Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın son konuşmalarıyla çerçevesini çizdiği terörle mücadelede yeni konseptin özünü “güven ve güvenlik inşası”nın oluşturduğu görülüyor. “Demokrasi içinde güvenlik-özgürlük dengesi”ni yeniden oluşturmak, yeni dönemin temel hedefi gibi duruyor.
Hükümet neden “güvenlik inşasına” ağırlık veren bir yönteme geçmeye karar verdi? Bu sorunun yanıtını, terör konusundaki sayılı uzmanlardan biri olan Dr. Nihat Ali Özcan, Vatan gazetesine verdiği söyleşide veriyor.

Bozulan denge
Dr. Özcan’ın şu değerlendirmesinin üzerinde durulması gerekiyor:
“Mevcut yasal düzenlemeler, psikolojik iklim, idari yapılanma ve devlet kurumları arasındaki güvensizlikle işlerin istenilen biçimde gitmesinin zor olduğunu söyleyebilirim. Güvenlik ile diğer alanlar arasındaki dengenin güvenlik aleyhine bozulduğu görülüyor. Hükümet de bu dengeyi yeniden inşa etmek zorunda olduğunu anlamış durumda. Bu tabiatı itibarıyla zor bir iş. PKK’nın uyguladığı yıpratma ve bozma stratejisinin bir sonucu olarak bu ülkede ve coğrafyada hiçbir şey birbirinden bağımsız değildir.”

Güvenlik inşası
Özcan’ın tespitleri hükümetin, neden güvenlik öncelikli politikaya geçtiğini de gösteriyor. Özellikle Güneydoğu’da hem kırsal kesimde hem şehirlerde güvenlik sorunu büyümüş durumda. PKK’nın yaptığı eylemler bunu gösteriyor.
PKK’nın bölgede hâkim olduğunu kanıtlamaya yönelik eylemler karşısında, devletin vatandaşa güvenliği sağlayabileceğini ve bu alanda tek otorite olduğunu hissettirmesi konusuna Milli Güvenlik Kurulu bildirisinde de vurgu yapılması, demokrasi içinde güvenlik-özgürlük dengesinin, güvenlik ayağının zayıfladığına işaret ediyor.
Yeni yöntemde polis ve jandarmanın daha yakın işbirliğine yönelmeleri, özel harekât personelinin yeniden aktif hale getirilmeleri kararlarını bu çerçeve içinde okumak gerekiyor.

“Paralel iktidar ilanı”
Dr. Özcan’ın özerklik ilanıyla ilgili değerlendirmesi de şu önemli tespitleri içeriyor:
“PKK çeşitli nedenlerle demokratik özerklik ilan etti. Bu örgütün stratejisine göre, meşru hükümete karşı paralel bir iktidar ilanıdır. Bu yola girdi. Bunu götürmek zorunda. Bunu silahlı militanlarıyla koruyacak, koruyamazsa stratejisi çöker ve destekçilerinin gözünde meşruiyetini, gücünü yitirir. Son MGK toplantısında hükümet bunu görmüş ve tepki vereceğini söylüyor.”

“Melez strateji”
Özcan’ın dikkat çeken bir değerlendirmesi de PKK’nın “melez strateji” izlediği ve bu sürecin bir etnik çatışma riski taşıdığına ilişkin. Dr. Özcan, şöyle diyor:
“PKK tipik bir öğrenen organizasyon. Her şeyi çabuk öğrenir. Artık melez bir strateji izliyor. Kırsalda ve sınır ötesinde gerilla, şehirde terör. Yine şehirde kitlesel hareketler, ayaklanma provaları. Legal alandaysa, legal politik aktivite. Böylesine geniş bir yelpazede dinamik ve değişken eylem yelpazesi günün sonunda kör bir etnik çatışmayı bile tetikleyebilir. Bu durumda, ayaklanma stratejisinin bir parçası olarak kamu düzenini altüst eden sivillere karşı ‘güç kullanılması kabul edilemez’ yaklaşımı Türkiye için büyük problem oluşturur.”
Özcan’ın bu analizi, PKK cephesinin, özellikle “Arap Baharı” adı verilen süreçte, halkı sokağa dökmeye, kitle eylemleri yapmaya neden yöneldiğini de izah ediyor.

Güven inşası
Devletin bu tabloyu görerek, güvenlik aleyhine bozulan dengeyi yeniden inşa etmeye yönelmesi doğru bir tercihtir. Ancak, vatandaşın güvenliğini sağlayarak bu dengeyi kurarken, bu güvenliği sağlayacak devlete karşı da “güven inşası”na girişmesi gerekiyor.