Dijital Rönesans… 5 yıl öncesinde bu iddiamla ilk defa karşınıza çıktım. Bu çağın orta çağını yaşıyoruz demem artık bir iddiadan çok kanıya dönüşüyor. Pandemi, ekonomik kriz, küresel iklim krizi, Ukrayna’nın gözümüzün önünde işgali, Afganistan’da yaşananlar, Suriyeli mülteciler, ülke sınırlarında yaşanan trajediler… Yeni dünya düzeni sanayi devriminde orta çağın feodal düzenindeki derebeyliklerinin yerini birleşmiş ülke beyliklerine bırakmıştı çünkü.
Aydınlanma… İnsanoğlu asırlardır yaratımı ve evreni anlamlandırmak ve anlatmak için bir bilime bir de sanata başvurdu. Birinden biri veya ikisi birden eksik olduğunda hep kaosları yaşarken, ikisini birden hayata geçirdiğindeyse aydınlanmayı yaşadı, medeniyetler kurdu.
Rönesans ile o dönemin deniz aşırı seferlere, kıtaları keşfe çıkan kaşiflerinin yeri de günümüzde gezegenler aşırı seferlere çıkan kaşiflere geçti. Aslında orta çağ rönesansı bilimin ve sanatın getirdiği özgür ve cesur hayal gücünün birlikteliğiyle günümüz çağının daha mikro haliydi.
Bilgi… İnternet ile bilgi toplumu oluşumuz da matbaanın icadı gibi bir etkiye sahip oldu. Bilgiye erişim kadar bilginin işlenmesi sürecinin bir o kadar önemli olduğunu fark ettik kısa zaman içinde. İnsani ve evrensel değerlerden yoksun salt bilgiye sınırsız erişimin işlerlik anlamında faydadan çok zarar da getirebileceğini gördük.
Sanat… Günümüzün dijital sanatı kadar, heykel ve resimler de özellikle bu aydınlanma dönemlerinde birer dışa vurum olarak karşımıza çıkar. Hatta çok da eskiye dayanır insanlığın yaşadığı toplumu, evreni ve özünde insanı ifade etme isteği. Örneğin, MÖ 36.000 yılında yapılan dünyanın en eski heykeli Hohle Fels Venüsü Almanya’nın Ulm şehrindeki bir mağarada bulunur.
Candan Arıcı… Heykeltıraş olmak için tema insansa mesela eserlerine psikoloji ve sosyolojiyi derinlemesine işlemek kadar geometri ve anatomi bilgisine sahip olmaktan, disiplinler arasılıktan bahsediyor görüşmemizin başında. Bilim ve sanat diyorum yine… İşte bu hafta bu temaları bir arada yaşatan bir kadın heykeltıraş ile birlikteyiz. Kendisi de kozmos, meta evrenler ve çocuklar denkleminde, taşları yontarak dünyanın en eski sanatıyla, günümüzü geleceğe taşıyan yaratıcı, atik ve cesur bir yürek.
Candan Arıcı, seni dinlemeye başlayalım.
Almanya Stuttgart da doğdum. Küçük yaşta ailemle birlikte Bursa’ya yerleştik. İlkokuldan itibaren üniversiteye kadar eğitim hayatım Bursa’da geçti. Hayalperest bir çocuktum. Bursa’da büyüdüğüm yıllarda ailemle sık sık hafta sonu doğaya giderdik. Gittiğimiz yerlerde toprak toplamaya bayılırdım. Ta o yıllarda kavanozun içine topladığım taş koleksiyonum vardı.
O zamanlardan aslında heykellerin malzemesine olan ilgin vardı demek…
Evet mesela annem de toprakla olan bağımı keşfettikten sonra mahallelerde toprak saksı üreten atölyeler olurdu ve annem ilk çamurumu oradan temin edip getirmişti. Çocukluk hayalimi gerçekleştirdiğim doğrudur. Ortaokul üçüncü sınıfta 2000’li yılların evi yarışması yapılmıştı mimarlar odasıyla, Marmara bölgesinde üçüncülük ödülü almıştım.
Tasarım yapmak ve gelecek vizyonu koymak ortaya… Harika! Peki edebi sanatlara da merakın var mıydı?
Kesinlikle! Sekiz yaşında bir yaz tatilinde ailece gittiğimiz Selçuk bölgesindeki antik kalıntılardan öyle etkilenmiştim ki ilk şiirim dönüş yolunda arabada yazıp anneme verdiğim bir kağıt parçasındaydı ve hala cüzdanında saklar.
Yaptığın işlerden söz edelim istiyorum. Tasarıma merakın küçüklüğünden geliyor peki neden heykel yapımını tercih ettin?
Heykel, üniversiteye girerken de tek tercihimdi yani bir anlamda da hedef odaklıydım. Üçüncü boyut etkisiyle çalışmak gerçekliğe daha yakındı benim için. Heykelde modelaj sırasında yaptığımız manipülasyonlar, gün ışığı ile ortaya çıkan formlar beni hep etkilemiştir. Figürün dramatik yapısından etkilendim ama aslında soyut olan bir fikrin somut ifadesi her zaman heyecanlandırmıştır. Mimar Sinan heykel bölümünde eğitim aldım. Okulumuzun çok kıymetli hocalarıyla çalışma fırsatım oldu.
Heykeller… Çok güzel işler çıkarıyorsun. Heykellerinin hikayesini senden bir rica edelim.
Teşekkür ederim, manyetik alanlara, atoma ve frekanslara hep ilgi duydum. Bilim yazıları yaşadığımız dünya gerçekliğinde hep çıkış noktam oldu. Beş duyuyla algılayamadığımız frekansların aslında atomun partikül boyuna dönüşme hikayesini üç boyutlu bu dünyada beş duyumuzla gördüğümüz her şeyi bir titreşimi olduğunu düşündüğüm için figürler üzerinden yıllardır bu konuyu heyecanla ele alıyorum.
Nasıl karar verdin bu alanda işler üretmeye heykellerinde?
Benim her zaman yaşamla ilgili sorularım ve dertlerim oldu. Kendi varlık sorunsalımı, fiziki planda insan olarak yaşamayı hep sorguladım. Lineer zaman algısında olduğumuzu düşündüğüm için geçmiş, şimdi ve gelecek sorgusu işlerimi yaratırken temel noktamdı. Beş duyunun ötesinde evren içinde evrenler, mikro ve makro kozmos incelediğim alanlardı. Sorularımın cevaplarını heykellerimin üzerinde aradım.
Elde ettiğin bu farklılığının ve başarının arkasında ne olduğunu düşünüyorsun?
Geleceği çok merak ediyorum. İnsan ırkının tarihsel süreçteki serüvenleri, gelişimi ve son dönemdeki teknolojik ilerlemeyi takip eden işler üretmek hedeflerim arasında. Ve aslında alanımda eğer bir başarım varsa, öyle görülüyorsa sanırım yaptığım işe olan yakınlığım, içtenliğim ve samimiyetimdir.
Büyüleyici bir atölyen var, orada yaratmaya çalıştığın fark nedir?
Atölyemle manevi bir bağım var. Orası benim mabedim gibi. Duvarları arasında altı yüz yıllık bir geçmişe sahip olan bu mekan beni yaşadığım dönemden koparıp, kentin içinde ama kent karmaşasından uzak, dingin ve düşünsel yaratımıma katkıda bulunan bir ortam sağlıyor.
Diğer sanat dallarından seni farklı kılan, yaratmaya özen gösterdiklerin dersem?
Sanatçının felsefesinin önemli olduğun düşünüyorum. Hangi tür ve malzemeyle çalışırsak çalışalım asıl olanın sanatçı olduğu fikrindeyim. Çıkan ürün ise başlangıçtaki çok uzun araştırmaların, alt okumaların ve malzemeyle geçen onlarca saatin sonucudur. Sanat dallarının her birinin çok biricik olduğunu düşünüyorum bu yüzden sanatın dallara bölünmesini de çok anlamlı bulmuyorum.
Zamanla sanatçının ruhu da değişir, gelişir derler.
Evet, zamanla her şey değişir. İnsan zihnini neye odaklar, zamanını en çok neyle geçirirse o alanda da başarısı ve konuya bakışı tabi ki gelişerek değişir. Benim verdiğim mesajlar, değişen ben ve dünyayla birlikte malzeme anlamında değişiklik gösterse de derdim ve manifestom yıllardır aynı.
Senin bir önceki eserlerinde verdiğin mesajlar nelerdi?
Mesajlara gelecek olursak, insanın kozmos da ki tek bilinçli tür olmadığını, olmayabileceğini ve ekolojik sistemin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Bununla ilgili düşünsel süreçlerim ve üretimlerimde kendi distopik dünyamı kurguladım.
Etkileyici ve evrensel bir bakış… Gelelim yeni koleksiyonuna. Nasıl bir tema ile geliyorsun?
Kozmos ve çocuk teması… İnsanın aslında sonsuz ve sınırsız olasılıklar içinde, çocuk saflığında ve merakında kaldığı sürece daha gelişmiş bir toplumsal plana ulaşabileceğimizi ve insani değerleri, duyguyu, teknolojiyle kaybetmedikçe, ikisini dengeli kullandığımızda geleceğin daha eğlenceli ve konforlu, daha yaşanabilir bir ekoloji hayali ile ürettiğim işler olacak.
Peki dijital çağda kültür sanat ve heykelin öneminden bahseder misin? Bu çağ için yaratıcılık nasıl bir öneme sahip sence?
Hepimizin bildiği gibi NFT vb sanat üretilebilecek çeşitli yazılımlarla tanışmaya başladık. Tabi ki üretim şartlarımızı teknoloji etkiledi, kolaylaştırdı, zamanı kısalttı ve daha kalabalık bir kitleye ulaşmamızı sağladı. Daha görünür olabilme imkanımız var. Ama ne üretirsek üretelim, teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, nitelikli insan düşüncesinin daha kıymetleneceği bir yöne gidiyoruz. Yeni çağ olan dijital çağın gerekleri insanların hayal dünyalarını daha kolay ifade etmeleri için bir olanak sunuyor ki bunu sadece plastik sanatlar olarak sınırlayamayız. Her alanda üretime ve yaratıma teşvik eden bir teknolojimiz var artık. Gerçekliği eğip bükebildiğimiz, iletişim dilimizin daha rafineleştiği bir alanda olmak keyif vericidir.
Sence heykellerin zamanı gelip diğerleri gibi bu alanda dijitalleşecek mi? Dijital eserler arasında heykelleri görecek miyiz NFT olarak?
Kesinlikle dijitalleşecek ve öyle de oldu. Hatta arşivleme ve telif konusunda da oldukça korunaklı bir alan sağlıyor. Kesinlikle dijital eserler arasında heykelleri görebileceğiz.
Heykelcilikte Türkiye dünyada nerede yer alıyor ve neler yapılmalı sence?
Genç nüfusa sahip bir ülkemiz olduğu halde, henüz dünyada hak ettiğimiz yerlerde olduğumuzu düşünmüyorum. Sanat takipçilerinin bilinçlendirilmesi ve belki ulaşılabilir sanat nesnelerinin daha teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Konuyu ülkeler bazında değerlendirmiyorum. Bence dünyada şehir bazında, fuarlar, sergiler ve sanatçıların bir araya geldiği alanlar oluşmaya başladığını düşünüyorum. Yeterli destek henüz yok. Başarıya ulaşmak için daha kolektif alanlar oluşturulup daha çok çalışmalıyız.
Özellikle bu sektörün katma değer yaratması, ülke ekonomisine katkısı, marka değer taşıması gibi konulardan kısaca bahseder misin?
Şöyle ki… Ülkemiz, sanat alanında henüz kapağı kaldırılmamış cevherlere sahiptir. Henüz dünyaca keşfedilmemiş büyük bir potansiyele sahip olduğumuzu düşünüyorum. Keza Anadolu topraklarının çok sesliliği, kültürel alt yapısı, esin anlamında birçok zenginlik barındırmakta.
Kreativite vs Gelecek… Köşemin adı Gelecek Öncesi Çağlar… Çağlar açılıp kapanıyor. Ve dijital çağa şahit oluyoruz bir yandan. Bir kadın heykeltıraş gözünden gelecek nedir?
Geçmiş, şimdi ve gelecek. Geçmiş katılaşmış, şimdi akışkan ve gelecek henüz hayaldir. Ama insan zihni hayal edebildiği sürece nitelikli hayallerle şimdiden hareketle geleceği inşa eder. Şimdinin gücü, önemi, anın kalitesi gelecek için en önemli noktadır.
Gelecek Öncesi Çağlar köşemin ana konusu: Multidisiplinerlik ve yaratıcılık... keza sen de çok disiplinlisin. Gelecek nesillerin heykeltıraşlıktan kazanımları nelerdir? Heykellerin geçmişi anlatmasının yanında, gelecek ile bağıntısını verir misin?
Bütün üretim disiplinleri son dönemde birleşmeye başladı. Ve bu çeşitliliğin hayal ettiklerimizi gerçeğe dönüştürme imkânı, düşüncenin somutlaşmaya başlamasının olasılıkları teknoloji ile arttı. Giderek rafineleşen algımız sanata da eminim olumlu yönde yansıyacaktır. Özetle: “Heykeller, durağanlıktan kurtulacaklar.”
Hayalindeki gelecek güzellemende ne ile meşgulsün?
Ben orada fikirlerimi uçuşturmakla ve sizlere ulaştırmakla meşgulüm. Sizin için kitap seçkimi sunmak istiyorum şimdi yeri gelmişken. Dünyadaki iki mit araştırmacısından biri olan Joseph Campbell’ın ‘’Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’’ isimli eserinde mitlerin analitik yapısını ortaya koyduğu kitap bu. Ve orada geçen şu sözle hikayemi bitirmek istiyorum. Joseph Campbell bu eserde şöyle der: ‘’Her toplulukta bir seçilmiş kişi çıkar ve bu seçilmiş kişi topluluk tarafından bir göreve gönderilir. Yolculuk başlar, hedefe ulaşılır. Verilen görev yapılsın ya da yapımlasın, seçilmiş kişi bir süre sonra topluluğa geri döner. Artık gidenle dönen aynı kişi değildir. Giden seçilmiş kişi, topluluğa dönense beraberinde yolun bilgisini ve deneyimini durağan kalabalığa getirmiş olan kahramandır.”
Twitter: https://twitter.com/FlzDag
Instagram: Benfilizdag