Bugün “seçmeni etkiler endişesi” nedeniyle siyaset yazmak yasak!
Bu yasağı anlayabilmiş değilim. Seçmeni etkilemek düne kadar serbestti, bugün değil.
Peki bugüne kadar “etkilediklerimiz” ne olacak?
“Etkilenmeselerdi” deyip geçeceğiz herhalde!
Demokrasinin erdemi
Seçim günlerinde demokrasinin erdeminden dem vurmak yasağa girmez. Bilakis teşvik edilen bir yazı konusudur. Demokrasi bilincinin yerleşmesi, kök salması açısından faydalı görülür.
Nedeni ise insanoğlunun “eşitlik ve adalet” adına bulabildiği “en az kötü” sistem olarak bilinmesidir...
Sandığa gidip iktidarı belirleme hakkı eşit ve genel oy biçiminde kullanıldığı için herkes sonucu gönüllü olarak kabul eder. Sandığın iyi tarafıdır bu. Ola ki, belirlediğiniz iktidardan memnun kalmazsanız, bir dahaki sefere oyunuzu başka partiye verirsiniz. İktidar demokratik yoldan böyle belirlenir, gider demokrasilerde...
İktidar meselesi
Kendi soyunu insan kadar tahrip ve imha eden başka bir canlı türü yok doğada. Demokrasi de, “insan hak ve hürriyetleri” adına bu süreci durdurmak için geliştirilmiş gibi görünse de savaşlar devam ettiği, işgaller sürdüğü, insanoğlu hâlâ açlıktan öldüğü içindir ki, “mükemmel” denilemiyor da, “kötülerin en iyisi” veya “en az kötü” diye tarif ediliyor.
Peki bu kavga gürültü, bu savaşlar, bu kendi soyuna kırım nedir, derseniz; tarihin verdiği yanıt tektir: “İktidar meselesi.”
Demokratik iktidar
İnsanoğlu, geçirdiği aşamalardan sonra iktidarın değişebilir ve muhalefetin de kabul edilebilir olduğu demokrasiyi geliştirmiş.
Sandık bize iktidarı, dolayısıyla muhalefeti belirleme hakkı veriyor. Esasen oy kullanan her seçmen yaptığı tercihin iktidar olmasını istiyor, kimse muhalefeti belirleyeyim diye sandık başına gitmiyor ama sandıktan sadece iktidar değil muhalefet de çıkıyor. Demokrasinin asıl erdemi de bu: İktidarın demokratik yoldan belirlenmesi...
İktidarın önemi kaynak dağıtma yetkisinden; demokratik iktidarın önemi ise herkesin iktidarın belirlenmesine katılmasından ve yine demokratik yoldan değiştirebilmesinden geliyor.
Pratikteki anlamı en az “yaşayabilecek”, en çok “en iyi yaşayabilecek” kadar kaynağı alabilmek. Bunu dağıtacak iktidarı belirlemek.
İnsanoğlunun şimdiye kadar bulabildiği en yaygın kabul görmüş sistem bu...
Bir tutam buğday mı?
Uğruna demokrasiyi geliştirdiğimiz bu iktidar meselesi nereden geliyor diye sorunca da konu, gidip “bir tutam buğdaya” kadar dayanıyor. Milattan önce 8.000, bazılarına göre de 10.000 yıl önceye kadar...
İnsan bilimcilerden öğreniyoruz ki, insanlık bu iktidar meselesiyle “bir tutam buğday” yüzünden karşılaşmış.
Ağaçlardan meyve toplayıp, hayvan avlayarak yaşayan insan toplulukları, meyve veren ağaç ve avlanabilecek hayvan peşinde göçerek yaşadıkları dönemde iktidar meselesine sahip değillermiş.
Ne zaman ki, toprağın bereketini keşfedip, buğdayı terbiye etmişler; orada durmuşlar. Buğdayın üzerine bir de ineği, öküzü, koyunu terbiye edince göçmeye gerek kalmamış.
Bakmışlar ki, bu toprak yiyeceklerinden çok fazla buğday veriyor, “o zaman” demişler, “Biz yediğimizi yiyelim yemediğimizi saklayalım, sonra yeriz.”
İhtiyaç fazlasını saklayıp, ona sahiplik etmek gerektiğinde başlamış bu iktidar meselesi...
Alet edevat icadı, işbölümü, uzmanlaşma, silah, asker, kral, şah, padişah bundan sonra gelişmiş; savaş, işgal bundan sonra başlamış...
Binlerce yıldan, nice savaşlardan, vahşetlerden sonra gelmişiz demokrasiye, parlamentoya, uluslararası hukuka, uluslararası topluma...
Hepsi fazladan “bir tutam buğdaya” sahip olmakla başlamış!