Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Şükrü Elekdağ’ın, bir önceki Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’la yaptığı söyleşiyi bir gazeteci röportajı gibi görmek eksik olur. Söyleşi daha çok iki devlet adamının Türkiye’nin en önemli sorunu üzerinde yaptıkları bir beyin fırtınası niteliğinde.
Milliyet’te yayımladığımız bu söyleşide Başbuğ’un dile getirdiği görüşlerin önemli bir kısmı Milli Güvenlik Kurulu zemininde de kabul görmüş yaklaşımlardır. Başbuğ’un, “Liberal demokrasi içinde vatandaşlık esasına dayalı üst kimlik niteliğindeki millet anlayışı ve bireysel özgürlüklerin serbestçe kullanılması, ancak kolektif haklara dönüşmemesi” önerisi bir arada yaşama bağlamında devletin de öngördüğü çözümdür, diyebiliriz. Bu açıdan Başbuğ-Elekdağ söyleşisi, bu konuyla ilgilenen her kişi ve kurumun dikkatle üzerinde durması gereken önemde.

Elekdağ’ın enerjisi
Şükrü Elekdağ, 6 yıl Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, 10 yıl kesintisiz Washington Büyükelçisi olarak 40 yıl görev yaptıktan sonra, kenara çekilip emekliliğini yaşamayı tercih etmedi. Görevde olduğu yıllardaki gibi müthiş bir enerjiyle Türkiye’nin sorunlarıyla ilgilenmeye, çözümler üretmeye büyük çaba sarf etti, iki dönem CHP milletvekili olarak da görev yaptı. Elekdağ’ın enerjisi yine tükenmedi, şimdi de PKK ve Kürt sorunu üzerinde kitap yazıyor. Başbuğ’la da bu bağlamda önemli bir söyleşi yaptı. Her zaman devlet adamlığını ön planda tutan Elekdağ’ın bu enerjisi genç kuşak devlet ve siyaset adamları tarafından örnek alınmalı.
Elekdağ-Başbuğ söyleşisinin yer darlığı nedeniyle sayfaya sığdıramadığımız bazı bölümlerini de aktarmakta yarar var.

“Böyle bir soruya muhatap olmadım”
Elekdağ’ın Başbuğ’a sorduğu sorulardan biri, TESEV raporunda yer alan bir iddia ile ilgili. Elekdağ, şöyle soruyor: “TESEV’in yayınladığı ‘Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah Bırakır?’ başlıklı raporda, üst düzey devlet yetkililerine atfen 2007 yılında siyasi iktidar tarafından ‘askeri otoriteye, askeri olarak PKK’ya son verebilir misiniz’ sorusunun iletildiği ve bu soruya kesin olumlu karşılık alınamadığı belirtilmektedir. Bu doğru mu? Hükümet tarafından Genelkurmay’a böyle bir soru soruldu mu?”
Başbuğ: “Ben o dönemde Kara Kuvvetleri Komutanı olarak böyle bir sorunun muhatabı olmadım...”
Elekdağ devam ediyor:
“Hükümetten böyle bir soru gelmiş ve ona yanıt verilmiş olsaydı, Kara Kuvvetleri Komutanı olarak bundan muhakkak bilgi sahibi olurdunuz, değil mi?”
Başbuğ: “Evet...”

Özerklik ilanı
Elekdağ, DTK’nın özerklik ilanı konusunda Başbuğ’a şu soruyu soruyor:
“Son zamanlarda önemli gelişmeler oldu. 14 Temmuz’da DTK, Diyarbakır’da özerklik ilan etti. PKK Silvan ve birbirini peş peşe izleyen terör eylemleriyle hükümete meydan okudu, bu arada Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Barzani’nin yayın organı Peyemmed ajansı, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’deki dört Kürdistan bölgesinin tek bayrak olarak Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin bayrağını kullanmaları ve büyük Kürdistan’ı kurmak için harekete geçmeleri hususunda çağrıda bulundu. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Başbuğ: “Tabii örgütü yönetenler konjonktüre bağlı olarak hedeflerini bazen modifiye ediyorlar. Nitekim özellikle 1991 sonrasında örgüt liderinin konuşmalarına bakarsanız, birinci ve ikinci adımı telaffuz ettiğini, üçüncüsü gibi bir hedeflerinin olmadığını görürsünüz. 1999’dan sonraki özellikle 1997’deki sürece baktığımız zaman yeni bir kavram olan demokratik özerkliği ortaya attığı görülüyor. O da karman çorman, net olan bir şey değil. Dikkatli olmak durumundasınız. Ortada parti programında deklare edilen konular var, bir de konjonktürel şartlara göre değişen konuşmalar var. Hangisine inanacağız? Bugün bazıları çıkıp ‘bizim bölünme gibi bir amacımız yok diyor’ ama ertesi gün aynı gruptan bir başkası, ‘bunlar olmazsa bölünme de düşünülebilir’ diyor. Barzani de bazen, ‘bağımsız Kürt devleti kurmak gibi şu anda bir düşüncemiz yok’ diyor. Ama bu, konjonktürel şartlar oluşursa böyle bir hedeflerinin olmadığı anlamına gelmiyor. Dolayısıyla olaya şöyle bakmak lazım; Türkiye bir ulus devlet yapısı içinde sıkı sıkıya bağlı kalmalıdır.”

PKK silahla dayatabilir mi?
Başbuğ devam ediyor:
“Bu silah zoruyla Türkiye’ye dayatılabilir mi? Bu soruya cevabım şöyle: Bu ülke İstiklal Savaşı mücadelesi verdi. Ben Türk halkının, milletinin, devletinin, silahlı kuvvetlerin -bütün arzumuz tabii kanlı çatışma ortamına Türkiye’nin sürüklenmemesi- bunu kabul edeceğini düşünemiyorum. PKK, ben silah zoruyla bunu size kabul ettireceğim, diyecek, siz de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bunu kabul edeceksiniz!.. Hele TSK üniformasını giyen birisinin böyle bir şeyi kabul etmesini hayal edemiyorum, devleti yönetenlerin de böyle bir şeyi kabul etmesini düşünemiyorum. Liberal demokrasi içinde olaya bakalım, diye düşünüyorum.”
Başbuğ ve Elekdağ, ABD’nin tutumu ve PKK’nın hâlâ Ortadoğu stratejisi çerçevesinde kullanılacak bir araç olarak görüp görmediği konusunda farklı görüşlere sahipler. Bu konuya da yarın devam edeceğiz.