Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Şam’dan umutlu dönmüştü. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la 6,5 saat görüşen Davutoğlu, Hama’dan tankların çekilmesini Türkiye’nin talebi yönünde varılan mutabakata bağlamıştı.
Ancak aradan birkaç gün geçmeden Esad, operasyonlarına hız verdi ve bu kez Lazkiye’yi savaş gemileriyle de vurduğu haberleri geldi.
Davutoğlu’nun Şam ziyaretinden önce de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sert bir dille Esad’ı eleştirmişti.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, programında olmadığı halde önceki gün kısa ve çok sert bir açıklamayla Esad yönetimini yine uyardı.

Sözün bittiği yer
Davutoğlu’nun şu sözleri dikkat çekiciydi:
“Suriye’ye buradan bir kez daha sesleniyoruz. Sivil halka yönelik olan ve şehirlerde yoğunlaşan bu operasyonlar derhal durdurulmalıdır. Ve hayat bu anlamda normale dönmelidir. Eğer operasyonlar durmazsa bundan sonra bu süreç açısından konuşacak bir şey kalmaz.”
Dışişleri Bakanı, “sözün bittiği yer” mesajı veriyor. Bu üslup arkasından bir “yaptırım” geleceği havası yaratıyor. “Söz biter eylem başlar” beklentisi, Batı ülkeleri tarafından da dikkatle kaydedilmiş durumda. Batı basını, “Esad operasyonları durdurmazsa Türkiye’nin ne yapacağı bilinmiyor” türünden yorumlarla, bu beklentiyi yükseltiyor.

Göçle sınırlı mı?
Türkiye’nin, Suriye’ye karşı ABD ve diğer Batı bloku ülkelerinden daha sık ve daha sert, ucu yaptırıma bağlı imajı yaratan bir şekilde konuşması, “işin sonu nereye varacak” sorusunu gündemde tutuyor.
Ankara’nın, “ABD adına da” konuştuğu iddialarını hem Başbakan Erdoğan hem de Dışişleri Bakanı Davutoğlu yine sert bir ifadeyle reddettiler. Türkiye’nin kendi mesajını Şam’a ilettiğini ve kendi politikasını izlediğini bir kez daha vurguladılar.
Türkiye, kendi politikasını izliyorsa, Ankara’ya “sözün bittiği yerde ne olacak” sorusunun yöneltilmesini normal karşılamak gerekir. Türkiye, kendi politikası gereği Suriye’ye askeri müdahale mi düşünüyor sorusu da keza günlerdir tartışma konusu.
Türkiye sınırına yığılacak Suriyeli göçmenler böyle bir müdahale için geçerli neden sayılamayacağına göre Ankara’yı böyle konuşturan nedir?

İran-Suriye
Suriye sorunu ve yaşanacak muhtemel gelişmeleri sadece bu ülkeyle sınırlı görmek yanıltıcı olur. En azından bu sorunun bir ucunda İran’ın olduğunu ve olacağı açıkça görüldüğüne göre Ankara, Şam politikasını belirlerken Tahran politikasını da belirlemek zorundadır.
Ankara’nın Suriye’ye karşı sürdürdüğü sert söylem kuşku yok ki, Tahran’da da rahatsızlık yaratıyor. Ankara, Suriye ile ilgili tutumunu belirlerken, İran’la ilişkilerini de dikkat almak zorunda.

ABD-İsrail
Suriye sorununun bir ucu İran’a dayanıyorsa, kuşkusuz diğer ucunun da ABD-İsrail ikilisine uzanacağı da bir gerçek.
Türkiye’nin ABD-İsrail ikilisi ile İran-Suriye ikilisi arasında kalması güçlü bir olasılık. Bu cepheleşmeyi ve doğurabileceği yeni sorunları dikkate almadan geliştirilecek bir politika yarın Ankara’yı sıkıntıya sokabilir.
Türkiye, bütün Ortadoğu’yu saracak bir yangına körükle gitmemelidir.