“Moda, kapitalizmin en sevdiği çocuğudur…” der Sombart... Öyle ki her yıl 100 milyardan fazla kıyafet üretilirken, satılan her 10 kıyafetten 7’si daha ilk yılında atılıyor. Modanın tarihte ilk çıkışı seçkin tabakanın farklılaşma çabasıyken, sanayi devrimiyle seri üretim, taklit ve teknolojik gelişmelerle toplumsal eşitlenmeyi temsil eder hale gelmesiyle peki ne oldu?
Fast Fashion… Günümüzde ucuz, kalitesi düşük, sezonluk kullanılıp atılabilir kıyafetler olarak tanımlanıyor. Her sezon trend ürünlerle dolap yenilemeye, modası geçenleri de atmaya iten bir dönem. Artık trendler eskiden yılda iki koleksiyonla bahar-yaz/ sonbahar-kış iken şimdi aylık değişiyor. Peki bunda ne zarar var ki derseniz…
Küresel İklim Krizi… Fast Fashion dediğimiz moda endüstrisi dünyanın en büyük üçüncü sektörü olarak petrolden sonra dünyamızı kirleten en büyük ikinci endüstriymiş… Mesela kıyafetlerimiz genellikle iki temel hammadde ile üretilir: Pamuk ve polyester. Pamuk ciddi sulama gerektirirken, üretimi ve boyamasında 10.000’ yakın çeşitli kimyasallar kullanılır. Polyestere gelirsek… Dünyamızı kirletmesiyle en çok bilinen fosil yakıt petrolden elde edildiğini söylemem yeterlidir… Üretim sürecinde su tüketildiği gibi maalesef çoğu kimyasallar da su kaynaklarına arıtılmadan bırakılıyor… Hatırlatmakta da fayda var ki bu büyük marka zincirlerinin çok büyük bir kısmı kendi ülkeleri yerine taşeron ülkelerde üretimi, yani kirliliği yapıyorlar…
Ve Aktivist Modacılar ve Markalar… İşte bu yüzden son yıllarda tekstil sektörünün çalışma koşulları ve çevresel etkileri üzerine yeni bir farkındalık oluşuyor. Sürdürülebilirlik çalışmalarıyla doğal kaynaklarının tüketilmesinde insan, hayvan ve çevreye verilen zararın azalmasını, kullan-at kültürünü değiştirmeyi hedefliyorlar. Özellikle Y ve Z kuşağı için yeni nesil satın alım motivasyonu daha çok çevre dostu aktivist markalar ve ürünler olmaya başladı bile. Bilinçli bir üretici- tüketici nesil geliyor.
Emre Pakel… Çevre aktivisti dünyaca ünlü bir modacımız. Bu hafta kendisiyle konuşmaktan mutluluk duydum ve umut doldum! Sohbetinin kalitesini, bu genç yaşındaki birikimini yaşamanız gerekiyor. Samimiyeti ve alçak gönüllülüğü onun hayat farkındalığından. Tırnaklarıyla kazınan bir başarı ve farklılık hikayesi…
Emre Pakel şimdi seni tanıyabiliriz.
1992 İstanbul’da doğdum, ilk ve orta okulu İstanbul’da ve lisede Amerika’da eğitim gördüm bir süre. Üniversite için tekrar Türkiye’ye döndüm ve şu anda Master eğitimimi aldığım Milano’da yaşıyorum.
Peki, Milano demişken eğitimin ne üzerineydi orada?
Moda tasarımı alanında lisans, sürdürülebilir moda alanında ise yüksek Lisans eğitimi aldım, Domus Academy’de. Aslında belirtmek de istiyorum buradan… Çok ders çalışan değildim ama her zaman çevreyi analiz eden biriydim, hayal kurmayı ise hiçbir zaman bırakmadım. Çocukluk hayallerimiz kendimizi keşfetmemiz ile şekilleniyor ve kendimi keşfettiğimde hayallerimi gerçekleştirecek yolda buldum kendimi. Çocukluğumdan beri aslında moda veya sanat konusunda danışılan ve fikri sorulan biriydim diyebilirim.
Harikasın! Evet. Moda Tasarımı... Nasıl karar verdin bu alanda işler üretmeye? Tarzında yakaladığın başarının sırrı sence nedir?
Kendimi keşfettiğimde geliştirme serüvenim başlamıştı. Üniversite’nin ilk yıllarında yetenekli olup olmadığımı nasıl keşfedebilirim diye sorduğumda kendime, yarışmalarda buldum kendimi ve birçok ödül kazandım. Sonrasında bu sektörün bana ihtiyacı olduğunu düşünerek yeni bir vizyonun ve çeşitliliğin önemini vurgulayan çalışmalar gerçekleştirmeye başladım. Tarzımı oluştururken geçmiş, günümüz ve geleceğin harmanında kendi vizyonumu moda tasarımı ile birleştirebileceğim bir akım tasarlamak istemiştim.
Seninle de konusunu açmışken… Multidisiplinerlik ve yaratıcılık... Sen de sanat, edebiyat, aktivizm, geometri, dizayn, moda ve dijitali birleştirdin. Bu çok disiplinliliğin sana neler kattığına, nasıl yansıdığına inanıyorsun?
Multidisipliner olmak bana göre moda tasarımında kıyafetlerin tasarım yolculuğunun arka planı. Düşünsenize hikâye anlatan kıyafetler tasarlıyorsunuz. Kimliğinizi oluşturması ve mesajlarınızı tanımlamasını sağlıyorsunuz. T-shirt yerine vizyonunuzu satın almak istiyor insanlar ve bu ne kadar onur verici. Dünya bilincine sahip olmak araştırmak, modaya anlam yüklemek ve hikayelerimizle tasarımlar oluşturmak bütün mesele bu aslında. Saydığın bütün disiplinlerin bir araya gelmesi yeni bir akım oluşturmak için yeterli, kendin olmanın yolunda bir rehber multidisipliner olmak.
Bayıldım açıklamana. Ve… İsmin küresel bir marka. Ne büyük bir onur. Peki, seninle moda alanında bu tarz tasarım yapan çok yok.
O onur bana ait çok teşekkürler. Aslında beni alanımda yeni yapan şey fütürist bir tasarımcı olmam. O henüz bugünün zamanına varmamış ama gelecekten haberler veren halim beni fütürist bir tasarımcı olarak gösteriyor. Dünyayı anlamaya çalışarak çıktığım aslında bu serüvene ve markamın mottosu “Dünya’ya dayalı olmak” yani hiçbir etikete ya da ayrımcılığa yer vermeden bütünü görmek ve onun bir parçası olarak akışta olabilmek. Küresel pazarda sürdürülebilir alandaki tasarımlarımın daha çok yer aldığını görmek beni gelecek için çok mutlu eder, düşünsenize dünya için yararlısınız ne harika.
Ya gelecek hedeflerin?
Moda endüstrisinde adil ve etik iş anlayışıyla örnek olmak istediğim bir iş planım var aslında gelecek için. Şu sıralar Çin’den yeni bir yatırımcı ile görüşmelerime devam ediyorum. Sürdürülebilir moda için yatırımcıların daha çok bütçe ayırarak, bugüne dek dünyaya verdiğimiz zararı pozitif etkiye çevirmelerinin zamanının geldiğini düşünüyorum.
Hepimizi gururlandıran ödüllerin ve bir de dünyaca ünlü markalarla projelerin var. Bunlardan da bahseder misin?
Elbette. Türkiye’de düzenlenmiş olan birçok moda tasarımı yarışmasında ödüller ve başarılar elde ettim. Koza Genç Moda Tasarımcıları Yarışması ve Eib Moda tasarımı yarışması bunlardan birkaçı. Lisans yıllarımda kendi start up’ımı başlatabilmek ve kendimi geliştirmek için katıldığım yarışmalardan başarı elde etmek yolumu açtı diyebilirim. Destek ve saygıları her zaman benimleydi. Milano’da Samsung’un düzenlemiş olduğu Rapido Teknolojik Spor Giyim Yarışması’nda elde ettiğim 1.lik ödülü de aynı şekilde uluslararası bir başarıydı benim için. Moncler ve Nike gibi uluslararası markalar ile de iş birliklerim var evet, sürdürülebilirlik adına vizyoner ve yeni bir deneyim oldu bunlar benim için.
“Az çoktur.” mottosu senin için önemli. Genelde giyim sektörü bizi tüketime boğuyorken sen aksini söylüyorsun. Bunu bize açar mısın?
Tasarım aslında burada ortaya çıkıyor benim için. Çok malzeme ile tasarım yapmak ve çokluk içinde bu oranı sabit tutmak aslında kolay, peki “Az olan ile çok tasarım yapmak nasıl mümkün olabilir?” Çok ilgi çekici gelmişti bana tam da günümüzün ihtiyacı ve geleceğin konusuydu bu. Her şey bu kadar fazla ve ulaşılabilir iken az ile yetinebilir miydik? “Az”dan “çok” tasarım yapabilmek mümkün mü? Bu soruları kendime sorarak başladım ve büyük bir araştırma içine girdim. Dönüşen ürünler daha önce de tasarlanmıştı. Sevgili Hüseyin Çağlayan onlardan biri ve sanatının öncüsüydü, mobilyalar kıyafete dönüşüyordu. Harika bir görsel şölen, bilimin ve zekanın birleşimiydi. Peki giyim sektöründe dönüşüm sürdürülebilir olarak nasıl yeni bir amaca hizmet edebilirdi? Tamamen bu konu üzerine yoğunlaştım. Bir ürün tasarlayarak onun hem elbise hem çanta olarak kullanılıyor olması bana göre “az”ın “çok” ile buluşması ve sürdürülebilir yoluydu. Hikayemiz dönüşümde aynıydı ama hizmet ettikleri amaç ve fonksiyonellikte yeni bir start-up ve çağın başlangıcıydı. Bu geçmişe duyduğum saygının gelecek için harmanlandığı noktaydı benim için.
Doğa ve çevre konusunda çok hassas olduğunu biliyorum. Peki moda sektörü çevre bilinciyle nasıl ilintili? Ve kullanılan ürünler konusunda görüşlerin neler?
Moda şu an özgünlük bilincinden çok uzak, yaratıcılıktan ziyade para döngüsünün elinde yönetilen bir sektör haline geldi. Özgün olmayan her şey değerini kaybeder. Bana göre zaman içerisinde bir trend uğruna tasarlanmış bir koleksiyonun miladı kısadır. Bu kadar kısa periyotlar için tasarlanan her ürün doğaya zarar olarak geri dönüyor.
Çok çok haklısın… Peki bu yaratıcılıktan uzak tüketim modasında çözüm ne olmalı?
Önce sorun tespiti… Artık moda döngüsünde akılcı ve yaratıcı olmanın zamanı geldi. Sirkülasyon tamamen yanlış. Sistem değişmeli. Sürdürülebilirlik olarak bahsettiğimiz konu başlığındaki döngü, modanın döngüsünden bir hayli farklı. Moda teşvik eder, arzu nesnesi haline getirir ve yükselişi zirveye kadar çıktığında değerini kaybeder. Sürdürülebilirlik ise bir sirkülasyondur. Üretimin, etiğin, geleceğin, samimiyetin ve umudun olduğu bir döngü. Modanın iki yüzlü kısır döngüsü, sürdürülebilirliğe uzak geliyor bana. Sürdürülebilirliğin en yakın arkadaşı bana göre anti-moda.
Muazzam bir anekdot daha senden…
Ben aktivist bir moda tasarımcısıyım, trendlerin insanları kendi zevk ve öngörülerinden uzaklaştırdığını düşünüyorum. Bir etiket gibi üzerine yapışıyor moda insanların ve ait olmayan etiket zaman içerisinde bedenlerimizden düşüveriyor. Peki bu etiketin gerçek bedelini kim ödüyor, tabiki de doğa. Şimdi bu durumu terse çevirmenin, yeni aksiyonlar tasarlamanın tam zamanı insanlık ve dünya adına.
O zaman… Gelecekte ne tarz moda bizi bekliyor? Bilim kurgu filmlerindeki sahneler gibi mi olacak?
İnsanlık robotlaşmanın eşiğinde ve doğaya zararlı bir varlık haline dönüşmek üzere. Farkındalıksa bunu tersine çevirebilecek en güçlü silah.
Duyularımız insanlığa bahşedilmiş bir hediye. İnsan zekâsı da bu alanda devreye giriyor. Sanayileşmenin modayı getirdiği son nokta bir hayli ürkütücü. Gelecek için daha adil bir moda ve gerçekten mesleğini etiği, yaratıcılığı ve bilinci ile yapan insanların bu sektörde söz sahibi olması gerektiğini düşünüyorum. Ben ya da bir başkası yeter ki gelecek için bu kısır döngü halinden çıksın. Gelecek için umut tasarlayabileceğimiz sanatın ve teknolojinin insani duygularla harmanlandığı şahane bir olguya dönüşsün isterim modada.
Anlıyorum. Peki bu bahsettiklerin senin kreasyonlarına nasıl yansıyor?
Şu an modanın karşısında, bir moda tasarımcısı olarak aslında gelecekten sahneler göstererek anın kıymetini anlamımız gerektiğini empoze eden çalışmalar gerçekleştirmeye çalışıyorum. Çeşitlilik her zaman iyidir, multidisipliner olmak gibi aslında. Gelecek için modanın daha minimal olacağını, daha çok ve teknoloji ile harmanlanarak daha uzun solukluk tasarlanan ürünlerin hayatımıza gireceğini düşünüyorum. Gelecek onlarca yıl ise dünyanın yeterli stoku olduğu için eldekileri dönüştürmenin çok önemli bir noktaya ulaşacağını biliyorum. Ben hikâye tasarlamayı seviyorum, modada bilinçleri harekete geçirmeyi ve biraz geleceğe bilim kurgu ile şekil vermeyi.
Sanal sergiler, showroomlar çok konuşuluyor. Sanallığın, metaverse mesela, gideceği nokta nedir?
Simülatif bir dünya çok yakın bir gelecek… Gerçeğini yaşamak varken simülasyondaki yalnızlık beni ürkütüyor çünkü insanın doğasına ters bir kere. Teknoloji sadece insanlık yararına harmanlandığında güçlü bence.
Çok net oldu. Sanallık demişken dijital sanat ve NFT çok gündemde. Sence modada NFT ne durumda?
Dijital sanat çok farklı bir boyut Milano’da… Mesela Luca Licciardi’nin sanatı ve dijitalliği bütünleyen kendine özgü duruşunu beğeniyorum. Sanal dünyanın gerçeği yansıtacağı bir dönemin geleceği showroomların defilelerin ve sanatın bu mecradan yönetileceği aşikâr ama teknoloji daha bu evrimin başında, her şey çok yeni. Moda şu an NFT ile buluşmaya başladı. Bazı İtalyan moda markaları denemelerini geçtiğimiz aylarda gerçekleştirdi NFT üzerinden mesela.
Teknoloji demişken, sanayi devrimi seri üretimle perakende sektörünü devasa genişletti. Dijital devrimde neyle karşılaşacağız sence?
Dijital devrimin, sanayi devrimin aksine çevre dostu olacağını düşünüyorum. Simülasyonlar dijital teknolojilerin desteği ile üretimlerdeki hata payları bir hayli düşecek. Sanal ortamda insanlara showroomlarda kıyafetler gösterilerek karbon ayak izlerimizin azalması sağlanacak. Siparişler kadar üretim gerçekleştirilirken gerçekleşen üretimde fire ve atık olayı minimalize edilecek. Gerçeğe yakın mock up’larla ürünlerin sunumları dijital ortamlarda gerçekleştirilebilecek. Birçok kolaylık bizi bekliyor dijital çağda ve sanayi devrimine göre çok daha bilinçli bir gelecek kapıda.
Bir fark ettiğim de bir ara metroseksüellik akımı vardı erkek giyiminde. Şimdi ise erkek giyim ve kadın giyiminde günden günde daha çok benzeşiklik görüyoruz. Daha unisex bir tarza doğru mu gidiyoruz?
Metroseksüellik ilk çıkış yıllarında birçok tepkiyi de beraberinde getirmişti. Bizler görsel algı ile düşünce arasında paralel bağları olan canlılarız. Buna da gözümüz zaman içerisinde alıştı ve bakımlı olmak şık gözükmek bir gereklilik haline geldi. Aynı şekilde unisex giyim için de öyle çok yakında birçok moda markası ürünlerini bu şekilde tasarlayacak, aslında bunu dünya için yapacağız. Cinsiyetlerin, ırkların, dinlerin, sınırların insanları ayırmadığı daha mutlu bir dünya için tasarlıyor olacak moda endüstrisi de.
Moda vs Gelecek… Köşemin adı Gelecek Öncesi Çağlar… Çağlar açılıp kapanıyor. Ve dijital çağa şahit oluyoruz bir yandan. Bir modacı gözünden gelecek nedir?
Temelleri düzgün atılmış bir gelecek, geçmişinden beslenerek gününü yaşayan ve gelecek için üreten bir toplumun bütünlük içinde yaşadığı bilinçli bir dünya benim için. Gelecek benim için umut ve değişimin gerçekleşmiş hali. Bizim jenerasyonumuz fidanları gelecek için ekmekle yükümlü ve bende moda endüstrisi için elimden geleni yeni nesil için yapıyorum. Bilinç tasarlayarak onların yolunu açmak istiyorum. Son koleksiyonumda tasarlamış olduğumuz baskılarda sevgili genç iklim aktivisti Defne Belkıs’ın gelecek mesajları var, onları dijital sanatla buluşturduk. Daha bilinçli bir gelecek için anekdotlarımız var sizlere.
Sona gelmeyi istemesem de… Bayıldığım bir söyleşi oldu çünkü. Hayalindeki en uç gelecek güzellemesi nedir? Sen de oradaysan ne ile meşgulsün?
Sen de bilirsin bilim kurgu filmlerinde hep robotların insanlığı ele geçirdiği, duyguların, duyuların ya da ışınlanmanın konu edildiği süper güçler ile donatılmış insanların iletişimde olduğu bir dünya görüyoruz. Bence gerçek ütopya gelecek için meleklere dönüştüğümüz beyaz bir sayfa ve bu sayfada kanatlarımızı ayırt edemediğimiz bir dünya...
Twitter: https://twitter.com/FlzDag
Instagram: Benfilizdag