Ankara, PKK-BDP-DTK cephesinin “demokratik cumhuriyet” adı altında gündeme getirdiği talepleri ve uygulamaya koymaya çalıştığı projeleriyle ne yapmak istediğinin farkına vardı.
PKK ve aynı çizgideki parti ve kuruluşlar, Öcalan’ın tezlerine uygun biçimde Güneydoğu’da yeni bir toplum ve devlet düzeni oluşturmaya çalışıyorlar. Bu çalışmaların hedefi “bireysel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, farklı kültürlerin yaşanması ve yaşatılması”yla sınırlı değil.
PKK, Güneydoğu’da devlet benzeri bir örgütlenmeye ve örgüt eliyle de yeni bir “toplum düzeni” yaratmak için çaba harcıyor. Bu proje, Öcalan’ın “kongre esaslı genel kamu otoritesi”nin yönetimi altında “kırsal-komünal ve/veya ekomolojik-sosyalist” yaşam biçimidir.
PKK’nın oluşturduğu mahalle komitelerinden BDP’ye, KCK’ya ve nihayet DTK’ya kadar olan ve belli bir hiyerarşi içinde çalışan örgütlerin tümü, bu projenin organları olarak görülebilir.
Bir parçada farklı düzen
DTK ilan ettiği özerkliğin içini Güneydoğu’da toplumun her kesimini ve yaşamın her alanını düzenleyerek ete-kemiğe büründürmeye çalışıyor. Bu proje hayat alanı bulursa Türkiye’nin bir parçasında, diğer bölgelerinden farklı bir ekonomik, sosyal ve siyasal düzen oluşacak.
Öcalan ve PKK cephesi bu düzene her ne kadar “demokratik” deseler de, “otoriter” bir düzen olacağı çok açık. “Demokratik özerklik” talebi içinde sayılan “öz savunma güçleri” adı altındaki PKK’nın silahlı gücü bu düzeni koruyacak!
Öcalan’ın savunmalarında dile getirdiği ve “devletsiz yönetim” diye isimlendirdiği “kırsal-komünal ve/veya ekolojik-sosyalist düzen”in günümüzde bir karşılığı yok. Marks ve Lenin’i aştığını iddia eden Öcalan’ın bu yaklaşımı, sosyalist sistemi es geçip, sosyo-ekonomik tarihi sürecin başına; ilkel toplum düzenine özenen bir fantezi gibi duruyor. Sovyet sisteminin yıkılmış olmasının doğurduğu bir ideolojik zorlama da olabilir.
Bu yaklaşıma ve PKK cephesinin toplumu bu yönde düzenleme girişimlerine karşı, sorulması gereken ilk soru, PKK destekçisi olsun veya olmasın Güneydoğu’da halkın böyle bir düzeni arzu edip etmeyeceğidir. İkinci soru ise böyle bir düzenin günümüz insanıyla yaşama geçirilmesi ve yaşatılması mümkün müdür?
Öcalan’ın bu tezinin, esas olarak Kürt milliyetçiliğine dayanan ve Kürt ulus devletini hedeflediği açıkça görülen PKK’nın, bu yönünü kamufle etmeye yetecek güçlü ve gerçekçi bir tez olmadığı da ortadadır.
Ankara’nın gördüğü
Ankara’nın, “Kürt realitesini tanıyoruz”dan başlayıp “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer”den geçip, “Kürt sorunu vardır ve daha fazla demokrasiyle çözülecektir” noktasına varan çizgisi; sonuçta Güneydoğu’da ayrı devlet benzeri örgütlenmelerle karşılaştı. Ankara’nın DTK ve KCK’yı bu çerçevede gördüğü söylenebilir.
Son günlerde hükümetin, MGK bildirisine de yansıyan farklı söylemi bunun ifadesidir.
Ankara’nın öngördüğü çözüm ile PKK cephesinin Güneydoğu’da öngördüğü “devlet ve sosyo-ekonomik düzen”in bağdaşması çok zor, hatta olanaksız görülüyor. Ankara’nın tezi sorunun, bireysel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, farklı kültürlerin yaşanması ve yaşatılması; ancak üniter yapıyı, ulusal ve siyasal birliği bozacak şekilde siyasal alana taşınmamasıdır. Bu yaklaşımın bir başka ifadesi ise Ankara’nın özerklik veya federasyon biçiminde egemenliği paylaşmayı kabul etmeyeceğidir.