Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bugün, Kürt sorunu temelinde belli konularda toplumsal ve siyasal bir uzlaşma noktasına geldik.
Birincisi, Kürt sorunu Türkiye’nin en temel, aynı zamanda da en baş ağrıtıcı ve korkutucu sorunu. Bu sorun çözülmedikçe, ne demokraside, ne ekonomide, ne birlikte yaşamada, ne de toplumsal güvende ileri gidebileceğiz.
İkincisi, PKK sorunu Kürt sorununun bir sonucudur. Ama bugün, Kürt sorunu ve PKK sorunu ilişkili olmakla birlikte, ayrışmış durumdalar. Kürt sorunu, ekonomik, siyasal, kültürel, jeopolitik nedenleri olan, ama özünde bir kimlik ve tanınma sorunu. PKK sorunuysa, şiddet ve korku yaratmak yoluyla güç kazanma sorunu ve bugün geldiği noktada da terör sorunu.

Demokrasi güçlendirilmeli
Üçüncüsü, sevgili Tarık Ziya Ekinci’nin sürekli ve haklı olarak vurguladığı gibi, Kürt sorunu, esas itibariyle Türkiye’de demokrasinin zayıflığı ve eksikliğinin bir boyutu. Bu nedenle de çözümü demokrasimizin güçlendirilmesinde aranmalı. Bu doğru. Ama, başka bir doğrumuz daha var. PKK’nın silah bırakması, Kürt sorununun çözümünü siyasal alana bırakması ve bir aktör olarak geri çekilerek BDP’yi ön plana çıkartması, sadece demokrasinin güçlendirilmesi ve demokratik müzakereyle mümkün olmuyor.

Toplum şiddete karşı
Bu nedenle de dördüncüsü, PKK siyasal alanda başarılı olacağına inanmıyor; siyasete güvenmiyor, siyasi rekabet yoluyla Kürt sorununun çözümünde AK Parti karşısında zayıf kalacağını düşünüyor. 12 Haziran seçimlerinden sonra Kürt sorununun parlamentoda çözümü için çok uygun bir toplumsal ve siyasal iklimin ortaya çıkmasına karşı ve BDP’nin kazandığı başarıya rağmen, PKK’nın şiddeti ve terörü tercih etmesinin en önemli sebeplerinden biri de, siyasi alanda başarılı olma temelinde kendisine duyduğu güvensizlik ile şüphe oldu. Arap Baharı ve Suriye sorununun Türkiye’yi sıkıştırmasıyla PKK’nın siyasi alanda başarılı olamayacağı üzerine duyduğu kuşku birleşince, PKK’nın seçim sonrası şiddet ve terörü tercih etmesi ortaya çıktı.
Beşincisi, toplum, büyük bir çoğunluk içinde ve tüm milliyetçi tepkilere rağmen, silahların susmasını ve şiddetin bitmesini istiyor. Kritik seçimlerde verdiği oylarla, başta AK Parti olmak üzere, tüm siyasi partilere bu sorunu çözün, artık silahlar sussun, gencecik insanlar ölmesin mesajını veriyor.

AK Parti’nin iki yüzü
Kürt sorunu bağlamında AK Parti’nin iki yüzü ya da niteliği var. Bir taraftan, AK Parti ve Başbakan Erdoğan, son dönemde güvenlik temelinde, askeri ve yargı alanında sert bir tutum alan ve üslubu ile söylemi çok tepkici ve kızgın bir tavırla PKK sorununa yaklaşıyor. Askeri alanda düşük yoğunluklu savaş, KCK davası, tepkici milliyetçi söylem, idam tartışmasının yeniden açılması, dokunulmazlıkların kaldırılmasının dillendirilmesi. Sanki, o hiç geri dönmek istemediğimiz 90’lı yıllara dönüyormuşuz gibi.
Başbakan Erdoğan, acaba doğru mu duyuyoruz ya da doğru mu okuyoruz dediğimiz sert, maksimalist, cezalandırıcı taleplerde ve saptamalarda bulunuyor. “İdam geri gelebilir” diyor; “dokunulmazlıklar kalkabilir, bizim tavrımız bu” diyor; BDP’ye “siyaset yapmayacaksanız dağa çıkın” çağrısında bulunuyor.
Ama aynı anda, ya AK Parti’nin önemli isimlerinden ya da önemli bakanlarından, daha ılımlı, daha reformist, daha demokratik müzakereye dönük söylemleri ve açılımları duyuyoruz. Hatta, Başbakan Erdoğan da “Gerekirse İmralı’yla da konuşulabilinir” diyor ve ekliyor; terörle mücadele, siyasetle müzakere.
Ben burada çok tutarlı ve içi doldurulmuş olmasa da, PKK’yı silah bırakmaya zorlamayı hedefleyen bilinçli bir siyasi strateji olduğunu düşünüyorum. AK Parti, PKK ile saklı olmadan, aksine toplumun önünde müzakere ediyor. PKK’ya hem atacağı en sert adımı, hem de en yumuşak ve makul adımını gösteriyor ve onu karar vermeye zorluyor.

Erdoğan seçime odaklandı
Açlık grevi sürecinde böyle oldu. Bugün de dokunulmazlık sorununun mart ayına kadar ertelenmesinde bunu görebiliriz. Mart 2013’e kadar, PKK’nın silah bırakması için bu strateji devam edecek gözüküyor. AK Parti başarılı olabilir.
AK Parti, niye böyle bir strateji izliyor? AK Parti, bölgede son on yıl içinde güçlendiğini ve belli bir seçmen kitlesini kazandığını biliyor. AK Parti, siyasi alanda güçlü ve etkili olduğunu da biliyor. Kendisine siyaseten güveniyor. AK Parti, toplumun PKK sorununun çözümü için destek verdiğini biliyor. Bölgede CHP ve MHP yoklar, ama AK Parti, bir Türkiye partisi olarak güçlü bir destekle var. Ak Parti, tüm haklı eleştirilere rağmen Türkiye’nin, Türk-Kürt kimliği temelinde ayrışmamasının engelleyicisi konumunda. Bu da, AK Parti ve Başbakan Erdoğan‘a, uyguladığı strateji de, MHP, hatta CHP seçmeninden destek alma olanağını yaratıyor. Ve en önemlisi, AK Parti ve Başbakan Erdoğan, 2014 yılındaki yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine, PKK sorununun minimize olduğu ya da silahların sustuğu bir ortamda gitmek istiyor.
Bu strateji başarılı olur mu? Göreceğiz. Zor ama imkansız değil.