25 Nisan 2013: Türkiye’nin siyasi tarihinde bir dönüm noktası. Tarihsel bir gün.
1980 darbesinden bugüne on binlerce can alan, toplumsal düzeyde travma yaratan, demokrasinin, ekonomik kalkınmanın, birlikte yaşamanın, vizyoner dış politikanın önündeki en önemli engel olan Kürt sorununun çözümünde çok önemli bir eşikten geçiyoruz.
Kürt sorunu, “şiddet” ile “kimlik tanınması siyasetinin” iç içe geçtiği bir sorun.
Bu nedenle de, çözümü çok zor bir sorun.
25 Nisan günü, KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Kandil’de yapılan basın toplantısında açıklıyor: “PKK’nın kademeli olarak Kuzey Irak’taki kamplara çekilmesi, 8 Mayıs’ta başlayacak... PKK çekilme vaadini tereddütsüz yerine getirecek... ‘Koşulsuz’ bir çekilme süreci yaşanacak”.
Bugün, 94 gündür, bu ülkede ölüm ve acı yok.
8 Mayıs 2013: PKK resmi olarak, ülke dışına çıkmaya başlayacak.
Aslında, ülke dışına çekilme başlamış durumda.
Ülke dışından, silahlarını bırakan ve evine dönen gençler var.
Bugün, son otuz yıldan beri, ölümün ve acının bitmesine en yakın olduğumuz bir dönemdeyiz.
Barış dilinin savaş ve şiddet dilinin yerini aldığı ve toplumun her kesimi tarafından benimsenmeye başlandığı bir dönemdeyiz.
Ülke olarak, hepimiz, tarihi bir eşiği aşıyoruz.
Barışın, demokrasinin, birlikte yaşamanın mümkün olduğu bir Türkiye’ye doğru ilerliyoruz.
Endişeler, korkular, tepkiler var.
Ama, bugün şiddet yok.
Çözüm sürecine tepki de, destek de, şiddetsiz veriliyor.
Tepkilerini gösterenlere, endişelerini dile getirenlere kızmayalım, kızmıyoruz.
Çünkü, farkında mısınız, hepimiz barış konuşuyoruz. Ölümün ve acının bitmesini istiyoruz.
Gerek endişe ve tepki, gerekse de destek, şiddeti dışlayan bir tarzda ortaya konuluyor.
Bugünün kıymetini bilelim.
Ölümsüz ve acısız geçen her günün, barışın kapısını iyice araladığını görelim.
Zor günler bizi bekliyor
Ama şu önemli gerçeği de görelim:
Şiddetin bitmesi, kendiliğinden demokratikleşmeyi getirmiyor.
“Barış=demokrasi denklemi” tüm olarak doğru değil.
PKK’nın silah bırakması Kürt sorununa çözüm anlamına gelmiyor.
Şu gerçeği kabul edelim; şiddetin bitmesi ve barış kapısının aralanması, demokratikleşme ve Kürt sorununa çözüm için “gerekli ama yeterli koşulu” ortaya çıkartmıyor.
Gerekli koşuldan yeterli koşula geçmek için anahtar kavramsa, demokratikleşme.
Dolayısıyla, Türkiye’nin demokrasi alanında ileriye gitmesi, demokrasisini güçlendirmesi; demokrasisini kurumsallaştırması, kağıt üzerinde değil, ama gerçek anlamda uygulamaya sokması ve en önemlisi, başta devlet kurumları ve siyasi partiler olmak üzere, hepimiz demokrasiyi içselleştirmemiz.
Bugün artık demokratikleşmeyi, Türkiye’nin ana gündem maddesi olarak, konuşmaya başlıyoruz.
Sadece, kendimiz için değil, fakat farklılıklarımız içinde hepimiz için demokratikleşmeyi konuşmamız gerekiyor.
Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde Kürt sorununu çözme sürecine geçiyoruz.
Şiddetin bitmesi için, aktörlerin iradesi vardı.
Bugün, demokratikleşme için de irade gösterme zamanı.
Yeni ve demokratik anayasa
Demokratikleşmenin yaşama geçirilme zemini, yeni anayasa yapımı.
Belki de, artık doğru olan, Kürt sorunundan ya da Türk sorunundan değil; aksine, demokratikleşme sorunundan konuşmak.
Demokratikleşmenin gerekli koşulu olan yeni anayasayı, “demokratik bir anayasa” olarak yapmamız gerekiyor.
Şiddetin, ölümün, acının bitmesini sürdürülebilir kılacak, hepimiz için demokrasimizi güçlendirecek yeni ve demokratik bir anayasa; zor ama mümkün.
Böyle bir anayasayı başarabiliriz.
Bu duygularla Kütahya’ya, çözüm sürecini konuşmaya gidiyorum.
Akil İnsanlar Ege Grubu olarak Kütahyalı dostlarımızı dinleyeceğiz.