Son yılların gözde tatil destinasyonlarından biri de Jeju Adası. Kore’nin Hawaii’si olarak kabul ediliyor. Zirvesine çıkmak için yürüyüşlerin yapıldığı Hallasan Dağı, UNESCO Dünya Doğal Mirası listesinde. Adanın bir diğer doğa harikası ‘Tanrı’nın Göleti’ ismini taşıyan Cheonjeyeon Şelalesi. Her bir köşeyi çerçevele, duvarına as. Tablo gibi. Öylesine güzel. Kumsalları, denizi, Haenyeo adı verilen ve kalamar, deniz kestanesi, ahtapot toplamak için yaz kış 20 metre derine dalan deniz kızları, eğlence parkları, müzesi…
Ne var ki, bütün bunları görmek, deneyimlemek için gittiğinizde uçağınızın indiği Jeju Havaalanı pisti bir toplu mezarın üstüne yapılmış. Çünkü Jeju Adası’nın genlerinde korkunç bir katliam var. 3 Nisan 1948’de başlayan bu katliamda ABD’nin desteklediği Güney Kore ordusu 30 bin kişiyi ‘komünist’ oldukları gerekçesiyle katletti. İnsanların bir bölümü o inanılmaz güzellikteki Cheonjeyeon Şelalesi’nin önünde toplu olarak öldürüldü.
Jeju Adası Katliamı, O Muel’in yazıp yönettiği 2012 yapımı “Jiseul” isimli filme konu oldu. Öldürmeye programlanmış askerlerden kaçıp bir mağaraya saklanan bir grup kasaba halkının yaşadıklarını anlatır film. Sinema tarihinin izlenmesi en güç, en sert, insanın içine işleyip bir daha asla unutamayacağı türden sahneler vardır filmde. Soğukla, açlıkla, havasızlıkla, korkuyla sınanan kadınlar, çocuklar… “Bugün hâlâ içimizde yaşattığımız acıyı hafifletmek ve ölenlerin ruhlarını rahatlatmak istedim” der yönetmen, film için.
Jeju Adası Katliamı’nı edebiyat da görmezden gelmedi. Asya edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan Booker ödüllü Han Kang’ın “Veda Etmiyorum” isimli romanı Kore’de 1990’ların ortalarına kadar konuşulması yasak bir tabu olan, unutturulmaya çalışılan tarihi vahşeti insanlığın vicdanına sundu. Kitap, Göksel Türközü’nün muazzam çevirisiyle April Yayıncılık’tan çıktı geçtiğimiz ay. Fransa’nın prestijli edebiyat ödülleri Prix Femina ve Prix Medicis’e layık görülen roman, bir başyapıt. Yazarı ‘70 doğumlu olduğu için erken bir tanımlama olabilir bu ama şu âna kadar yazdığı romanları esas alırsak, evet çok güçlü bir başyapıt “Veda Etmiyorum”.
Kitap, dergilerde yazan gazeteci Gyongha’nın, belgesel fotoğrafçısı olan daha önce pek çok işte birlikte çalıştığı arkadaşı İnson’dan gelen mesajla başlıyor. Jeju Adası’nda yaşayan ve artık marangozluk yapan İnson, iş kazası sonucu parmaklarının koptuğunu Seul’de bir hastanede tedavi gördüğünü yazdığı mesajda Gyongha’nın acil olarak yanına gelmesini istiyor. Mevsimlerden kış. Ve karın durmaksızın yağdığı bir aralık ayı. İnson hemen gelen arkadaşına, kazanın ardından uçakla baygın hâlde Seul’e getirildiğini söyleyip, eğer bugün de yemi ve suyu verilmezse evdeki papağanın öleceğini söyleyip Gyongha’nın ilk uçakla Jeju’ya giderek onu kurtarmasını istiyor.
Evrensel bir roman
Gyongha, arkadaşını kırmayıp ilk uçakla Jeju’ya gidiyor. Uçaktan iner inmez korkunç bir kar fırtınasına yakalanıyor. “Jiseul”da ‘patates’in oluşturduğu imgenin yerini romanda ‘kar’, ‘kuş’ ve ‘alev’ alıyor. Sayfalarca karlar içinde bir okuma deneyimi yaşatıyor yazar bize. Yolda kaybolan ve kaza geçiren Gyongha güç bela İnson’un evini buluyor. Kuşu kurtarıyor. Ya da kurtaramıyor. Çünkü roman rüya ile gerçeği birbirine teyelleyip neyin olmuş neyin olmamış olduğu konusunda okuru kararsız bırakıyor. Ama kesin olan bir şey var. Jeju Katliamı. ‘40’lı yıllarda İnson’un annesinin ve ailesinin, özellikle erkek kardeşinin maruz kaldığı katliam.
Evde anneden kıza aktarılan bu vahşetin arşiviyle karşılaşıyor Gyongha. Birden bir kış rüyasında yanında beliren ama gerçekliğinden hiç şüphe duymadığımız İnson’la birlikte arşivin sayfalarına dalıyorlar. Akılalmaz acılar çıkıyor ortaya, otuz bin sivilin katledildiği toplu infazlara bir aile hikâyesi üzerinden tanıklık ediyoruz. Han Kang tüm bu süreçte, unutulmaz bir ‘unutma’ eleştirisi yapıyor. Belleği hallaç pamuğu gibi atıyor. Ortaya saçılanlarla tarihi ve bizleri yüzleştiriyor. Üç şahane kadın karakterin rehberliğinde. Romanın adı da, insanlığa verilmiş bir veda etmiyorum, unutmayacağım ve yasımı tutacağım sözü. Hangi ülkenin tarihinde yok ‘unutmayacağız’ sözü verilen acılardan. Bu nedenle de evrensel bir roman “Veda Etmiyorum”. Zayıf toplumsal hafızalara kafa tutma, meydan okuma onu sarsıp silkeleme deneyimi. Öte yandan daha önce de vurguladığım gibi, gergefe geçirilmiş kanlı bir tarih yaprağına kalemle işlenmiş görkemli bir başyapıt.
Okumanızı çok isterim. Varsa kaçtığınız yaslarla yüzleşmenizi, veda etmemenizi.
Yas, tutmadan bitmez.
İyi pazarlar.