Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Adalet Bakanlığı’nın üzerinde neredeyse 2 yıldır çalıştığı 4. Yargı Paketi, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi.
Bakanlık, ilk 3 yargı paketinde olduğu gibi 4. Yargı Paketi’nde de AB raporlarında işaret edilen eksiklere yöneldi. Ancak bu paketin bir başka özelliği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları taranarak hazırlanması.
Bakanlık, Türkiye’nin AİHM’de rekor sayıda dosyada mahkum olması halini sonlandırmak için uzun süre tek tek mahkumiyet kararlarını inceledi. Buradan Türkiye’nin hangi nedenle mahkum olduğunu çıkartarak, pakette yer alması gereken düzenlemeleri saptadı.
Ancak kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, bakanlığın hazırladığı taslak, Bakanlar Kurulu’ndan TBMM’ye gelirken önemli ölçüde değişti. Özellikle de terör düzenlemeleri yönünden.

Somut durum
Elbette ki bakanlık her kadar AİHM ve AB doğrultusunda paketler hazırlasa da yargıdan kaynaklı sorunlar nedeniyle toplumun önemli bir kesimi, ne zaman bir düzenleme yapılacağı haberi gelse, kendilerini ilgilendiren bir madde değişikliği yapılıp yapılmayacağına odaklanıyor.
Bunun sebebi de var olan düzenlemelerin “ağır” bir biçimde uygulanması.
Örneğin; izinli bir eyleme katılan öğrencilerin tutuklanması.
1990’lı yıllarda bile sadece Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’ndan yargılanan öğrencilerin, aynı eylemleri yaptıklarında bu kez terör suçu işlemekle suçlanmaları.
Örneğin; telefon dinlemelerinin başka kanıtlarla ilişkilendirilerek, kişilerin darbeden, terör örgütü kuruculuğuna kadar uzanan suçlamalarla karşılaşmaları.
Bu durum, aslında somut olarak terörle ilişkisi bulunmayan kişilerin terörist olarak anılmalarına ve yıllarca tutuklu yargılanmalarına yol açıyor.
Hükümetin ve kamuoyunun bütün kesimlerinin de tutuklu yargılamaları eleştirmesine neden oluyor.

Örgüt üyesi değil ama
Türk Ceza Kanunu’nda, “terör örgütü üyesi olmadığı halde örgüt adına faaliyette bulunanlara örgüt üyesi gibi ceza verileceği” şeklinde garip bir düzenleme var mesela.
Onlarca öğrenci, sendikacı, bu düzenleme nedeniyle örgüt üyesi olmadıkları bilinmesine rağmen, tek bir eylemleri gerekçe gösterilerek tutuklandı.
Bu düzenlemeye yönelik eleştiriler o kadar yoğunlaştı ki, 3. Yargı Paketi’nde, önce bu suça verilen cezalarda değişiklik yapıldı. 15 yıla kadar ceza öngören maddeye göre en fazla 7,5 yıl ceza verilebileceği düzenlendi. Ancak yargı, buna rağmen tutumundan vazgeçmedi. Bu maddeden tutuklama ve hüküm kurma uygulamalarına devam etti.
Şimdi 4. Yargı Paketi’ne, TBMM’de görüşülürken son dakikada bu maddeyle ilgili düzenlemeler eklendi. Silahsız örgütlerin üyesi olanların, propaganda suçu işleyenlerin bu maddeden ayrıca cezalandırılmayacakları gibi.
Peki bu sorunu çözmeye yetecek mi?
Silahlı-silahsız örgüt ayrımını yapacak olan, bu maddeden yargılananların şiddet bağını araştıracak olan yine yargı.
Yani düzenlemeler, yine, yargıya, kesin bir biçimde “şunu yapacaksın” demiyor.
3. Yargı Paketi’nden sonra yargının bu konudaki tutumunu görebildik.
Gerçek bir adalet reformu için de hükümetin şu ya da bu örgütü etkileyebileceğini düşünmeden, evrensel normları yaşama geçirmesi, yargıyı da ikilemde bırakmaması gerekiyor.
Bu yolla hem ardı ardına paketler çıkartmaya gerek kalmayacak, hem de Türkiye’nin yıllardır yakasını bırakmayan yargısal konular, tartışma konusu olmaktan çıkacaktır.