Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DTK’nın özerklik ilanı tartışmaları sürüyor. BDP, Van’da bu konuyu enine boyuna tartıştı. İmralı’nın verdiği talimat özerkliğin içinin doldurulması ve pratiğe dökülmesi.
BDP Milletvekili Bengi Yıldız, Taraf’tan Neşe Düzel’in sorularını yanıtlarken özerklikten ne anladıklarını ve içinin nasıl doldurulacağını açıkladı.
Yıldız, “Kürtler kendi kendini idare etmek istiyor, demokratik özerkliği DTK, BDP ve KCK’nın etkin olduğu yerlerde ilan ettik ve uygulayacağız” dedikten sonra uygulamayı da şöyle özetliyor:
-Kürtler kendi polisini kurmalı,
-Vergiyi yerel yönetim toplamalı,
-Ankara’ya vergi vermemeli ama Ankara kaynak aktarmalı,
-Kürtler askere gitmemeli.

Uygulamaya geçildi
Bengi Yıldız, özerklik uygulamasının yeni olmadığını söylüyor:
“Zaten birçok ilde halk meclisleri var. Bu proje 5-6 yıldır mahalle meclisleri, kent konseyleri vasıtasıyla zaten yaşama geçti... Bizim belediye olduğumuz, yani demokratik yollarla yapılan seçimlerde etkin olduğumuz yerlerde, demokratik özerkliği hayata geçirmek, organlarını oluşturmak çok daha rahat bir durum.”

Fiili kopuş
Bengi Yıldız, BDP’nin yerel yönetimlerde iktidar olduğu illerde ve ilçelerde özerk sistemin kurumlaşmaya başladığı bilgisini veriyor. Mahalle meclisleri, kent konseyleri bunu ifade ediyor.
Yıldız’ın verdiği bilgiler, PKK cephesinin merkezi devlet otoritesini zayıflatıp alternatif otorite kurma yolunda aldığı mesafe açısından önemli bilgilerdir. Merkezi idari sistemden fiilen kopuşun boyutlarını gösteriyor.

Kamu kurumlarının durumu
Bir ilde veya ilçede merkezi idari yapının işleyip işlemediği kamu hizmetleriyle ölçülür. Vatandaş kamu hizmetini hangi kurumdan alıyor, sorusunun yanıtı, merkezi idareye bağlılık veya kopuş derecesini de gösterir. Bu hizmetler başkentiyle sorunu olmayan il ve ilçelerde günlük yaşamın olağan akışı içinde görülür.
Bu ölçüyle baktığımızda DTK özerklik ilan ettiği, Yıldız’ın daha somut biçimde sınırlarını çizdiği bölge için şu soruların yanıtı aranmalıdır:

Mahkemeler çalışıyor mu?
Vatandaş ihtilafa düştüğü zaman adliyeye başvuruyor, hakkını mahkemelerde arıyorsa merkezi sistem çalışıyor demektir. Eğer, ihtilafları mahkemelere götürülmüyor ve başka biçimde çözülüyorsa, orada ayrı bir “yargı”, ayrı bir “hukuk” sistemi var demektir ki, merkezi idareden kopuşun önemli ölçülerinden biridir. Bu itibarla, Adalet Bakanlığı, özerklik ilan edilen bölgede açılan dava sayısında artış mı, yoksa azılış mı olduğuna bakarak, süreç hakkında bir fikir sahibi olabilir.

Polise başvuru
Merkezi sistemin işlediği il ve ilçelerde polis hizmeti de bir ölçüdür. Vatandaş şikâyetini polise götürüyor mu, götürmüyor mu? Eğer götürüyorsa sistem çalışıyor anlamı çıkar; götürmüyorsa alternatif asayiş sisteminin varlığına işaret eder. Bir başka kopuş ölçüsüdür.

Devlet memuru nasıl yaşıyor?
Bir diğer ölçü askeri, polisi, mühendisi, doktoru, hâkimi, savcısıyla devlet memurunun günlük olağan yaşamın akışında yer alıp alamadığıdır. Eğer günlük yaşama katılabiliyor, vatandaşın içinde yaşayabiliyor, alışverişini yapabiliyor, lokantasına gidip yemeğini yiyebiliyor, esnafıyla oturup kalkabiliyorsa sorun yoktur. Ama bunları yapamıyorsa, yine alternatif otorite varlığı hissediliyor demektir.

Vergi ve kamu hizmetinin bedeli
Bir diğer önemli ölçü vergidir. Vergi toplama egemenlik ölçüsüdür. Eğer vatandaş maliye sistemi içinde vergi ödüyorsa, merkezi idari sistemi çalışıyor demektir. Eğer vatandaş maliyeye vergi ödemiyorsa, merkezi sistem işlemiyor, en azından önemli ölçüde tıkanıyor, anlamına gelir. Hele devlete vergi vermeyip başka bir otoriteye para veriyorsa, alternatif otorite vergi topluyor demektir. Vatandaşın vergiyi kime ve nasıl ödediği de merkezi idareye bağlılık veya kopuşun ölçülerinden biridir.
Kamu hizmeti bedelinin ödenip ödenmediği de bir başka ölçüdür. Elektrik ve benzeri hizmetlerin bedeli ödeniyor mu, ödenmiyor mu? Bu da bir fikir verir.

Askere alma
Askere alma yetkisi devlete tanınmış bir yetkidir. Eğer bir il veya ilçede veya bölgede askere alma konusunda sorun yaşanıyorsa, bu bir kopuş ölçüsüdür. Eğer terör örgütü, dağa çıkardığı gençlere “askere alma” muamelesi yapıyorsa -ki yapıyor- bu da bir başka kopuş ölçüsüdür.
Eğer bu sorulara bulunacak yanıtlardan alternatif otoritenin etkin olduğu sonucu çıkıyorsa, o zaman sorun sadece güvenlik sorunu olmaktan çıkmış demektir. Bu koşullarda güvenlik mücadelesini asker mi, polis mi yapsın sorusu da önemli olmaktan çıkar, halkın nasıl kazanılacağı sorusu ilk sıraya oturur.