Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Destek, umut, endişe, korku, tepki; farklı duyguların yaşandığı ve seslendirildiği barış sürecinde, çok önemli bir gelişme yaşanıyor.
“İnsani olan” ön plana çıkıyor.
Kimlikler yumuşatılıyor, geri plana atılıyor, insani olan konuşuluyor.
Daha da önemlisi, insani olan paylaşılıyor.
İnsani olan paylaşıldıkça da sürece destek artıyor.

Mehmet Kaya’nın dramı ve barış çağrısı
İzmir’in ilçelerini dolaşıyoruz.
Urla’dan ayrılırken telefonum çalıyor.
Telefondaki ses “ben, Mehmet Kaya” diyor. “Kemalpaşa’ya gelsem, biraz konuşabilir miyiz?”
“Olur” diyorum.
Kemalpaşa’da, heybetli bir çınar ağacının altında masa kurmuşlar.
Kahvedeyiz. Tam otururken, arkamdan, güleç yüzlü bir insan, “hocam, nasılsınız” diyor, “ben, telefondaki Mehmet Kaya”.
Diyarbakır’da, 12 Eylül darbesi sonrası, komutanlığa çağrılmış.
Çağrılış o çağrılış, 9 Ekim 1980’de tutuklu yargılanmaya başlanmış.
O meşhur Diyarbakır Cezaevi’nde başlayan tutuklu yargılanma süreci, tam on yıl, 20 Kasım 1990’a kadar sürmüş.
Zaman aşımından beraat etmiş.
On yıl süren bir tutuklu yargılanma süreci.
Söz alıyor. Elinde mikrofon konuşmaya başlıyor.
Dinliyoruz. Kimseden ses çıkmıyor.
Konuşurken sesi titriyor.
On yıl boyunca her gün kendisine yapılan işkenceyi anlatıyor. Daha doğrusu anlatmaya çalışıyor.
Ne anlatması, ne dinlemesi, ne de burada yazılması mümkün.
İçim acıyor.
Dinlemeye çalışıyoruz.
O da anlatmaya çalışıyor.
Bir Diyarbakır Cezaevi hikayesi.
Niceleri içinden biri.
Dinlenmesi hemen imkansızlaşan bir hikaye.
Susuyor.
Bizlere bakıyor.
“Benden özür dilenmedi” diyor.
“Özür dilenmesini istemiyorum, ben, silahların susmasını, kanın durmasını, barışın gelmesini istiyorum” diyor.
Bizlere bi daha bakıyor.
Sesi artık iyice titriyor.
“Bize barışı getirin, ne olur, çalışın, bize barışı getirin” diyor.
“Getirin ki, bir daha ölüm, bir daha işkence olmasın”.
Bizlere, söylediklerinin doğru olduğunu kanıtlayan belgeleri dağıtıyor.


İlk önce insanız

Haberin Devamı

(Yanımda Sadri Nehir, ortada Mehmet Kaya)

Haberin Devamı

Sadri amcanın duası
Sonra, arkamızdaki çınar gibi heybetli birisi oturduğumuz masanın önüne geliyor.
Eline mikrofonu alıyor.
Ayakta, bastonuna yaslanmış, vakur bir yüz ifadesiyle bize bakıyor ve konuşmaya başlıyor.
Yaşlı yüzünde vakur bir ifade var.
Şalvarının üstüne güzel bir gömlek ve ceket giymiş.
Muşlu Sadri Nehir amca.
“Barış için gelenler, hoş geldiniz” diyor. Ve ekliyor:
“Adalet lazımdır. Bu barış bir an evvel gelmeli.”
Dua okumaya başlıyor. Sessizlik var, hepimiz onun dualarını inliyoruz.
Sonra, sarılıyoruz birbirimize.
Hepimiz, ilk önce insanız.
Bu satırları yazarken, televizyon ekranında, Hakkari’de çocukları dinlerken, gözleri dolan sevgili Can Paker’in yüzü var.
İzmir, Hakkari.
İlk önce insanız.
Niçin, kimliklerimiz içinde, bu ülkenin eşit vatandaşları olarak birlikte barış içinde yaşamayalım?
Mehmet Kaya, Sadri Nehir, Hakkari’nin güzel yüzlü güleç çocukları.
Hepimize diyorlar ki; İlk Önce İnsanız.
Ölümün, acının bittiği Türkiye’de, bu duyguyu daha fazla yaşamak olanağına sahip olacağız.
Buna inanıyorum.