Ekosistem… Sihirli bir kelimedir benim için. Evren ve dünyanın o kocaman işleyişinin içinde milyonlarca tür bir arada yaşar ve her birinin bu yaşam zincirine çok büyük katkıları vardır. O zincir içinde de insanoğlu diğer türleri kendisine hizmet eder şekilde geliştirmiş, yetiştirmiştir. Deriz ya etinden, sütünden ve iş gücünden faydalanırız diye… Oysa aslında en çok karşılıksız ve çıkarsız sevgilerinden faydalanırız.
Kediler ve köpekler… Evcilleştirdiğimiz bu türün tarihi bilinenin aksine Mısır’a değil, M.Ö 12.000 yılına Mezopotamyalı çiftçilere dayanır. Köpekler ise 15.000 yıl önce evcilleştirilerek hayatlarımıza katılır. Tahmini ilk erken Neolitik çiftçilerin doğudan batıya doğru yayılmalarıyla bu evcil hayvanlarda yeni topraklara doğru açılıyorlar.
Çobanlık, tarım mahsullerinin korunması, haşerelerden uzaklaştırması gibi birçok alanda fayda sağlayan bu dostlarımız, modern dünyamızda artık daha çok sevgi vermek ve arkadaşlık yapmak için bizlerleler. Kullanım alanları zamanımızda haliyle ihtiyaç olmaktan çıkıp, bir hobiye dönüştü… E hobiler de başlanır, beğenilmezse değiştirilir ya, böylece “kullan at” dostlarımız haline geldiler. Birer canlı olarak en doğal hakları olan yaşam haklarını da gasp edip, şiddet uygular da oldu. Oysa onlar birer canlı! Düşünen, hisseden, koruyan ve seven.
İşte hayvanlarımızın hak ettikleri bu sevgi ve saygıyı en sevimli ve üretken şekilde ele alanlardan biri de Pati Çetesi Derneğinin kurucu başkanı İrem Altuğ. Kendisini oynadığı birçok dizi ve filmden tanıyoruz. Bir de bunlara daha bu hafta satışa sunulan ve ilk sayfalarından sizi içine çekip sürükleyen San Francisco Kafası kitabı da eklendi. Güzel, akıllı ve çalışkan İrem gibi kadınlarımızın sayılarının her geçen gün artması umuduyla…
İrem Altuğ’u dinliyoruz o zaman…
İstanbul’da doğdum, 8 yaşımda reklam yıldızı yarışmasında birinci olup reklamlarda oynamaya başladım. Aynı senelerde, sahne eğitimi alıp, çeşitli çocuk oyunlarında yer aldım. Anadolu lisesinde okudum ve okul yedincisi olarak mezun oldum. Benden dokuz yaş büyük bir ablam var, o üniversite sonrası İngiltere’ye gitmişti, ben de onun sayesinde, iki yazımı Londra’da geçirmiştim.
Demek ki böylelikle senin Amerika’daki maceralarının temelleri atıldı diyebiliriz.
Kesinlikle… Yurtdışında olmak, farklı bir kültüre adapte olmaya çalışmak çok hoşuma gitmişti ve daha lisedeyken yurt dışında okumanın yollarını araştırmaya başladım. Ancak maddi durumumuz el vermediği için bu benim için o yıllarda bir hayal olarak kaldı. Ardından Mimar Sinan Üni. Devlet Konservatuarını kazandım. İki senenin sonunda, çalıştığım ek işlerden kazandığım parayı biriktirip, Work and Travel ABD programıyla San Francisco’ya gittim. Gerisini çok anlatmayayım, merak edenler 12 Nisan’da tüm kitapçılardan ulaşabilecekleri Mona Yayınlarında çıkacak olan San Francisco Kafası adlı kitabımı okuyup öğrenebilirler. Bir dip not, San Francisco’ya en yakın arkadaşım ve toplamda 300 dolar ile gittiğimiz ve geri dönmeyip orada okuduğumuz doğrudur.
Pati Çetesi… Adı da yaptığınız çalışmalar da çok güzeller. Hayvanlarla aran hep iyi miydi?
Evet. Çocukluğumdan beri evimizde hayvan eksik olmadı. Çok güzel dostlarımızla bir arada yaşadık, bu süreçte kaybettiklerimiz de oldu ama ne güzel ki hem gönlümüzü hem de evimizi sonuna kadar açtık dostlarımıza. Son yıllarda sokak hayvanları için kurtarma, kısırlaştırma ve besleme yapan arkadaşlarım oldu. Ben de onlara gönüllü bir şekilde destek oldum.
Peki, gönüllülükten bir dernek olarak faaliyete geçmeye karar vermene gelirsek…
Şöyle… Yaptıklarımızla yetinememeye başlayınca gönlümüzü resmi bir platforma taşımaya karar verdik. Hedeflerimiz ve uğraşlarımız gönüllerimizin ötesine geçti. Çok genç, fazla dinamik ve biraz da matrak bir ekip olduğumuz için, adımız Pati Çetesi olsun dedik ve 18 Aralık 2021’de resmi olarak Bir Pati Çetesi Derneği’ni kurduk.
Harika! Bir de sosyal medyada oldukça aktif bir çalışma sergiliyorsunuz.
Açıkçası ben sosyal medyayı kişisel olarak çok aktif kullanmıyordum. Ama konu hayvanlar olunca akan sular durdu, bu kanalı yarattım. Sağlam adımlarla gitmemiz çok önemli. Güven bizim için asla kaybedilemez bir değer. Ben, takip edilen bir oyuncu olarak bilinirliğimi, bana duyulan sevgi ve güveni hayvanlar adına kullanmak istiyorum. Sosyal medya paylaşımları, bu kanaldan elde ettiğim ve edeceğim bütün gelirleri tamamen derneğe bağışlamaya söz verdim ve devam ediyorum.
Peki Pati Çetesi neler yapar?
Sokak hayvanlarının yaşam alanlarını iyileştirmek, insanlara hayvan sevgisinin önemimi, hayvanların yaşam alanlarına saygı duyulmasını anlatmak, bu konuda bilinçlendirmek ve herkesi sevgiye davet etmek adına kurduk derneğimizi. Birçok hayvan sever gibi, biz de kurtarma, kısırlaştırma, tedavi ettirme, yuvalandırma yapıyoruz. İki temel amacımız var. Birincisi sınırlı sayıda hayvana bakabilecek bugün neredeyse kapasitelerinin 10 katı fazlasıyla başa çıkmaya çalışan barınakları, sadece oradan çıkamayacak hayvanlara bırakabilmek. İkincisi de insanlara sadece hayvan sevgisini değil, onlara karşı olan sorumluluklarımızı da anlatabilmek. İnsanlardan ve kurumlardan şikâyet etmek, onları suçlamak yerine pozitif mesajlarla onlara ulaşabilmek. Projelerimizin tümünü de bu temel üzerinde hazırlıyoruz.
Ya sizi diğer hayvan derneklerinden ayıran özellikler nelerdir?
En temel farklarımızdan biri, yepyeni yaratılmış projelerle hayvanlarımızın yaşam kalitesini arttırmaya devam ederken, aynı zamanda hem onların hem de insanların mutluluk duygularını arttırmak. Örneğin kalıcı yuvalarını bulana kadar tedavileri, bakım ve beslenmeleri yapılması gereken hayvanlarımızı geçici yuvalarına almaya çalışıyoruz. Pek çok hayvan sever maliyetli olduğu için bu desteği istese de veremiyor. Biz dernek olarak bu süreçteki masraflarını da üstleniyoruz. Tek istediğimiz hayvanların sokak veya barınaklardan kurtulup, kalıcı ailelerini bulana kadar da güvenli ve sıcak yuvalarda yaşamalarını sağlamak. Bazı geçici yuvalar bu desteği istemiyor, kendileri üstleniyorlar; bazen de biz destekliyoruz.
Mükemmelsiniz. Ayrıca markalar için de sosyal fayda çalışmalarınız var mı?
Evet. Kurumlar için de özel projeler yaratıyoruz. Artık pek çok kurum ve marka, yaşama faydalı projelerde yer almak istiyor. Hem onlara hem de hayvanlarımıza katkı sağlamayı amaçlıyoruz.
Şimdiye değin kaç kişiye ve hayvana ulaştınız?
Resmi olarak derneğimizi kuralı 3 ay oldu ama sahada yapılan çalışmalar 10 yılı aşkın süredir yıllardır devam ediyor. Şu ana kadar 300’e yakın hayvan kısırlaştırdık, 70’in üzerinde hayvanın tedavisini üstlendik. Bizim için cins hayvan diye bir tanım yok. Yardım ettiğimiz hayvanların hepsi ya sokaktan kurtardığımız ya da barınaktan çıkarttığımız dostlarımız. Sadece İstanbul’da bir milyon sokak hayvanı olduğu düşünülürse, bu hiç bitmeyecek bir döngü gibi duruyor ama biz inanıyoruz ki her emek bir büyük amaca ulaştırır. Bu nedenle, duyarlılığı arttırmak ve sorumluk farkındalığını geliştirmemiz gerekiyor. Herkes kendi sokağında barınan dostlarımıza sahip çıkarsa, çok daha hızla başarıya ulaşırız. Bunu için eğitim çok önemli. Tabi bir de bu konuda duyarlı olan insanlara köstek olmamak ve maddi ve manevi desteği arttırmak lazım.
Haklısın. Bir de Hayvan Hakları Yasası gündeme alınsa…
Evet, hatta en ama en vazgeçilmez olanı Hayvan Hakları Yasasının bir an önce en kapsamlı şekilde çıkması ve cezai yaptırımların arttırılması. Hayvanların mal kapsamından çıkartılıp, can olduklarının idrak edilmesi kadar, sahipli sahipsiz ayrımının ortadan kalkması şart.
Oyunculuk, yazarlık ve hayvanlar… Multidisiplinerlik, merak ve yaratıcılık dersem?
Oyunculuk tam da senin kullandığın multidisipliner bir meslek zaten. Bir oyuncunun hayatın her alanında var olmuş, farklı coğrafyalarda yaşamış, değişik çevrelerde bulunmuş ve iyi kötü diye ayırt etmeden birçok şeyi tatmış ve deneyimlemiş olması gerekiyor. Oyunculuğu zenginleştiren kişinin aldığı sahne eğitimi değildir sadece, kendine kattığı her değer oyuncunun çok daha gerçekçi bir performans gerçekleştirmesini sağlar. Benim doğuştan gelen ve durdurmadığım bazen de başıma bela olan bir merakım var. Bu merakımı öğrenmek tatmin ediyor. Yabancı dilden, enstrüman çalmaya, dans etmeye, farklı bir beceri öğrenmeye, özellikle spor, sanat ve edebiyat alanlarında yeni keşifler yapmaya bayılıyorum. Bu arada çoğu yaptığım spor dalında gerçekten de yeteneksizim ama eğlendiğim ve öğrendiğim sürece bunu önemsemiyorum.
Biraz oyunculuğuna da değinelim istiyorum.
Oyunculuk var olduğum süre içinde hayatımın bir parçası olacak çünkü gerçekten severek yapıyorum. Beni daha çok öğrenmeye itecek, bana meydan okuyan rollerde yer almayı çok isterim. İngilizce ya da İspanyolca bir yapımda oynamak çok iştah açıcı olur. Ama bu anlamda eskisi gibi bir hırsım ve çok büyük hedeflerim yok. Kendimi sadece bir oyuncu olarak var etmeyi yıllar önce bıraktım. Daha iyi bir oyuncu olmayı hedefliyorum ama ondan önce hedefim daha iyi bir insan olmak. İnsanlara, doğaya, hayvanlara yardım etmek bana çok iyi geliyor. Hayata az da olsa bir değer kattığımı hissetmenin manevi tatmini çok büyük.
Türkiye’nin en çok izlenen dizilerindensiniz. Gerçekten tebrik ederim.
Dört sezon oldu, ilk defa bu kadar uzun soluklu ilerleyen bir dizide yer aldım. Bu sezon final yapılacak yani çok az bölüm kaldı diyebilirim. Dizinin popülerliği elbette çok sevindirici ama benim için daha da sevindirici olan, çok güzel oyuncularla ve çok uyumlu bir ekiple çalışıyor olmak. Yaklaşık 300 kişinin bir araya geldiği sette, bu kadar huzurlu ve eğlenceli bir ekip yaratmak çok büyük bir başarı. Bu ekibin bir parçası olmak da ayrı bir mutluluk. Oynadığım karakter bana bir hayli zıt aslında, kötücül hırsları ve niyetleri olsa da özünde sevgiye aç, sevgisini göstermeyi bilmeyen, aidiyet ihtiyacı çok fazla olan bir kadın. Her ne kadar benzemesek de onunla empati kurmak ve onu anlayıp hissetmeye çalışmak çok hoşuma gidiyor.
Türkiye’de ve dünyada dizilerimize bakışı nasıl görüyorsun?
Bence gayet güzel bir yerdeyiz bu anlamda, nicelik artıyor ama aynı oranda nitelikli işler de yapılıyor. Yurtdışı pazarında çok sağlam bir yer edindiğimizi düşünüyorum. İzleyici gözüyle baktığımda bence diziler fazla uzun ama yurtdışına çok daha kısa kurgularla ve haliyle daha fazla bölüm olarak satılıyor sanırım.
Çok güzel açıkladın, ya geliştirilmesi gerekenler neler bu sektörde?
Gelişmesi gereken belki bu uzun süre yapımlara bir dur demek olabilir, bir de tabi sansür kısmı var. Burada abartılı bir cinsel hayat ve hatta özendirici bir ahlaksızlık sunulması taraftarı değilim, içeriğin izleyici kitlelerinin değerlerinin göz ardı etmeden yayınlanmasının doğru olduğunu düşünüyorum. Ama bu sadece belirli bir kitlenin değerlerinin dayatılması gibi olduğunda yaratıcılık, inandırıcılık, hayata uygunluk alanlarını çok daraltıyor. Ayrıca düşünce özgürlüğünün sonuna kadar arkasındayım. Dizilerde sansür sona erdiğinde ve özgür düşünce, yaratıcılık serbest kaldığında, senaristlerin çok daha yaratıcı projeler yazacaklarına inanıyorum.
Teknolojileşen ve dijitalleşen dünyada “Televizyon” yerine geçen platformlar için neler düşünüyorsun?
Bu platformlar yurt dışı yapımlarını da içerdiği için farklı bir rekabet ortamı yaratıyor. Haliyle yerli yapımlar da başarılı olan yabancı yapımların kalitesine çıkmak için yarışıyor. Bu nedenle çok güzel oluşumlar. Bir yandan da istediğiniz zaman izleyebiliyor olmanız ve seçeneklerin fazla olması daha özgür bir alan oluşturuyor izleyici için.
Sence yerli yapımlarımız daha fazla küresel platformlarda yayınlanması için neler yapılmalı?
Daha özgün hikayelerle yola çıkmak gerekir bence. Bir de özenti işlerden çok kendi kültürümüzün hikayelerine dönmek, kendi insanlarımızın hayatlarının derinine inmek daha farklı projeler yaratmamızı sağlar. Oyuncular için çok güzel fırsatlar elbette.
Dolu dolu ve aktif bir kadınsın. İlk konumuzla bağlamak istiyorum… Pati Çetesi ile de ilgili bir yapım var mı planlarında?
Evet. Bu konuda yayınları dijital bir platformda, daha kaliteli ve eğlenceli bir şekilde yapmak gibi bir düşüncemiz var, bununla ilgili dosyalarımız hazırlandı ve çeşitli dijital platformlarla görüşüyoruz. Bir de maalesef hala ne televizyonda ne de dijital platformlarda hayvan sevgisini anlatan ve toplumu bu konuda bilinçlendiren, eğiten yayınlar pek yok. Şimdilik kendi instagram hesabımdan, hem derneğimizle ilgili neler yaptığımızı anlattığım hem de hayvan sever ünlüleri ve hayvan hakları konusunda bilgi sahibi olan uzmanları davet ettiğim canlı yayınlar yapıyorum.
Peki, yurt dışında da çok bulunduğun için soruyorum. Sence ülkemiz hayvanlara yaklaşım konusunda nasıl?
Hep olumsuz taraftan bakan bir yanımız var. Kendi ülkemizi diğer ülkelerle kıyaslayan ve üçüncü dünya ülkesi olduğumuza ikna olmuş ve bundan şikâyet etmek dışında bir şey yapmayan ve bu şikâyeti seven insanlarız çoğu zaman. Ama bana kalırsa, bazı konularda hiçbir ülkenin yapmadığı kadar öncü olduğumuz noktalar var. Mesela neredeyse tüm birinci dünya ülkeleri kendi vatanlarında sokak hayvanlarının üremesinin önüne geçmek için toplu uyutma yapıp, sokak hayvanlarının canına kıyarak tabi caizse kökten kazımışlar. Ama bizim ülkemizde böyle bir durum hiçbir zaman söz konusu olmamış. Eksik olan çok şeyler var elbette ama söz konusu can olduğunda, sokak hayvanları dahi olsa, kısırlaştırma usulüyle popülasyon kontrolüne gidilmiş. Bence Türk vatandaşı olarak çok gurur duyulacak bir durum bu.
Küresel ısınma, çevre kirliliği gibi konularla da ülke olarak ilgili miyiz sence?
Küresel ısınma, hayvanların doğal ortamı gibi konularda ne yazık ki gelişmiş ve gelişmemiş ülke ayrımına gidemiyorum. Kapitalizm düzeni içinde, belki de bu konularda en duyarlı ve zararsız olan ülkelerin az gelişmiş diye bahsettiğimiz ülkeler olduğu gerçeğini fark etmemiz gerek. Gelişmişlik tanımı ne yazık ki doğada olan her şeyi sonuna kadar kullanma hakkınızın olduğunu sandırıyor. Bugün, bu konuda duyarlılıklarıyla öne çıkan ülkeler sadece verdikleri zararı geriye alma konusunda çabalayabiliyor.
Hayvanlar vs Gelecek… Senin gözünden teknoloji ve gelecek nasıl?
Teknoloji ile geç tanışmış bir birey olarak aslında çok mutluyum. Ben kendi çocukluğumu sokaklarda oynayarak, sinema kuyruklarında heyecanla filmi bekleyerek, ankesörlü telefonlardan jeton atıp arkadaşlarımla konuşarak geçirdim. Çok daha samimi ve doğaldı yaşam. Teknolojinin girmesi her ne kadar konfor sağlasa da bir o kadar da mesafe ve soğukluk getirdi. Herkes bir tuş kadar yakın ama aramızdaki mesafe doldurulamayacak kadar uzun. Bir de sanki öyle bir dönemeçteyiz ki, teknoloji bize hizmet ederken, bizim teknolojiye hizmet edeceğimiz bir devre doğru eviriliyoruz. Eskiden sadece bilim kurgu filmlerine konu olan teknokrat bir rejimin gelmesi çok da uzak değil, bu kurgunun gerçek olma ihtimali bile beni korkutuyor.
Twitter: FlzDag
Instagram: Benfilizdag