Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Son dönemde her türde ve çapta muhalif eyleme biber gazıyla müdahale ediliyor. Biber gazı kullanımı o kadar ölçüsüz bir hale geldi ki, giderek yönetimin simgesi haline dönüştü.
Güvenlik güçlerinin her türlü protesto gösterisine ve her kesimden göstericinin üzerine “biber gazı” sıkarak yürümesi, Türkiye’den dünyaya en sık yansıyan görüntü halini aldı.
Polisin orantısız güç kullanmasının sorunu çözmediği aksine tepkiyi büyüttüğü yakın geçmişte yaşanan olaylarla kanıtlanmış olmasına karşın, İstanbul ve Ankara’da yine aynı yönteme başvurulması izah edilmesi zor bir durumdur.
Taksim Gezi Parkı’ndaki ağaçları korumak için başlatılan küçük çaplı protesto eylemleri, güvenlik güçlerinin orantısız güç ve aşırı dozda biber gazı kullanması sonucu, diğer illere de yayılan toplumsal muhalefet gösterilerine dönüştü.
İstanbul ve Ankara’da yaşanan çatışmanın temel nedeni bu yanlış müdahale biçimidir.
Bunu Başbakan Tayyip Erdoğan da kabul etti. Orantısız biber gazı kullanılmasının hata olduğunu belirtti.
Polise orantısız güç ve orantısız biber gazı kullanma talimatı verenler, savaş alanına dönmüş meydanlarıyla Türkiye’nin dünya medyasında bir numaralı haber haline gelmesine de neden oldular.

Taksim ve Kızılay
Son dönemde yaşanan olaylarda da gördüğümüz gibi İstanbul’da Taksim, Ankara’da ise Kızılay meydanına gösterici sokmamak iktidarın neredeyse bir takıntısı haline gelmiş durumda.
Oysa, dün görüldü ki, polis çekilince tansiyon düşüyor. Müdahale edince yükseliyor. İstanbul’da 5 gündür devam eden çatışmalarda polisin sanki düşmandan koruyormuş gibi Taksim’i ve Gezi Parkı’nı abluka altına alması sorunu ortadan kaldırmadı. Tansiyon ancak Taksim ve Gezi Parkı açılınca düştü.
Aynı şekilde önceki günden itibaren Ankara Kızılay Meydanı’nı kuşatan polisin, bu meydana açılan bütün caddeleri barikatla kesmesi, biber gazıyla savunmaya çalışması da Taksim’deki hatanın tekrarından ibaretti.
Oysa hem İstanbul hem Ankara polisi daha 1 Mayıs, 19 Mayıs, 29 Ekim deneyimlerinde tansiyonu düşürmenin yolunun bu olmadığını öğrenmiş olmalıydı.
Kaygılara kulak vermek
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, hükümeti kaygılara kulak vermeye çağırması sağduyulu bir yaklaşımdı. Gül’ün yönetenlerin farklı düşünceleri anlamaya daha fazla çaba göstermeleri gerektiğini ve bu yönde Başbakan dahil ilgililerle görüştüğünü açıklaması tansiyonu düşüren bir müdahaleydi.

Toplumsal muhalefet
Demokratik iktidar sorumluluğu, muhalefeti dikkate almayı gerektirir. Neye itiraz edildiğini, niye itiraz edildiğini, ne talep edildiğini anlamaya çalışmak yerine, kolluk gücüyle protestocuları dağıtmaya çalışmak, tahammülsüz bir yönetim anlayışıdır.
Oysa protesto da demokrasiye dahildir ve toplantı ve gösteri yürüyüşü anayasa ve yasalarla korunan bir demokratik haktır. Bu hakkı kulanarak eylem veya yürüyüş yapanların can güvenliğinden de yine güvenlik güçleri sorumludur.
Ankara ve İstanbul’da toplanan kalabalıkların önemli özelliklerinden biri halktan insanların da katılmış olmalarıydı. Dünkü görüntüler, her protesto eyleminin sadece marjinal gruplar tarafından provokasyon amaçlı yapıldığı yolundaki geçiştirici yorumların doğru olmadığını da yansıttı.
Gezi Parkı’nda başlayan eylemi Ankara, İzmir, Adana, Eskişehir’e yayan ve ağaçları korumaktan toplumsal muhalefete dönüştüren yönetimin hatasıdır.