Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Korumaya gerek duymadan ve kendine güvenli bir ifadeyle kalabalıklara sesleniyordu Cumhurbaşkanı Mursi, bir yıl önce, hem de Tahrir Meydanı’nda.
Seçim kazanmıştı. Demokratik seçimlerle başa gelen ilk Mısır Cumhurbaşkanı’ydı.
Mısır’da Arap Baharı başlıyordu.
Bir yıl sonra, Tahrir Meydanı’nı yine kalabalıklar doldurmuştu. Bu sefer, Mursi’nin istifası isteniyordu. Muhalefet ve kalabalıklar “Orduyu göreve çağırıyor”du. Mursi’nin istifası için toplanan imza sayısı yirmi milyonu aşmıştı. Bu sayı, eski Cumhurbaşkanı Mübarek’e karşı toplanan imza sayısının yaklaşık iki katıydı.
Mısır’da darbe süreci başlıyordu.
Mursi, bir yıl evvel güvenle konuştuğu Tahrir Meydanı’nı, bu sefer, kendi sonunun başladığı yer olarak seyrediyordu.
Ve, öyle de oldu.
3 Temmuz günü darbe gerçekleşti. İlk önce, Mısır saatiyle 19:51’de, Cumhurbaşkanı Musri, “karar verme sürecinden ordu tarafından dışlandı”. Arkasından, 20:00’de, kendisine “artık Cumhurbaşkanı olmadığı” söylendi.
Darbe gerçekleşti. Televizyondan bir darbenin gerçekleşmesini izledik.
Mısır Genelkurmay Başkanı El Sisi, saat 21’de, Darbeyi resmi olarak açıkladı. “Cumhurbaşkanı Mursi uzlaşma taleplerini reddetmiştir. Bu nedenle de, askeri güçler görevini gerçekleştirmiş ve yol haritasını çizmiştir”.
Mursi’ye yurtdışına çıkma yasağı konuldu. Başbakan tutuklandı. Mısır’da yeni cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacağı açıklandı. Anayasa askıya alındı. Teknokrat bir hükümetin kurulacağı ve Mısır’ı bu dönemde yöneteceği belirtildi. TV kanalları kapatıldı.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansour, geçiş dönemi Cumhurbaşkanı oldu.
Arap Baharı sürecinin en önemli ülkesinde darbe oldu; hem de “tam ve katıksız bir darbe”.
Şüphesiz ki, darbe, Arap Baharı sürecinde, Ortadoğu’daki bölgesel dengelerde büyük bir kırılma yaratacak.
Başta Suriye olmak üzere, Arap Baharı ülkeleri Mısır darbesinden ciddi olarak etkilenecek. Buna, Türkiye’de dahil.

Güç yoğunlaşması
Mursi, demokratik seçimle başa geldi. Ama, bu askerin siyasetten el çekmesi anlamına gelmiyordu. İktidarını, askerle anlaşarak kurdu.
Bu bir yıl içinde, Mısır’ı çok kötü yönetti. Verdiği sözleri tutmadı. İşsizlik ve ekonomik sıkıntıların düzelmesi için bir şey yapmadı.
Daha da kötüsü, siyaset biliminde “güç yoğunlaşması” dediğimiz, iktidarını mutlaklaştırma, bunun için de tüm güçleri elinde toplamak ve denge ile denetimden muaf olmak istedi. Yeni Anayasa’yla güç yoğunlaşması sürecini başlattı.
Kadınları siyasetten ve anayasa yapım sürecinden dışladı. Mısırlı kadınlar, siyasi haklar alanında, otoriter Mübarek döneminden daha kötü bir konuma düştüler.
Dini azınlıklar ile ilgili tepki yaratan bir yaklaşım sergiledi.
Mursi’nin bir yılı, eline geçirdiği fırsatı kullanamayan; Mısır’ın sorunlarını çözme kapasitesi olmayan; ama, denge ve denetimsiz güç yoğunlaşması isteyen bir lider görüntüsünü ortaya çıkarttı.
Cumhurbaşkanı Mursi ve İhvan (Müslüman Kardeşler) üzerine tepkiler giderek arttı.
Bu tepkiler, bugün bir darbeyle sonuçlandı.
Mısır’da bir darbenin gerçekleşeceği son haftalarda biliniyordu.
Ama, yapılan tartışmalarda eğilim, darbenin Mursi’yi sonunda götürebileceği, ama, daha çok bir “ültimatom” şeklinde olacağı üzerineydi.
Türkiye deneyiminden gidersek, “28 Şubat postmodern darbesi” türü bir darbenin Mısır’da olacağıydı. Ama, Mursi’ye karşı yapılan darbe, “27 Mayıs benzeri bir darbe” oldu.
Tam teşekküllü, sert ve katıksız bir darbe.
Darbe, sadece Mursi’ye değil, Müslüman Kardeşler’e de karşı yapıldı.
Aslında, Mursi’nin tüm hataları ve kötü yönetimi kabul edilmekle birlikte, darbe, Arap Baharı ve demokrasiye karşı yapılmış oldu.
Darbe Türkiye’yi de olumsuz etkileyecek.
Bu olumsuzlukları tartışacağız.
Ama, bugün, bu darbeye net tavır koymalıyız.