Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

PKK’nın silah bırakması sürecinin ne kadar başarı şansı var?
Gazetemizin, başarılı bir gazetecilik örneği olarak, İmralı Zabıtlarını yayımlamasıyla (28 Şubat), bu sürecin önemli aktörlerinden Öcalan’ın ne düşündüğünü öğrendik.
PKK ile konuşmalarda, ne bölünme, ne ayrışma, ne af, ne de büyük tavizler konuşuluyor. Masada, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, güçlendirilmiş yerel yönetim v.b. makul öneriler var.
Yeni anayasa, parlamento ve sivil toplum ön plana çıkartılıyor.
İmralı süreci zor ve riskli. Kandil ve Kandil’deki PKK üst yönetiminin, silah bırakma noktasında ikna edilmesi gerekiyor. Öcalan, bunu başaramazsa, örgüt üzerindeki liderliğinin ve tek adamlığının biteceğini biliyor. PKK’nın silahsızlanması için pozisyon alarak, büyük risk alıyor ve kaybederse, büyük kaybedeceğini de biliyor.
Ama, Öcalan, bu riski almaya razı. Kazanma olasılığının yüksek olduğunu hesaplıyor.
Çözümü zorluyor.
Peki niye?
Öcalan, niye bu riski alıyor? Neden kazanma olasılığının yüksek olduğunu düşünüyor?
Bu soruyla, yazının başındaki soru bağlantılı; İmralı sürecinin başarı şansı yüksek mi?
Her iki soruya da “Evet” yanıtını verebiliriz.
Evet, başarı şansı yüksek bir süreçten geçiyoruz.

Yeni devlet aklı: “Türk-Kürt uzlaşması ve işbirliği”
Şüphesiz ki, İmralı sürecinin başarılı olması için, tarafların iradeli olması, toplumu bilgilendirmeleri, toplumun desteğini kazanmaları ve makul talepler noktasında uzlaşmaları gerekiyor.
Ama, asıl, İmralı sürecini başlatan nedenin, aynı zamanda, bu sürecin başarılı olabilmesinin asıl nedeninin başka bir yerde yattığını düşünüyorum.
Değişen küresel ve bölgesel koşullara göre yeniden yapılanan Türkiye’nin güvenlik paradigması ve bu temelde oluşan “yeni devlet aklı”, İmralı sürecini başlatan asıl nedendir. Belki de, bu nedenle de sürecin başarı şansı yüksek.
Bir tarafta küresel ekonomik kriz ve küresel güvenlik riskleri. Diğer taraftan da, Arap Baharı adı altında yaşanan dönüşüm sürecinin yarattığı riskler. Ve de Suriye’de ortaya çıkan iç savaşın yarattığı büyük güvenlik riski. Hepsi ayrı ayrı ve birlikte, Türkiye için çok ciddi güvenlik sorunları yaratıyor.
Küresel ekonomik krize, Arap Baharı’na ve Suriye krizine, Türkiye nasıl bir yanıt vermeli? Türkiye, bu risk, kriz ve belirsizlik ortamında, nasıl güvenliğini koruyabilir? Bölgesel ve küresel düzeylerde gücünü nasıl arttırabilir?
Ki, bu risklere ek, çok ciddi bir İran sorunu ve İsrail-Filistin çatışması yaşıyoruz.
Bu değişen güvenlik denkleminin orta noktasında Kürtler var. Türkiye’de, Irak’ta, Suriye’de ve İran’da yaşayan Kürtler. 2010’lu yıllar ve sonrası içinde, önemli ve kilit konumda olacak Kürtler.
Bu bağlamda, şu ilginç olasılık ortaya çıktı: Türkler ile Kürtlerin işbirliği, birlikte hareket etmesi, her iki taraf için de kazançlı olabilir. Her iki taraf, bu uzlaşmadan, ekonomi ve güvenlik alanlarında kazançlı çıkabilir.
Türkiye Kürtlerle uzlaşarak bölgesel güvenlik risklerine karşı güçlenir. Ekonomik dinamizmine katma değer sağlayabilir. Bölgesel güç, küresel aktör olarak daha güvenli hareket edebilir.
Kürtler de, Türkiye ile birlikte, güvenlik-ekonomi ekseninde daha güvenceli olurlar.
Bugün, Türkler ile Kürtlerin işbirliğine dayanan yeni güvenlik paradigması ve devlet aklının ortaya çıkışına şahit oluyoruz.
Ve, PKK ve silahın, bu paradigmada yeri yok. Kürtler içinde PKK olmaksızın bir aktörleşme sürecinin yaşanması gerekiyor.
İmralı süreci, bu yeni güvenlik paradigmasının ve devlet aklının ürettiği bir süreç.
Bir de bu açıdan sürece yaklaşalım. İmralı Zabıtlarını okuyalım. Taleplerin niye makul, başarı şansının da niye yüksek olduğunu görebiliriz.