Fikret Bila
MHP lideri Alparslan Türkeş'in ölümünden sonra
"MHP ve ülkücü hareket"in geleceği tartışılıyor.
Yapılan değerlendirmelerin ortak noktası, Türkeş'in son yıllarda değiştiği ve partisini
"uzlaşmacı - ılımlı" bir çizgiye çektiği...
MHP geleceğini doğru okuyabilmek, sözü edilen
"değişim"in nedenlerinin doğru saptanmasına bağlı.
Türkeş'in son yıllarda izlediği politikayı,
"kişiliğindeki" değişikliklere bağlamak ne kadar gerçekçi? MHP'nin 12 Eylül sonrası dönemde ve özellikle 1991 sonrasındaki çizgisini liderin kişiliğinden çok, koşullardaki değişimde aramak daha doğru. Türkeş, üsteğmenliğinden albaylığına kadar,
"ideolojisi"ne de uygun olarak siyasal iktidarı
"darbe" yoluyla elde etmeye çalışmış bir lider. Bu yol kendisi için tıkandıktan sonradır ki, ideolojisini partileştirip, demokratik yoldan iktidara ulaşmayı, bir anlamda
"mecburen" denemiştir. 1970 - 1980 arasında, kanlı
"sağ - sol" çatışmasının eylemli taraflarından biri olarak varolabilmiş ve siyasi hareketini böyle beslemiştir. Nitekim, 12 Eylül olduğunda da,
"biz hapisteyiz ama fikirlerimiz iktidarda" demiştir. Bu ideolojisinde ve iktidarı edinme yönteminde bir değişiklik olmadığını gösteriyor.
Türkeş ve MHP'deki değişim görüntüsü, siyasal koşullardaki değişimden kaynaklanmıştır. Türkeş'in partisinin varlık nedeni olarak gördüğü ve kullandığı
"komünizm" tehdidi Sovyetler'in çöküşüyle ortadan kalkmış ve Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin ortaya çıkışı,
"anti - tez"e dayalı politika yerine
"tez"e dayalı politika yapmasını kolaylaştırmıştır. PKK ile birlikte eylemli alanda karşı - örgüt, Kürt milliyetçiliği ile de siyasi alanda karşı - hareket değişmiştir. Türkeş ve partisinin bu koşullarda
"mülkiye - ODTÜ solculuğu"na
"düşman" olarak ihtiyacı kalmamıştır. PKK terörüyle birlikte devlet - MHP yakınlaşması organik düzeyde de güçlenmiştir.
Bu yakınlaşma ile iktidarı bir kenarından yakalayan MHP, ülke barajını aşacak güce ulaşamayınca, ittifaka yönelmiştir. RP ittifakıyla Meclis'e girdikten sonra ise, merkez sağa
"dış destek" politikasıyla iktidar olanaklarını geliştirip etkinleştirmeye çalışmıştır.
Aynı dönemde, Özal, Demirel, İnönü gibi liderlerin aktif siyaset sahnesinden çekilmeleriyle, merkezde meydana gelen zayıflık Türkeş'in ağırlığını artırmıştır.
Bu nedenle,
"uzlaşmacı - ılımlı" çizgiyi Türkeş'in değişiminden çok, koşullardaki bu değişime bağlamak daha sağlıklı görünmektedir.
Türkeş'ten sonrasına gelince...
MHP kurmaylarındaki ortak kanı, MHP'de,
"İkinci Türkeş dönemi"nin başlayacağı yönündedir. Parti liderliğinde en şanslı aday olarak Tuğrul Türkeş görülüyor. Parti, Yazıcıoğlu'na çok tepkili, Ağar'a sempati var ama,
"dışardan lider" yöntemine de kapalı. MHP kurmaylarının verdiği bilgiye göre Türkeş'in vasiyeti olarak algılanan Türk Kurultayı'nın yapılmasından sonra, 15 gün için bir vekil genel başkan seçilecek ve 45 gün içinde de büyük kongre toplanarak yeni lideri belirleyecek. Tuğrul Türkeş'in gündemindeki ilk madde İstanbul'a geçip, Türk Kurultayı'nın
"görkemli" biçimde toplanmasını sağlamak. Vekil genel başkanın saptanmasından sonra da,
"genel başkan adaylığı"nı açıklayıp, örgüte yönelmek...
Beklenti, Tuğrul Türkeş'in, babasının yaptığı gibi mevcut koşullarda
"ılımlı - uzlaşmacı" çizgiyi izleyerek, MHP'nin merkez sağ üzerindeki etkinliğini artırması.
Merkez sağdaki zayıf liderli partilerin Türkeş'in mirasından pay alma girişimlerini, tersine çevirip çeviremeyeceği ise, Tuğrul Türkeş'in liderlik becerisine bağlı.
Yazara Emailkulis@milliyet.com.tr