MİT-PKK görüşmesine ilişkin kayıtların yayımlanmasıyla PKK-Kürt sorununda devreye yeni bir aracın daha girdiği anlaşıldı.
Terörle mücadele ve Kürt sorunu konusunda bugüne kadar kullanılan araçlar, silahlı mücadele, ekonomik, sosyal, kültürel, hukuki araçlardı. Artık bir de doğrudan “müzakere” aracı devreye girmiş bulunuyor.
İlk denemenin başarısızlıkla sonuçlanmış olması, bu yöntemin bundan sonra denenmeyeceği anlamına gelmiyor. Ana muhalefet partisi olarak CHP de “neden görüştünüz demiyoruz” dediğine göre, bu araç farklı siyasal iktidarlar tarafından kullanılabilir görünüyor.
Kayıtların yayımlanması toplumda bir infiale de yol açmadığına göre, kamuoyu terörün sonlandırılması sağlanacaksa bu yolun da kullanılmasını reddetmiyor.
Bu halde Türk ve Kürt siyasetinin yeni bir aracı oldu, diyebiliriz.
Masaya oturtan güç
BDP ve selefi partilerin seçimlerde aldığı oy oranı yüzde 6 civarındadır. Bu oranda destek alan bir partinin yüzde 94 karşısında devletin yapısını değiştirmek üzere iktidarlarla masaya oturması düşünülemez.
Diğer partilere oy veren yüzde 94’ün, BDP’yle Türkiye Cumhuriyeti devletinin ulus anlayışı ve üniter yapısını pazarlık masasına yatırması gibi bir sorunu olmayacağına göre, Ankara’yı masaya oturtan 30 yıldır süren terördür. Onun arkasında terör örgütü ile içteki ve dıştaki destekçileridir.
Tabii unutulmaması gereken bir yön de, arkasında terör örgütü var diye yüzde 6’lık bir seçmen kesimi karşısında, PKK’nın taleplerinin aynen kabul edilmesinin de mümkün olmadığıdır. Eğer yüzde 6’lık kesim yüzde 94’ü yönetiyor olsaydı elbette durum farklı olurdu. Bu gerçeğin taraflarca hatırda tutulması gerekiyor.
Siyasal hedefler
Ayrılıkçı hareketlere karşı devletlerin nihai bir siyasal hedefi olmalıdır. Bu hedef saptanmadan ve açıkça kamuoyuyla paylaşılmadan, “müzakere” yönetiminin bir sonuca varması da mümkün değildir.
Bu itibarla müzakere talimatı veren hükümetin siyasal hedefini de net biçimde ortaya koyması gerekir. 88 yıllık Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin idari ve siyasi yapısıyla ilgili hedef nedir?
Bu tür müzakereler yıllar hatta birkaç on yıl alabilecek süreçlerdir. Birkaç görüşmeyle sonuç alınmasını beklemek gerçekçi değildir. Bu denli uzun süreç söz konusu olduğuna göre belirlenecek hedefin de siyasal ve toplumsal uzlaşmaya dayalı olması gerekir.
Devlet tarafı kendi siyasal hedefini belirmenin yanında, terör örgütü cephesinin de gerçek siyasal hedefini iyi bilmek zorundadır ki, müzakereyi ona göre yürütebilsin.
Esneme payları
Yönetim müzakere olduğuna göre bu süreçte taraflardan birinin bütün taleplerini aynen karşı tarafa kabul ettirmesi olanaksızdır. Bunun adı müzakere ve mutabakat olmaz. Bu itibarla PKK cephesinin ikide bir çıkıp, bizim taleplerimiz bunlar, bunları kabul etmediler diyerek silaha davranması kabul edilemez.
Bu süreçte siyasal hedefler arasındaki farklılıklara rağmen ortak bir noktaya doğru adım atılması tarafların esneme paylarına bağlıdır. Bilinmesi gereken bir diğer parametre esneme katsayılarıdır. Devleti yöneten siyasal iktidar ile terör örgütünü yöneten kadroların esneme paylarını da belirlemeleri gerekir. Devlet tarafının esneme payı nedir? Taleplerin ne kadarını kabul edecektir, nereye kadar esneyecektir? Yüzde 94’ün kabul edebileceği esneme katsayısı nasıl saptanacaktır?
Müzakere hiç kolay bir süreç değildir. Türkiye bu yola girdiğine göre hesabını baştan ve çok iyi yapmış olmalıdır. Yeni anayasa çalışmaları bu konuda ilk ipuçlarını ortaya çıkaracaktır.