004-8 döneminde, Bush yönetimi, uyguladığı yeni muhafazakar (NeoCon) siyasetiyle, Amerika’yı ve dünyayı felakete sürükledi. Irak savaşı; küresel ölçekte anti-Amerikanizm; ekonominin krize sürüklenmesi; korku toplumunun ortaya çıkması; iyice kutuplaşmış bir siyasal ve toplumsal yaşam; hepsi bu dönemde oluştu.
2008‘de Demokrat Parti adayı Barack Hüseyin Obama, ülkesinde “korku ve kutuplaşmaya karşı umut ve değişim”, dünyada da “barış ve diyalog” sözlerini vererek Amerika’nın ilk siyahi başkanı olduğu zaman, büyük bir iyimserlik havasını, hem Amerika’da, hem de dünyada doğurmuştu.
Ama, geçtiğimiz dört yıl içinde, Obama, “bir siyasetçi olarak” çok başarılı olamadı. Amerika, belki güvenlik bağlamında korkudan biraz kurtuldu ama, bir taraftan, çok ciddi ekonomik kriz ve işsizlik sorunuyla, diğer taraftan da siyasi ve toplumsal kutuplaşmanın çok ciddi boyutlara ulaşmasıyla yüzleşti. Cumhuriyetçi Parti ve muhafazakarlar giderek daha da şahinleştiler. Yaptıkları “anti-Obama söylem ve siyaset” de giderek sertleşti.
2008 ekonomik krizi içinde ortaya çıkan Çay Partisi hareketi, anti-Obama siyasette hiçbir ahlak ve siyasi sınır tanımadı; dahası, yoksulları, işsizleri, dışlanmışları “toplumsal parazitler” olarak gördü; zenginin ve şirketlerin yanında yer aldı; vergi karşıtı siyaseti seslendirdi. Çay Partisi güçlenirken, hem Cumhuriyetçi Parti’nin, hem de Romney’nin sertleşmesine ve şahinleşmesine neden oldu. Hırs ve rakibini yok etme, cumhuriyetçi muhafazakar siyaseti rehin aldı.
Obama, “bir politikacı olarak”, bu gelişmelere karşı koyamadı; kutuplaşmış iki Amerika sorununa yanıt olamadı; 2008’de yarattığı iyimserlik duygusunun hızla kaybolmasına engel olamadı; 2012 başkanlık seçimlerine, eski güvenini, sağlam ve inandırıcı söylemini ve karizmasını biraz kaybetmiş olarak girmek durumunda kaldı. Örneğin, Bill Clinton gibi bir başkan olamadı. Hillary Clinton’ın Dışişleri Bakanı olarak gösterdiği başarıyı ve toplumda kazandığı güveni ve takdiri, Obama kazanamadı.
Ama, “bir başkan olarak Obama”, önemli işlere imza attı. Tarihi bir başarıyla, ulusal sağlık sistemi reformunu yasalaştırdı. İşsizliğin azalmasını ve ekonominin canlanmasını sağladı. Eşitsizliğe ve adaletsizliğe karşı çıktı. Refahın toplum içinde daha adil dağıtılması için çalıştı. Usama Bin Ladin’in yakalanması onun zamanında oldu. Anti-Amerikanizmin azalmasını başardı. Sandy Kasırgası’nda, Cumhuriyetçi valilerden bile takdir alan, iyi ve birlikte yönetim çalışma tarzını ortaya koydu.
Romney, Amerika’nın çok daha kutuplaşması ve bölünmesi riskini taşıyor. Romney’le “İki Amerika” olgusu, ekonomik, siyasi ve toplumsal krize dönüşebilir. Bu tür yorumların haklılık payı yüksek ve sıklıkla yapılıyor. Doğru; 2008’in Obama’sı artık yok. Ama, bir başkan olarak Obama, sert ve şahin Romney’e karşı, daha az riskli, daha güven duyulan bir tercih. Seçimin sonucunu da bu tercih belirleyecek gibi.