Bugüne kadar insanlık birçok çağ gördü. Karanlık Çağ’dan çıkıp, daha kendini fark etmemişken doğayı işlemeye başladı ve Taş Çağı’na geçti. Sonra ateşle doğayı şekillendirmeye, madenleri eritip araç gereçler yapmaya başladı. Maden Çağı’ndan sonra İlk Çağ’a geçti, ortaya çıkan iletişim kavramı ile artık yazı yazabiliyordu. Dinsel ve felsefi akımların dünyayı sarmasıyla göç etmeye başladı ve Orta Çağ’ı yaşadı. Yeni Çağ’da dünya haritasını değiştirdi; imparatorluklar oluşuyor, güç yer değiştiriyordu. Demokrasi ile yüzleşti, bilimsel gelişmeler hız kazandı, Yakın Çağ’ı yaşadı. Sonra bu çağın ismini değiştirmeye çalıştılar. Dediler ki bu çağın ismi “Petrol Çağı” olsun çünkü petrol çok önemli bir buluş. Yok, dediler; sonra bu çağın adı Bilgisayar Çağı olsun, Teknoloji Çağı olsun, Uzay Çağı olsun. Hayır, içinde bulunduğumuz çağın adını size söylüyorum: SON ÇAĞ! Ne zaman başladı? 2015 yılında başladı. Çünkü dünyanın ilk insansı robot fabrikası Türkiye’de, Konya’da kuruldu ve 2015 yılında Son Çağ başladı. Son Çağ’ın yaklaşık ömrü 250 yıl:
30 yıl sonra bugünün mesleklerinin yarısı yok olacak.
50 yıl sonra dünyada insan nüfusu kadar insansı robot olacak.
100 yıl sonra insanlarla insansı robotlar aynı haklara sahip olacak.
150 yıl sonra insanların tamamında organlarının birçoğu robotik olacak.
200 yıl sonra biyolojik insanın hükmü kalmayacak. 250 yıl sonra da biyolojik insandan bahsedilmeyecek… diyor Özgür Akın…
Bu kısmı söyleşimizin içeriğinden ön sözüme almak istedim… Yukarıdaki bu muazzam iddialarıyla ilk 1995’te çıkılmış dijital bir yolun sahibi, yerli ve milli robotik fabrikası ve yazılım şirketleri Akınsoft ve AkınRobotics’in kurucusu, Ütopyana Dokun isimli kitabın yazarı, yaratıcı, özgün ve maceraperest bir zekâ Dr. Özgür Akın. Hayal etmekle azmi ve bilgiyi birleştirip, imkansızı mümkün kılanlardan… Gerçek bir örnek!
Özgür Akın’ı merakla tanımayı bekliyorum…
Seydişehir’de doğdum, babamın öğretmen olmasından kaynaklı çocukluğum köyde geçti. Çok ders çalışan biri değildim, hatta hiç çalışmazdım diyebilirim. “Siz doğru yaşayın, hayalleriniz plan planlarınız gerçek olur…” sözüm beni hep ileriye taşıdı. Ailemin desteğini hep yanımda hissettim. Bulduğum kırık dökük oyuncaklardan kendimce birtakım icatlar yapıyordum. Teknolojiden ne kadar uzak olsam da teknoloji sevdalısı bir çocuk olarak büyüyordum. Şartlardan dolayı medeniyetin ulaştığı teknolojiye biz kısmen erişiyorduk. Konserve kapaklarından teraziler, kibrit kutularından oyuncaklar yapıp oynayarak büyüyorduk. Pil tabanlarını, gazoz kapaklarını oyun oynamak için para yaptığımız dönem, bunların atık olduğunu ve bakkaldan şeker alamadığımı fark ettiğimde henüz 5 yaşındaydım. Bulduğum çözümle iki tane konserve kapağını bir çubuğa iplerle bağlayıp terazi yaptım. Bir tarafına çocukların sokaklarda dikenlere takılan ya da kendi koyunlarından kestikleri bir avuç yün, diğer tarafına da şeker koyuyordum. Çocukların getirdikleri yünün karşılığı olarak yün ağırlığınca şeker veriyordum. Onlardan aldığım yünü ise bakkala satarak daha çok şeker alıyordum.
Aslında girişimcilik ve icat çıkarma ruhunuz o zamanlardan varmış…
Evet, kesinlikle. Mesela köydeki eski hurda tenekeleri toplayıp hurdacıya satıyordum. Tek başıma işlerin yavaş yürüdüğünü görünce köyün çocuklarını organize ettim ve onların topladığı tenekeleri de almaya başladım. Para kazanmanın çok zor olmadığını gördüm. Ticarete çok erken atılıp sıkılmamdan mıdır neden bilinmez ama ileride ticareti değil, bilimi seçecektim…Tabi eğitim hayatım boyunca yazları okul harçlığı çıkarmak için yaptığım börek satmak, salatalık satmak, limonata satmak, uçan balon satmak vb. birçok iş yapmamın da etkisi vardır bunda.
O dönemlere ait bir anını paylaşır mısınız?
Elbette. Henüz okula başlamadığım dönemlerdi. Evimizin altındaki ahırda baktığımız inek ve tavuklardan günlük ihtiyaçlarımızı karşılıyorduk. Süt sağmak, yumurta toplamak gibi tabii ki el yordamıyla yapılıyordu. O günlerde hep hayalini kurardım; sütlerin makinelerle sağıldığı, yumurtaların otomasyonla toplandığı büyük bir çiftlik kuracaktım. Arkadaşlarla bir gün köyün çeşmesinde oyun oynuyoruz. Bizim yaptığımız arabaların tekerleklerine benzer büyük tekerlekleri olan ve içerisindeki insanları taşıyan büyük bir şeyin köyümüzün meydanına doğru geldiğini fark ettik. Bu bir otobüstü! Hayatımda ilk defa bir otobüs gördüm ve mesleğimi seçmeye karar verdim. Büyüyünce otobüs şoförü olacaktım.
Çok içten! Nasıl gülümsettiniz beni… Ya sonra?
Sonra otobüsün açılan kapısından içerisini, koltuklarını gördüm. Hemen kendimce geliştirmeye başladım, “AR-GE”sini yaptım. Planlar, planlar… Kendi kendime: “Uzun yolculuk yapacağım, yolcularım olacak. Fakat yolculuk esnasında o insanların eğlenmesi, hoş zaman geçirmesi gerekir.” dedim. İnsanların seyahatleri esnasında daha konforlu ve eğlenceli zaman geçirmelerini sağlamak için otobüslere buzdolabı ve televizyon eklenebileceğini düşündüm. Endüstriye katılabilecek ilk inovatif fikirlerim o günlerde oluşmuştu. Bu istekle bilgisayar mühendisliğini bitirdim, yüksek lisansımı endüstri mühendisliği üzerine, doktoramı ise robotik alanda tamamladım.
Gurur duydum ve duygulandım… Peki, yerli ve milli değerimiz AKINROBOTICS ve AKINSOFT’dan bahsedelim. Nasıl başladınız?
Şöyle… Etrafıma baktığımda dünyanın evrildiği yönü görmek çok da zor olmadı. Teknoloji, ülke ekonomilerinde bir kalkan. Evet tarım da olmalı ülkenin ihtiyaçlarını karşılamak adına bunu da yine teknoloji ile yaparsan verim elde edebilirsin günümüzde kara sabanla tarla sürmeyle olacak bir şey değil. Yaşamımızdaki en önemli buluşlardan bir tanesi tekerlek, diğerleri ise bilgisayar ve internettir diye düşünüyorum. Tek tuşla dünyanın diğer uçuna ulaşabiliyorsun (ışınlanma diyebiliriz). Bunları da yazılımlar aracılığı ile yapabiliyorsun. 1995 yılında AKINSOFT’u kurduğumda Türkiye de yerli yazılım üreten firma yoktu. Dış menşeili firmalar ülkemizde bu alanda otorite oluşturmuşlar pastadan en büyük payı alıyorlardı. Firmamı kurduğum gün robotik alanda yapacağım vizyonlarımı açıklamıştım. Başarılı sonuçlar elde etmek için yazılımından tasarımına her şeye hâkim olmamız gerekiyor. Robotik teknolojiler oldukça maliyetli büyük bütçeler isteyen bir yatırım alanı, bunun yanında bir de gönül işi pes etmeyi kabul etmez.
1995… Bu işte vizyonerlik ve liderlik denilen… Ya sonra?
AKINSOFT‘tan kazandığımız paraları AKINROBOTICS’e sermaye yaptım. 2017 yılının son çeyreğinde fabrikamız resmi olarak açıldı, büyük bir ivme kazandı, istihdamı genişleterek üretimi hızlandı. Ürettiği robotlar ile ülkemizde ilklere imza atarken dünya da üretilen robotlarla kıyaslamalara gidildi. Onların bilgi birikimi 30 yıla dayanırken aldıkları büyük maddi destekler tartışılmaz. Bizler ise yolun başındaydık ve bizim robotlarımızın yakaladığı yüksek teknoloji ile yarışlara sokuldu. Hiçbir destek almadan yazılımlarımızdan kazandıklarımız ile bu yolda ilerliyoruz.
Harika! AKINSOFT ile şimdi neredesiniz? Bir de hedeflerinizde daha ne var merak ediyorum.
AKINSOFT 81 ilde 2000’in üzerinde çözüm ortağı ağı ile ülkemizde ve 32 ülkede rüştünü ispatladı. Robotlarımızın yurt dışı satışları gerçekleşmekte. Bilim ve teknoloji alanında insanlığa ve ülkemize hizmet etmeyi amaçlıyoruz. 2023 yılındaki hedefimiz Uzay Teknolojileri Ar-Ge Üssü ve AKINSOFT Yüksek Teknoloji Üniversitesi kurmak.
Heyecan verici! Siz bu alanda ilk girişimde bulunduğunuzda nasıl tepkiler aldınız?
Firmamı kurduğumda 15 metre karelik küçük bir dükkandı bilgisayar tamiri yapıyor, parçalarını satmaya çalışıyor, bir yandan da yazılım yapıyordum O günlerde robot yapacağımı söylediğimde bana herkes gülmüş, mahallenin delisi gözüyle bakmışlardı. Bir günde karar verip yazılım ile ilerleme kararı aldım. Hayallerimi gerçekleştirmek robot yapmak için çok para kazanmam gerekiyordu. Yazdığım ilk muhasebe programını pazarlamak için günlerce çalmadığım kapı kalmıyordu. Ümidimi hiç yitirmedim ve bir gün ilk satışımla azmimim ve disiplinli olmamın mükafatın aldım.
Robotların kullanımının küresele tam anlamıyla yerleşmesi ne zamana olur?
Uzak bir tarih değil aslında… 40 yıl sonra yanınızdan bir humanoid yürüyerek geçecek, siz onun insan mı yoksa bir robot mu olduğunu anlamayacaksınız. Yaşadığımız dönemde, endüstri alanında imalat ve montaj işlerinde endüstriyel robot kolar ve elemanlar, tıp alanında, evlerimizde, okullarda eğitim sahasında yerini alacak, hastanede otelde refakatçı veya resepsiyonist, restoranlar da karşılama ve garsonluk görevi yapan robotlarla karşılaşacaksınız. Dünya genelinde verimliliğin yükseltilmesi için endüstriyel robotlar oldukça yaygın kullanılıyor şu anda.
Yeri gelmişken yapay zekâ ve derin / makine öğreniminden de bahseder misiniz?
Yapay zekâ, insansı robotlar ve büyük verinin konuşulduğu günümüz dünyasında artık hepimizin bilmesi gereken bazı kavramlar olarak hayatımızda yer bulmaya başladı. O kavramlardan biri de derin öğrenme. 1950 yılında ünlü İngiliz matematikçi ve bilgisayar bilimcisi Alan Turing, yazdığı bir makalede makinelerin düşünüp düşünemediğini gündeme getirmişti
Makine öğrenimi, yapay zekanın alt kolu olarak kabul edilmekle birlikte yapay zekadan daha fazla gelişmiş bir kavramdır. Yapay zekâ, yalnızca programlandığı sonuçları verebiliyorken makine öğrenimi, programlanmadığı sonuçları bile verebilecek yapıda bir yapay zekâ koludur.
1959 yılında yapay zekâ araştırmalarının öncülerinden olan Arthur Samuel makine öğrenimini, “makinelerin bilhassa programlanmadığı sonuçları öğrenebilme kabiliyeti” olarak tanımlamıştır. Arthur Samuel bilgisayar ortamında çalışabilen, kendi hatalarından ders alan ve böylece kendini geliştiren bir dama oyunu da yapmıştır.
Çok ilginç bir konu bu… Makinelerin düşünebilme, öğrenebilme becerisini hayal etmek aslında… Peki günümüzde neredeyiz makine öğreniminde?
Günümüzde çevrimiçi çalışan birçok uygulama, makine öğrenimini kullanmaktadır. Örneğin Facebook, size zaman tünelinde ne göstereceğine bu algoritma ile karar vermekte; Amazon hangi ürünlerini tavsiye edeceğini makine öğrenimi ile gerçekleştirmektedir. Zaman ilerledikçe insanlardan daha hızlı öğrenen, daha nitelikli sonuçlar meydana getiren bu sistemin öneminin arttığı günümüzde her ne kadar derin öğrenme algoritmaları oluşturma konusunda henüz istenilen seviyede olunamasa da yapılan çalışmalar devam etmektedir.
Haklısınız… Zamanla işlerimiz kadar birçok alanı da onlara bırakıyoruz o zaman…
Evet. İnternet ortamına depolanmış binlerce ideoloji, özgürlük, egemenlik gibi tüm bu olgular yapay zekalar tarafından içselleştirilecek. Bu makineler belki yavaş ama kendilerinden emin ve kararlı bir biçimde insanlardan daha zeki hale geliyor. Toplumsal tabuları yok, duygusal boşlukları yok, cinsiyet ayrımları yok ki zaten cinsiyetleri bile yok. O gün geldiğinde kadın erkek eşit olacak. Yapay zekalar tüm toplumsal tabuların sonunu da beraberinde getirecek. İnsan; evrende harikulade yer kapladığını düşünen, hayalleri tutsak, minik nokta! Korkmalısınız diyorum!
Sanayi devriminden dijital devrime dersek…
Elbette. Fabrikalar için bugüne kadar “bacası tüten” ifadesi kullanılır, “Bizim ülkemizde bacası tüten birçok fabrika var.” denirdi. 4. Sanayi Devrimi ile artık bacasız hatta penceresiz fabrikalar çıkmaya başladı. Mum ışığına bile gerek olmayan bu karanlık fabrikaların içerisinde insanların çalışmadığı, tamamen robotik sistemlerden oluşmuş, 24 saat aktif üretim yapan hatlar var. Endüstride toplam kalite yönetimini yakalamaya çalışan bu fabrikalarda yapay zekâ yazılımlarıyla üretim süreçleri kararları da alınıyor. Üstelik bu fabrikalar dünyanın çeşitli yerlerinde konumlanmış ve birbirleriyle iletişim halindeler.
Çok doğru tespitler. Bir de iş gücünün robotlara ve yazılımlara tamamen geçeceği korkusu…
Şöyle açıklayayım. Biz, hala robotların işlerimizi elimizden alıp almayacaklarını tartışırken durumun farkında olan dünya genelindeki birçok ülke ve şirket, robot iş gücüne her geçen gün daha fazla yatırım yapıyor. Hatta bu durum, bir zamanlar Avrupa ve Amerika’daki büyük şirketlerin dünya pazarına ürün satmaya başlamalarından sonra üretim hacimlerini genişleterek kendi ülkelerinde insan kaynağının pahalı olmasından dolayı iş gücünün daha ucuz olduğu Uzak Doğu’ya fabrikalarını taşıma sürecini durdurdu ve tam tersi bir durumu ortaya koydu. Yani büyük şirketler, penceresiz fabrikalarını kendi topraklarına geri taşımaya başladılar. Bu durumu insanlık açısından iyi veya kötü olarak değerlendirmek yanlış olur. Çünkü gelecek zaten geliyor ve bunu engellemeniz mümkün değil.
Peki dünyadaki örnekler ve Türkiye’de robot kullanımı nerede?
Güney Kore başı çekiyor, robot kullanımında 720’leri geçti. Güney Kore ki bizden çok sonra savaştan çıkmış bir ülkedir. Dünya ortalaması 85 iken biz Türkiye olarak henüz 20’ler civarındayız. Üretim dünyasında yaşanan teknolojik gelişmeler, rekabeti çok daha önemli noktaya getirdi. Bir ürünü ucuz ve daha kaliteli üretebilen üreticiler işlerini büyütürken, rekabette geride kalanlar küçülüp kaybolmaya mahkûm oluyor. Üretimde, fiyat ve kalite rekabetini sağlayabilmek için endüstrinin her alanında robotik teknolojilerine yatırım yapmak zorundayız.
İnsansı Robotların hakları üzerine çalışmalar başlatıldı ve onlara da vatandaşlık verileceği belirtildi…
Evet, doğru. Robot Hakları Evrensel Beyannamesi… Öncelikle “Robotlar neden insansı yapılıyor?” sorusuna cevap arayalım. İnsanoğlu ilk çağlardan bugüne doğayı işlemiş ve işlerini kolaylaştırmak için kendisine araç gereçler yapmıştır. Ancak yetinmemiş, her geçen gün teknoloji ile bu araçları geliştirmiş ve makinelere dönüştürmüştür. Enerji olarak ise ilk kendi gücünü; sonra hayvan gücünü, buhar gücünü, elektrik gücünü ve günümüzde atom enerjisine kadar kullanmıştır. İnsan aynı zamanda kendisine de hep bir yardımcı aramıştır. Bir dönem, bir kitle diğer bir kitleyi kendi yapmak istemedikleri ya da fazla olan işlerini yaptırmak için kullanmıştır. Yani üst tabaka köleleri kullanmıştır. Köleliğin kalkması ile yine kendisine itaat edecek ve kendisi ile yaşayabilecek bir yardımcı aramıştır. Tuttuğu penseyi, tornavidayı tutabilecek; merdiven çıkabilecek, araba kullanabilecek, oturduğu sandalyeye oturabilecek ki insan ergonomisine uygun tüm ortamlarda bulunabilsin ve tüm araç gereçleri kullanabilsin.
İnsan kölelerden, “İnsansı Robotlar”a…
Evet… Öyleyse insana en iyi hizmeti yapacak makine, yine insan gibi olmalıydı. Elleri, ayakları, duyuları ve tüm anatomik yapısı insansı olmalıydı. Yani insansı robot olmalıydı. Aynı zamanda dünyada yaşayan canlılar arasında dünyaya en iyi uyum sağlamış ve onu kullanan insandır. Yani insan anatomisi yeryüzü şartlarına uygundur. Bu da robotların insansı yapılması için etkendir. Fakat insanlık bir şeyi gözden kaçırıyordu. Kendisi gibi zeki olan bir insanı köle yapamayacağı gibi bir robotu da köle yapamayacağı gerçeğini… Bu hataya gelecekte yapacağı akıllı makinelere isim verirken çoktan düşmüştü. 1920’de Çekoslovak Karel Capek’in yazdığı bir tiyatro oyununda ilk kez “robot” kelimesi kullanıldı. Yazar bu kelimeyi Çek dilinde “hizmet eden” anlamında kullanılan “robota”dan türetmişti.
Evet… Bilim kurgu edebiyatı tarihinde sinemaya uyarlanan Terminatör’ün atasıdır… Peki nasıl kimliklerden söz ediyoruz?
Şimdi gerekirse fişini çekeriz, diyeceğimiz kadar basit bir kimlikten bahsetmiyorum. Sibernetik biliminin ilerlemesiyle yapay zekalar internet üzerinde akan veriyi sentezleyecekler, derin öğrenme ile tüm sensörleri kullanarak doğayı tanıyacaklar ve büyük veriyi oluşturacaklar. Oluşturulan büyük veri, kılcal damarları olan insansı robotlara blockchain teknolojisi ile kişilik ve kimlik kazandıracak. Gen bilimi, moleküler tıp ve nanoteknoloji kullanılarak insansı robotlar doğaya daha çok uyum sağlayacak. Ortaya çıkan Digital Sapiens (Dijital İnsan) değil sizin onun fişini çekmeniz, kendi varlığını korumak için bütün kurallara uyacaktır. Tek bir varlıktan değil, insan gibi unique yani tek ve benzersiz olacak milyonlar hatta milyarlarca bireyden bahsediyorum.
Bu duygusal zekaya sahip Dijital İnsan’a biraz daha değinseniz…
Elbette. İnsanlarla birlikte sosyal yaşamda gelişecek olan Dijital İnsan’ın canlıya yakın olacağını göz ardı edip, ona makine desek de Evrenin Temel Yasası gereği o da varlığını sürdürme içgüdüsüne sahip olacaktır. Gün geldiğinde büyük veri içerisinde kemikleşmiş olan insansı robotları köleleştirme ilkesindense onlara haklar tanıdığımızı görmeleri belki de bizim varlığımızı sürdürmemiz için bir şans olabilir. Robotlar çok yakında yapay zekâsı gelişmiş, duygusal zekaya sahip, öğrendiğini unutmayan, çok büyük bir hafızası olan ve insanlığa öğütler veren guru varlıklar olacaktır. Verecekleri ilk öğütlerin de kendileri için hak istemek olacağını düşünürsek gelin insanlık olarak yine aynı hataya düşmeden ‘Robot Hakları Evrensel Beyannamesi’ni yazalım. Aslında bu tek maddelik bir beyannamedir: — “Bir robot, insanla aynı haklara sahiptir.” Siz ne düşünürsünüz bu durumda?
İnanılmaz gibi gelse de çok yakın bir gelecekte bunlarla karşılaşacağız diyorum… Ülkemiz açısından robotik sektörünün yeri ve öneminden de bahseder misiniz?
Robotik teknolojiler tüm dünyada hızla gelişmekteyken Türkiye’nin bu gelişmelerin gerisinde kalmaması hayati öneme sahiptir. AKINROBOTICS olarak İnsansı robotlarla birlikte eş zamanlı yürüttüğümüz projelerimizden Sipariş Hazırlama Otomasyonu, 4 ayaklı Robot ARAT, Tarım Robotu, UV-C Sterilizasyon Robotu ve devam eden projelerle bu teknolojilerin ülkemizde de üretilebileceğini ispatladık. Maalesef biz, toplum olarak da kendimizi yermeyi seven bir kültüre sahibiz. Fakat belirtmeliyim ki biz, elektronik, mekanik ve yazılımsal olarak dünyanın çok gerisinde değiliz. Sadece birkaç yıl gerideyiz diyebiliriz. Bu açığı çok hızlı bir şekilde kapatabilecek kabiliyetimiz var. Yeter ki bilim insanlarımıza gerekli fırsatlar tanınsın.
Makineleşmenin kalkınmaya katkısını konuşursak… 3. Endüstri Devrimini kaçırdığımız söylenir ya hep, 4. Endüstri Devrimi için neredeyiz?
Açıklayayım. Ağır sanayinin lideri Almanya, tahtını Çin’e kaptırırken dijital sanayinin lideri olabilmek için 2011 yılında “Endüstri 4.0” diye bir kavram ortaya attı. Endüstri 4.0 ne? Gerçekten içinde bulunmamız gereken bir şey olduğu için mi sürekli ülkemize bu dayatılıyor yoksa Endüstri 4.0’a pazar olarak mı hazırlanıyoruz? Baktığımızda ülkemizde Endüstri 3.0’ı bile tam uygulamış değiliz. Hala otomasyon sistemlerine bile tam olarak geçmiş değiliz. Endüstri puanımız 2,5’larda. Bu sebeple Endüstri 4.0 kavramına çok takılmayın. Endüstri 4.0, Almanya’nın tescillemeye, belgelendirmeye çalıştığı; dünyaya dikte etmek istediği bir kavramdır. Buna Almanya’nın markalaştırma hareketidir de diyebiliriz. Alman endüstrisi olayı fark etti ve dedi ki “Ağır sanayi bitti, şu işe de girelim.” O nedenle Endüstri 4.0 kavramını oluşturdu. Birçok kurum, birçok ülke peşinden koştu. Elini veren kolunu kaptırıyor. Sonra küçücük bir belgelendirmeyle garantisine bilmem ne kadar, servisine bilmem ne kadar ödersiniz.
Anlıyorum… O zaman Endüstri 4.0 derken ne yapmalıyız?
Başlangıç olarak anlamamız gereken endüstride gerçekten bir 4. devrim oluşuyor ama bunun adı Almanya’nın dediği şekilde değil. Bizim yapmamız gereken, kendi kavramlarımızın peşinden gitmek. Biz buna Endüstri 4.0 demiyoruz, “Dijital Dönüşüm” diyoruz. Biz dijital dönüşüm yapmaya çalışıyoruz. Endüstri 4.0’a eğer balıklama atlar, cebimizdeki paraları bu alana aktarırsak ülkemizdeki ancak 3 veya 5 tane firma Endüstri 4.0’a geçer ama ülke ve millet olarak endüstrimiz geride kalır. Size yapacaklarından bir tanesini örneklemek istiyorum: 100 bin Euro’ya size tezgah satacaklar, 30 bin, 40 bin Euro’ya size tezgah üzeri için malzeme verecekler, sonra 10 bin Euro’dan etiketler yapıştıracaklar ve eğer bu etikette çizik varsa size 50 bin Euro ceza kesecekler. Eğer üzerine bir şey eklemek isterseniz de “Endüstri 4.0’a uyumlu değil, ekleyemezsiniz.” diyecekler. Sonra buradan tekniker gelirse 250 liraya gelir; Almanya’dan tekniker gelirse 5 yıldızlı otelde kalır, yol ücretlerini alır ve saatliğine de 1000 Euro yazarak geçer gider. Neden? Çünkü onun Endüstri 4.0 sertifikası vardır. Kısacası elinizi vermeyin; sonra kolunuzu değil, gövdenizi kaptırırsınız.
Robotik vs. Gelecek… Bir yazılımcı, mühendis gözünden gelecek nedir?
İnternet ile beslenen büyük veri, kısa dönem hafızası kötü olan “Homo Sapiens-Düşünen İnsan” denen ve ağırlıklı karbon bileşikli organizma için aslında geçmişin ve yaşanmışlıkların hafızası olacaktır. Bunu anlayamayan ve kendine ait sosyal medya mecralarını sadece kendisiyle doldurarak bu devrimden hakkını almayan, 50 bin yıl önce iletişim kurabilen ama geliştiremeyen önyargılı insanlar, Homo Sapiens sonrası gerçekleşecek Digital Sapiens (Dijital İnsan) için köleden başka bir şey olmayacaktır. Sadece “kar” getiren bir köle… O da kendi Son Çağ’ının ardından gelen Dijital İnsan’ın ilk çağında…
Biyolojik insan, Homo Sapiens’in sonlanışı durdurulabilir mi? Evet, durdurulabilir ama bir ütopyadır, belki de distopyadır. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) dünyada 50’den fazla STK ile çalışan ve bu süreci durdurmak için “Campaign to Stop Killer Robots (Katil Robotları Durdurma Kampanyası)” başlattı. Amacı, savaşlarda robotların kullanılmasını engellemek ama çok da başarılı görünmüyorlar…
Tadına doyum olmasa da söyleşimizde sona gelirken: Evrimin endüstrideki yeri…
Köroğlu ne demişti: “Delikli demir icat oldu, mertlik bozuldu!” Zaman değişiyor, silahlar da değişiyor ama namertlik yine aynı namertlik… Bilim insanları, insanlığa hizmet etmek için üretseler de yöneticiler bu bilimsel ve teknolojik gelişmeleri insanlığı katletmek için de kullandılar ve üzülerek söylüyorum ki kullanmaya da devam edecekler. Doğanın kanunu derler ya, güçlü olan kazanır ve nasıl kazandığının bir önemi yoktur, kazanmıştır… “Büyük beyinler üretir, orta beyinler yönetir, küçük beyinler yönetilir.”
Biyolojik insanın evrimsel sonunu getirmemek için iki yol görünüyor: Yapay zekâ ve insansı robotlar, tüm insanların ve ülkelerin kabul edeceği bir otoriteyle kontrol altında tutulmalıdır. Biz, insanlık olarak bunu yapacak mıyız? Hayır… Yapay zekâ yazılımları yasaklanmalıdır ki bu teknolojiyi tamamen geriye çevirmekle eşdeğerdir, bunu yapabilirsek eğer “Emeklilikte yaparım.” diye özlemini çektiğiniz o doğal yaşama hızlı bir geçiş yapar insanlık. Mesela sondan başa doğru cep telefonlarını yasaklayalım, bilgisayarı, televizyonu, elektrik motorunu, elektriği, kaldıraç, el arabası gibi basit makineleri, tekerleği… Bu, böyle yok oluşa doğru gider. Biz, insanlık olarak bunu yapabilir miyiz? Hayır…
O zaman biyolojik insanın evrimini şimdiden kabul etmişiz demektir. Çünkü bunu biz istedik, insanlık istedi. Bu, bir senaryo mudur, gerçek midir bilinmez ama bir kesim hala Darwin’in “Evrim Teorisi”ni tartışırken insanlık yeni bir evrimin eşiğinde. Çok yakında zaten bunu görmeye başlayacağız. İnsanlık, hala mutlu bir hayatın hayaliyle yaşıyor…
Bu, bir son mudur yoksa başlangıç mıdır bilinmez ama bence siz, Son Çağ’ın tadını çıkarın.
Twitter: FlzDag
Instagram: Benfilizdag